Bu, hemen hepimizin yılda pek çok kez gerçekleştirdiği bir olay. Satın almasak bile eğer içimizde yenilik merakı varsa sırf bu meraktan bile yukarıda özetlediğimiz ritüeli tekrarlarız. Ürünü satın aldıysak kullanmaya başlar, teknolojinin bize getirdiği keyfi ve teknolojiyi yaşamımıza dahil ederiz. Peki ne uğruna?
Teknolojinin bilinmeyen maliyeti
Kullanım sırasında içini açıp bakmasak da kişisel ya da kurumsal kullanım için farketmez her bir cihazın içinde çok sayıda farklı malzeme bulunur. Bu malzemeler ise madencilik sektörünün yoğun bir çabayla çıkardığı farklı hammaddelerde üretilir. İşte burada, yazının başlığında belirttiğimiz durum devreye girer, yani teknolojinin çirkin yüzü…
Bahsettiğimiz hammaddelerin pek çoğu “nadir bulunan metaller” sınıfındadır. Bu maddeler, yalnızca günlük yaşamımızda yoğun bir şekilde kullandığımız teknolojik cihazlarda değil, rüzgar türbini, elektrikli otomobil gibi çevreci olarak tanımladığımız ürünlerde de yoğun olarak kullanılır. Bunlara savunma ve havacılık sektörlerini de rahatlıkla ekleyebilirsiniz.
Burada, kritik olan iki nokta var. Birincisi, aralarında neodimiyum, disprosyum, lantanum gibi metaller de bulunan bu ürünler yeterli miktarda mevcut değil. Miktarının yeterli olmaması dışında dünya üzerinde belirli bölgelerde çıkartılabiliyor. Bu bölgeler arasında Çin’in bir bölümü, Afrika’nın bazı ülkeleri ile ABD’nin Alaska eyaleti bulunuyor.
Çin’in rekabet avantajları arasında araştırmalara çok fazla konu olmayan başlıklardan biri olan nadir bulunan metaller, ülkenin işgücü haricinde diğer maliyetlerini nasıl aşağı çektiğini de gösteren bir etmen aslında. Dünyanın teknolojik ürünler dahil hemen her alanda üretim üssü haline gelen Çin, hammaddenin zaten kendisinde olması nedeniyle bunu fiyatlara yansıtabiliyor.
Çin’in Afrika’da ne işi var?
Ancak her şey toz pembe değil. 2012 yılında uluslararası ticarete dair gündemlerden biri Pekin yönetiminin, nadir bulunan metallere uyguladığı kotaydı. Bu durum öyle bir hâl aldı ki; Avrupa Birliği, ABD ve Japonya Çin’in bu tavrını Dünya Ticaret Örgütü’ne taşıdı. Dünya Ticaret Örgütü bu başvuru öncesinde de Çin’e kota uygulamasını kaldırma çağrısı yapmıştı. Bu çağrı yerini bulmamış olacak ki, Çin, 2011’de 93 bin 800 ton nadir bulunan metal üretimi yapan Çin, 2013 başında iki üretim kotasından ilkini yaklaşık 47 bin ton olarak belirlemiş ve “Bu 2012’nin yarısı” açıklamasını yapmıştı. Fikir vermesi açısından, Toyota Prius model bir otomobilin elektrikli motorunda yaklaşık 1 kg neodimiyum bulunduğunu, bataryalarının her birinde ise 10 kg lantanum kullanıldığını belirtelim.
Çin, hakimiyetindeki bu pazarı diğer ülkelere kaptırmamak ve tabii üretim üssü olma vasfını yitirmemek için, nadir bulunan metallerin çıkarılabildiği farklı ülkelerde yatırımlarını artırmış durumda. Bu ülkelerin başında ise Afrika’nın ticari açıdan zayıf ülkeleri geliyor. Tüm Afrika’yla olan ticaret hacmini 210 milyar dolar seviyesine yükselten Çin’in bu miktara ulaşmasında maden işletmeciliğinin de önemli bir rolü var. Başlangıcı 1950’li yıllara dayanan Çin’in bu ilgisinin bugün geldiği nokta tam olarak bu.
Global eleştiriler
Çin’in bu tavrı yalnızca ekonomi çevrelerinden değil, pek çok kesimden tepki alıyor. Ticari olanlar bir tarafa, gelen eleştiriler arasında madenlerde çalışanların düşük ücretlerle kötü şartlarda çalıştırıldığı, çevreci ürün üretme adına fosil yakıtlı enerji santrallerinin kullanılarak çevrenin kirletildiği ön sıralarda yer alıyor. Çin hükümeti, daha çevreci olabilmek adına başta yenilenebilir enerji olmak üzere çok sayıda yatırım gerçekleştiriyor. Pekin’de düzenlenen olimpiyatlarda sporcuların güzergahının bile hava kirliliği nedeniyle değiştirilmesi, geçen yıl yine hava kirliliği yüzünden insanların güneşi görebilmeleri için şehirlere dev LED ekranlar yerleştirilmesi haber manşetlerindeki yerini almıştı.
Eleştiriler, Çin’in kendi içindeki bu değişimi yatırım yaptığı ülkelerde göstermediğinde de yoğunlaşıyor. Özellikle Tanzanya’daki çalışmaları özelinde yoğunlaşan eleştirilerin benzerlerine diğer Afrika ülkelerinde de rastlamak mümkün. Ama konuya bir de Afrika ülkelerinin gözünden bakmak gerek. Örneğin Nijerya yönetimi, “Diğer ülkeler sadece petrolümüz için geldi ve bize istediğimizi vermedi. Çin ise yanında tüm alanlar için desteğini getirdi.” yorumunu yapmıştı.
Yazıyı Çin özelinde yazmamızın sebebi, rezerv açısından en zengin ülke olması ve tabii üretimin bu ülkede merkezi bulunan şirketler tarafından gerçekleştirilmesi. Nadir bulunan metaller sınıfında 2013 verilerine göre tahmini 55 milyon ton rezerve sahip olan Çin’in dışında Brezilya ve ABD ciddi rezerve sahip. Karşılaştığımız, Afrika ülkelerinin dahil olmadığı tablodaki bu durumda tüm dünya rezervi ise 140 milyon ton olarak görülmekte.
Özetle
Nadir bulunan metallerin bu derece sınırlı olması nedeniyle gerek alternatif kaynaklara gerekse olanların geri dönüşümüne yönelik çalışmalar da yapılıyor elbette. Ancak bu teknolojiler gelişene kadar mağazadan aldığımız ürünlerin yalnızca teknolojik cihaz olmadığının farkına varmamız gerekiyor.
Sahi, siz sadece cep telefonu aldığınızı mı düşünüyordunuz?