Terör eylemine girişmesi olası kötü niyetli kişileri şehir kameralarında tespit edebilecek yapay zeka yazılımlarının üzerinde çalışıldığını daha önce yazmıştım. Bu tür yapay zeka yazılımları, stres altında, korku veya öfke altındaki kişileri kalabalık içinde ayırt etmeyi mümkün kılacak. Elbette hızlıca kimlik bilgilerine ulaşmak ve tehdit potansiyelleri de hızlıca sorgulanabilecek.
Ancak bu çözümün, şehirleri teröre karşı korumada son savunma hatlarından biri olacağı açık. Oysa terörizmle ve nefret söylemleriyle ön cephede çarpışacak teknolojilere ihtiyacımız var ve bu çatışmanın nasıl gerçekleşecebileceğini henüz kimse bilmiyor. Google’ın başkanı Eric Schmidt ise bu aşamada farklı bir bakış açısıyla ortaya çıktı.
Schmidt’e göre, teknoloji şirketleri internetteki tüm içeriği hece hece tarayabilecek teknolojiler geliştirmek zorunda ve bu teknoloji yardımıyla nefret söylemine sahip, terör propagandası olabilecek içerikleri internetten kaldırmalı. Bu sayede nefret söylemi içeren sosyal medya tartışmalarının, videoların, propaganda materyallerinin yayılmasının önüne geçilebileceğini savunuyor.
Schmidt’in bakış açısı aslında Google’ın işleyiş mantığından farklı değil. Bir arama motoru yazılımı olarak işe başlayan Google’ın tüm interneti taramak hatta kullanıcıların e-postalarındaki özel yazışmaları da okuyarak bu kullanıcılara gösterilebilecek reklam konuları hakkında ipucu bulabilmek için güçlü algoritmaları bulunuyor. Schmidt şimdi bu mekanizmaların teröre ve nefret söylemine odaklanabileceğini düşünüyor.
Bu bakış açısı bir noktaya kadar yararlı olabilir ama sınırlarının neresini olacağını tahmin etmek kolay değil. Çoğu terör olayı aslında terörle veya nefretle hiç bağlantısı olmayan, hiçbir terörist olaya karışmayacak çok sayıda insanı da gaza getirerek, ömrü boyunca yapmayacağı işleri konuşmasına neden olabiliyor. Paris’te saldırı yaşandıktan sonra sayısız Fransız’ın ve Avrupalı’nın, “aslında bütün Müslümanları bombalayıp yok edeceksin,” benzeri yorumlar yaptığını, birbirileri arasında bu tür çirkin yorumlarla öfkelerini boşalttığını biliyoruz. Teknolojinin nefret söylemini takip ettiği bir dünyada bu insanların hepsinin potansiyel terörist olarak işaretlenmesi ve uluslararası ilk gezilerinde, sınır kapılarında terör şüphesi ile durdurulmaları gerekirdi. Çünkü bu teknoloji sayesinde aynı şey Müslüman toplumlarda yaşayan bireylerin başına sık sık gelecektir, tahmin edersiniz.
Nefret söylemini engellemeye çalışırken insanları fişleyerek potansiyel terörist olarak kayıt altına almaya kalktığımızda bu iş terörü yok etmekten çok, daha fazla kızgın, öfkeli ve potansiyel terörist yaratmaya hizmet edecektir diye korkarım. Üstelik ABD’ye başkan olma hedefiyle yola çıkmış Donald Trump’ın TV ekranlarından “Müslümanları ABD’ye sokmayalım,” diye haykırıp alkış alabildiği bir dünyada, bu tür izlemeli, fişlemeli çözümlerin yeni faşizm uygulamalarına ve yeni nefret köklerine dönüşmesi hiç zor değil.