Koç Holding, 2021 yılı gelir ve yatırımlarını açıkladı!

0
Koç Holding, 2021 yılında konsolide bazda toplam 346,7 milyar TL gelir elde ederken, 17,3 milyar TL kombine yatırım gerçekleştirdi. Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu 2021 yılı finansal sonuçlarını değerlendirdi. Topluluk şirketlerinin faaliyet gösterdikleri sektörlerdeki lider pozisyonlarını 2021’de pekiştirdiklerini belirten Levent Çakıroğlu, küresel büyüme vizyonları doğrultusunda stratejik yatırımlara kararlılıkla devam ettiklerini söyledi.

Levent Çakıroğlu: 2021 yılında önemli satın almalar gerçekleştirdik.

Çakıroğlu sözlerine şöyle devam etti: “Arçelik, Hitachi’nin Japonya dışındaki ev aletleri işinin yüzde 60’ını satın alma işlemini tamamladı. Yaklaşık 1 milyar dolar ciroya sahip yeni şirketimiz, Asya Pasifik, Avrupa ve Ortadoğu coğrafyasında 12 iştiraki ve 3 üretim tesisini bünyesinde barındırıyor. Yakın zamanda imzalanan iş birliği anlaşmalarıyla bu bölgenin stratejik öneminin artarak devam edeceğine inanıyoruz. Ayrıca Arçelik, Whirlpool’un Türkiye’deki şirketini satın alarak ihracat odaklı yerel üretim kapasitesini kuvvetlendirdi. Bir diğer iş alanımız olan yenilenebilir enerjide ise düşük karbon ekonomisine geçişimizi hızlandıracak stratejik bir adım attık. Entek, 60 MW kurulu gücü olan Süloğlu Santrali’ni satın aldı. Böylelikle portföyümüze ilk defa bir rüzgâr enerjisi santralini dâhil etmiş olduk. Önümüzdeki dönemde yenilenebilir enerjinin önemi daha da artacak. Biz de bu alandaki yatırımlarımıza Türkiye’de ve yurt dışında kararlılıkla devam edeceğiz.”

ADEO’dan siber güvenlik alanında önemli adım!

0
Şirketlere yönelik siber tehditler her geçen gün daha sık, sofistike ve etkili şekilde artıyor. Siber güvenlik alanında yurt içinde ve yurt dışında hizmet sunan Türk şirketi ADEO da gelişen bu saldırılara karşı hem daha güçlü savunma sistemlerini devreye alıyor hem de yetkinliklerini artırıyor. Şirket, son olarak lider siber güvenlik şirketi Palo Alto Networks’ün dünyada sadece 16 şirkete verdiği XMDR iş ortağı unvanını alarak, bu alandaki yetkinliğini de bir kez daha belgeledi.  Bu unvana sahip Türkiye’deki tek şirket olan ADEO’nun Stratejiden Sorumlu Başkanı Halil Öztürkci, bu gelişmeden büyük gurur duyduklarını ifade ederken, bunun verdikleri hizmete yansımasını ise “XMDR yetkinliğini kazanmamız sayesinde müşterilerimizin en güncel siber savunma teknolojilerini en iyi şekilde kullanacağı ve bunu en uygun maliyetle sağlayabileceği bir altyapı hazırlanmış oldu. Böylece daha hızlı saldırı tespiti, daha doğru müdahale imkânı ve en efektif maliyet üçlüsünü de bir arada sunuyoruz” diyerek açıkladı.  XMDR hizmeti ile müşterilerinin siber güvenlikle ilgili endişelerini minimize ettiklerini ve böylece kendi işlerine yoğunlaşmalarına olanak tanıdıklarını ifade eden Halil Öztürkci, “Müşterilerimize bu konforu sağlamak bizim en önemli önceliğimiz ve bunu da hizmet verdiğimiz bütün müşterilerimizde gerçekleştirdiğimizi görmekten dolayı mutluyuz” dedi.

Palo Alto Networks’ün Türkiye’deki tek XMDR iş ortağı ADEO oldu

ADEO ile Palo Alto Networks iş birlikteliğinin çok uzun yıllara dayandığını aktaran Öztürkci, hem bu iş birliğini hem de XMDR yolculuğunu şöyle aktardı; “ADEO’nun yönetilen tespit ve müdahale hizmetleri alanındaki yetkinliği Palo Alto Networks tarafından MDR iş ortağı olarak kabul edilmesi ile taçlandırılmıştı. Gelişen siber tehditlere karşı savunma yapmak adına siber güvenlik alanında teknoloji üreten firmalar da ürünlerinin yanında iş ortaklarını seçerken kullanacakları kriterleri geliştiriyor. Bu bağlamda, geliştirilen teknolojileri en iyi şekilde konumlandıracak ve kullanacak iş ortaklarını belirleme noktasında da gerekli değerlendirme çalışmalarında değişikliğe gidiliyor. Palo Alto Networks de zaman içinde yönetilen tespit ve müdahale hizmetleri tarafında müşterilerinden gelen talepleri baz alarak iş ortaklığı programında değişikliklere gitti ve yeniden bir değerlendirme yapma ihtiyacı duydu. ADEO’nun bu yeni değerlendirme sonunda hem uzmanlığı hem de tecrübesi ile XMDR iş ortağı unvanına sahip olması bizim için büyük bir mutluluk ve gurur kaynağı.” Siber güvenlik alanında uzman açığına çözüm Öztürkci, siber saldırılara karşı efektif koruma için teknoloji kadar insan kaynağının da çok önemli olduğunun altını çizerken, insan, teknoloji ve süreç üçlüsünün birbirini destekleyecek şekilde konumlanması ve bu sacayakları arasındaki etkileşimin de hep en iyiye evirilmeyi sağlayacak şekilde olması gerektiğini kaydetti. Son dönemde yetişmiş insan kaynağı göçünün siber güvenlik alanında da kendini fazlasıyla hissettirdiğini aktaran Öztürkci, XMDR hizmetiyle bu konuda yaşanan soruna da çözüm getirdiklerini söyledi. İşletmelerin kendi bünyelerinde yetişmiş siber güvenlik uzmanı barındırmalarının artık oldukça zorlaştığına değinen Halil Öztürkci; “Bu bağlamda ADEO’nun XMDR hizmeti içinde sunduğu en katma değerli başlıklardan birisi de bünyesinde barındırdığı siber güvenlik uzmanlarının paylaşımlı kullanımını sağlayarak, bu uzman açığını kapatmaya yönelik benimsediği yaklaşımdır. Kendini sürekli geliştiren, birbirinden farklı birçok siber saldırıyı tespit etmiş ve bunlara müdahalede bulunmuş uzmanların yer aldığı XMDR ekibimiz, Türkiye’nin en gözde ekiplerinden birisidir ve bu ekip 7×24 esasına göre müşterilerimizi korumaktadır” dedi.

Enocta, iş birikimi ve yapay zekâ ile büyümesini katladı

Son dönemde CEO’ların ağzından “biz X alana odaklı bir teknoloji şirketiyiz” lafını çok fazla duyuyoruz. Bir otomotiv şirketinin yöneticisi, “biz otomotiv alanında faaliyet gösteren bir teknoloji şirketiyiz” diyebiliyor. Ya da bir perakende şirketinin genel müdürü “Biz perakende alanında faaliyet gösteren bir teknoloji şirketiyiz” diyebiliyor. Ancak genellikle şöyle bir problem oluşuyor: bu nitelemeyi yapan şirket yöneticileri, şirketlerinin performansını anlatırken eski metrikleri kullanmaya devam ediyorlar. Enocta’nın 2021 değerlendirmesini değerlendirirken, bazı ifadeler dikkatimi çekti ve şirketin ne başarı elde ettiğini daha ayrıntılı inceleme ihtiyacı hissettim. İlgimi çeken metriklerin başında “tamamlanan eğitim” oranı -benim için net tavsiye skoruna (NPS)- geliyor. Yine yapay zekâ destekli öğrenme platformu ve uygulama dikkatimi çeken kod sözcükler oldu. Bu notları düştükten sonra daha fazla ilerlemeden önce, bilmeyenler için Enocta’nın bir yeni nesil şirket olmadığını ve 20 yıllık bir gelişim sicili olduğunu not düşeyim. Yani bir startup değil, bir dijitalleşme ile iş dönüşümü hikayesi okuyacaksınız. Önce sonuçlarla başlayalım: Dijital eğitim çözümleri şirketi –pandemi döneminde daha yaygın kullanılan adıyla uzaktan eğitim şirketi Enocta, 2021’de eğitimlerinin tamamlanma oranını üç katına ve dijital eğitim trafiğini iki katına çıkardı. Enocta’nın yerli ve uluslararası kurum ve şirketlerde eğitim verdiği çalışan sayısı 3 milyonun üzerine çıktı. Enocta Platformu’nun 23 dilde hizmet vermesi ve kullanılabilir eğitim içeriğinin genişlemesi büyümenin bir boyutunu oluştururken, yapay zekâ kullanan tavsiye motoru başta olmak üzere eğitim içerikleri arasında seçim yapmayı kolaylaştıran yönlendirme değişimin diğer boyutu oldu. Sürecin bütünü incelendiğinde, değişimin boyutlar üstü formülünün iş birikiminin teknoloji ile yoğurulmasından kaynaklandığı anlaşılıyor. Şirketin yaşına bakıldığında olgunluk dönemini yaşadığı düşünülse de, girişimcilik DNA’sını kaybetmeyecek kadar genç olduğu görülüyor. Pandeminin uzaktan eğitimin değerinin anlaşılmasını sağladığını gören Enocta bütün gücüyle bastırarak iş sonuçlarındaki sıçramayı sağlıyor. Hikaye burada bitmiş değil. Enocta CEO’su Ahmet Hançer, 2022’de ve sonrasında dijital öğrenmeye  gösterilen ilginin ve Enocta’nın sunduğu yeniliklerin artarak devam edeceğini ifade ediyor. Hançer, bu dönemde çok daha fazla sayıda kişinin dijital öğrenme yönteminden faydalanmak isteyeceğini, Enocta’nın da bu sürecin önemli bir öznesi olarak, daha geniş  kadro ve artan sayıda iş ortağı ile sektöre değer katmaya devam edeceğini vurguluyor. Enocta CEO’su, bu değeri, öğrenenlerin, paydaşların ve sektörün tercihlerini ve ihtiyaçlarını dikkate alarak, veriye dayalı kararlar ve projeleriyle katacaklarını söylüyor. Biraz çevik metodolojisi işareti alıyorum. Bu beklenti ve dönüşümün stratejik olduğuna işaret eden yorumlar, son iki yılda yaşanan ve dönüşümün tabanını oluşturan gelişmeleri daha yakından incelemeye teşvik ediyor. Başlıyoruz. Hançer, pandemi nedeniyle zorunlu kapanma ve evden çalışma uygulamalarının başladığı 2020 yılında dijital öğrenmeye ilginin patlama gösterdiğini; pandeminin etkisinin nispeten azaldığı 2021’de de, Enocta’nın hayata geçirdiği yeniliklerin ve eğitim alanlara sağladığı olanakların da etkisiyle bu ilginin devam ettiğini söylüyor. Buradan biraz daha derine dalalım. Hançer, attıkları adımları şöyle sıralıyor: “Pandemi döneminde Enocta, Dijital Eğitim Kataloğu’nda bulunan 5 binden fazla içeriği yıllık abonelik uygulaması ile kullanıcıların sınırsız erişimine açtık. Böylece herkesin yetenek ve ilgi alanlarına göre özgürce gelişimini  sağlayacağı, kullanımı kolay ve keyifli bir öğrenme dünyasını kullanıcılarımızla paylaşmaya başladık. Ayrıca, çok yoğun geçen bir hazırlık döneminin ardından Temmuz 2021’de yapay zekâ destekli, öğrenen deneyimini esas alan, kullanıcının önceliklerine göre eğitim önerileri geliştiren bir Öğrenme Deneyimi Platformu (LXP) sunmaya başladık. Böylece bir yandan sınırsız eğitim dünyasına geçilirken, diğer yandan kullanıcı analizi  yaparak  kişiye özel içerikler sunan bir sistem oluşturuldu. Enocta kullanıcılarına, kendilerine uygun içerikleri öncelikli olarak görme, bu eğitimlerden dilediğini seçme, arama yapma, kendi eğitim kütüphanesini oluşturma ve sonsuz bir gelişim yolculuğunu yakalama fırsatı sunmuş olduk. Son olarak Türkiye’de şirket ve kurumların ihtiyacı olan yenilikçiliğe ulaşmalarına ve  yetenek açığının kapatılmasına katkı sunmak amacıyla kurumlara ve şirketlere yönelik olarak ‘Üç yıl kullanın, iki yıllık ödeyin’ kampanyası gerçekleştirdik. Yaptığımız çalışmaları yeni içerikler ile  destekledik. Kataloğumuza 10 yeni Gelişim Yolculuğu ve 110 yeni eğitimi ekledik.  Video, interaktif video, dramalı video, Arttırılmış Gerçeklik (AR) , üç boyutlu sanal karakter, podcast gibi yeni nesil  içerikler ile anlatımımızı daha keyifli hale getirdik.” “Kısaca” diye devam eden Hançer, “Daha önce sadece eğitim bölümlerinin kendileri için seçtikleri eğitimlere ulaşabilen çalışanlar, full katalog modeline geçince kendi ihtiyaçları, merakları ve öğrenme istekleri doğrultusunda eğitimlere erişmeye ve konulara istekleri olduğu için tamamlamaya başladı. Burada yapay zekânın onların tercih ve eğilimlerini öğrenerek önerilerde bulunmasının da faydası oluyor” şeklinde konuşuyor.

Karma inovasyon sonuç verdi

Hançer’in bu anlattıklarının rakamsal karşılıkları şu şekilde sıralanıyor:
  • Aylık 4 milyona varan kullanıcı girişleri gerçekleşiyor.
  • Enocta Platformu’nu mobilden deneyimleyen kullanıcı sayısı yüzde 50 artıyor.
  • Öğrenme deneyimi, alışılmışın dışında bir şekilde yaz döneminde de artarak devam ediyor.
  • Etkileşimli eğitimler ve video içerikleri yine en çok tercih edilen eğitim tipi oluyor
  • Enocta eğitim memnuniyeti yaklaşık 1,5 milyon kullanıcının değerlendirmesi ile 10 üzerinden 8,75 oluyor.
Hançer açısından 2020 ve 2021’de yaşanan bu gelişmeler, Enocta’nın gelişim çizgisinin ve sürdürülebilir iş modelinin bir evresi. “Enocta olarak 20 yıldır kesintisiz bir gelişim süreci yaşıyor, bir yandan artan talebe yanıt vermeye çalışırken, diğer yandan dünyadaki trendleri yakalayan teknolojik yeniliklere yatırımlar yapıyor, içeriklerimizi zenginleştiriyoruz” diyen Hançer, bu yeni evreyi, “uzaktan eğitimin okullar, kurumlar ve gelişime açık bireyler için yenilikçi, vazgeçilmez ve verimli bir öğrenme yöntemi olarak kabul görmesi”, “iş dünyasında yaşanan hızlı değişim nedeniyle yetenek açığının kapatılması, hayat boyu öğrenme gibi kavramların öneminin anlaşılmaya başlanması” ve “kurumların, dijital öğrenmenin gerekliliğini artan bir şekilde kavraması” ile karakterize ediyor. Gelecek beklentileri daha fazlasının kapıda olduğuna işaret ediyor. Hançer, “2022’de hem Enocta Platform hem de Enocta Katalog ürünlerimizin yenilikleri ve geliştirmeleri devam edecek. Bu öğrenme deneyimini yaygınlaştırmak, yurt dışı projeleri ile etki alanımızı büyütmek önemli hedefimiz. Yeni nesil teknolojileri etkin kullandığımız içerik tipleri, makine öğrenmesi ve yapay zekâ ile kişileştirilmiş eğitim fırsatı yaratabilmeyi hedefliyoruz” diyor. Bu bakış açısı ve yaptıkları, Enocta’yı eğitim alanında faaliyet gösteren bir teknoloji şirketi olarak tanımlamayı sağlıyor.

MERAKLISINA TEKNİK DETAYLAR

  • Enocta Çevrimiçi Katalog’la hibrit öğrenme deneyimleri tasarlandı ve 2021 yılında 64 konu uzmanıyla birlikte kurumlara; değişime uyum/ esneklik, duygusal dayanıklılık, etkileyen liderlik, iletişim ve ilişki yönetimi, çeviklik gibi konularda canlı sanal sınıflar ve webinarlar sunuldu. Dijital eğitim iş ortağı sayısı yüzde 50 arttı.
  • Enocta Platform’un entegrasyon yetenekleri daha da geliştirildi. Percipio, Udemy Business,  MS Teams, Zoom, Adobe Connect, Webex sistemlerine erişim  sağlanmaya başlandı.
  • Uzaktan eğitimin dünya lideri ve Enocta’nın iş ortağı Skillsoft ile ortak olarak 50 kurumsal müşteriye liderlik ve IT becerileri konularında eğitim içeriği sağlandı. Dünya standartlarındaki bu eğitimlerin yaygınlaştırılmasındaki katkısından dolayı Enocta’ya,  “Special Impact- Özel Etki ve Partner Marketing –Pazarlama İşortağı” ödülleri verildi.
  • Enocta ekibi yüzde 20 büyürken, çalışanlarının uluslararası standartlara göre yaptığı değerlendirme sonucu  “Great Place To Work -Çalışılacak En İyi İşyeri” sertifikası aldı.
  • Enocta altyapı ve süreç güvenliği  ISO27001 Kalite Sertifikası ile belgendirildi.

Bir Dilek Tut Derneği dijital sanatla iyiliği buluşturdu

0
Make-A-Wish Türkiye (Bir Dilek Tut Derneği), hayati tehlikesi olan hastalıklarla mücadele eden çocukların dileklerinden oluşturduğu dijital sanat eserleriyle NFT dünyasına da adım attı.  Çocukların hayallerini sanata dönüştüren 50 NFT Make-A-Wish Türkiye (Bir Dilek Tut Derneği) hesabı üzerinden Opensea’de satışa sunuldu. Her bir çocuğun hayali için özel olarak üretilen NFT’lerde, dilek sahibi çocuğun hikayesi ve hayallerine ilişkin bilgilendirme de yer alıyor. Satıştan elde edilecek gelir, ilgili çocuğun hayallerini gerçekleştirmek için kullanılıyor. 

Çocukların hayalleri NFT üzerinden sanata dönüştü!

Make-A-Wish Türkiye CEO’su Füsun Kuran, projeye ilişkin değerlendirmesinde; “Dilek çocuklarımız, hayati tehlikesi olan hastalıklarla mücadele ederken, kurdukları hayaller onlara yaşadıkları zorlu tedavi sürecinde motivasyon kaynağı oluyor, hayata daha güçlü tutunmalarını sağlıyor. Hayal kurmanın sanatla sıkı bağlantısı, çalışmalarımızın yolunu sık sık sanatsal faaliyetlerle de kesişmesini sağlıyor. Son olarak çocuklarımızın hayallerinden yola çıkarak özgün dijital eserler oluşturduk ve çocuklarımızın dileklerini birer NFT haline getirdik. Anlamlı bir dijital esere sahip olurken aynı zamanda dilek çocuklarımızın hayallerinin gerçekleşmesine katkıda bulunmak isteyenler için bunun güzel bir fırsat olduğuna inanıyoruz” diye konuştu.   Dijital sanat eserlerini ve dilek çocuklarının hikayelerini https://opensea.io/MAKEAWISHTR adresinden inceleyebilirsiniz. NFT Nedir? NFT (Non Fungible Token), blokzincir üzerindeki benzersiz varlıklara verilen isimdir. NFT ile satılan ürünler, doğrulanabilir ve türünün tek örneği olarak dijital dünyadaki yerini almaktadır. 

Cognitiwe, yapay zeka ile gıda atıklarının önüne geçecek

0
2021 yılında Attila Algan ve Mete Bayrak tarafından kurulan Cognitiwe, öngörüye dayalı görsel yapay zeka platformunu ürünleştirerek, dünyada ilk kez süpermarketlerdeki taze sebze-meyvelerin anlık takibini sağladı. Aynı zamanda üretim bantlarındaki kalite kontrol süreçlerini, stok görüntüleme ile iş yeri güvenliği ve çalışan sağlığını da takip eden Cognitiwe, perakendede alanında Migros ve MAF Carrefour, üretim sektöründe ise Tofaş, Borusan Mannesmann ve MEXT (Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası Teknoloji Merkezi) gibi yerel ve uluslararası müşterilere hizmet veriyor.

Yapay zeka ile taze sebze – meyveler anlık takip ediliyor

TechOne VC liderliğinde StartersHub, Startup Wise Guys ve EGIAD Melekleri’nin dahil olduğu yatırım turunda 605 bin dolar yatırım alan Cognitiwe, Milano ve Tallinn ofisleri üzerinden Avrupa’ya açılarak küresel bir oyuncu olmayı hedefliyor. Perakende ve üretim sektörlerinde yaklaşık üç yıllık bir geliştirme sürecinin ardından, ürünlerini müşterilerle buluşturmaya başladıklarını belirten Cognitiwe Kurucu Ortağı Attila Algan; ”Müşterilerin en büyük beklentisi, taze sebze ve meyvenin anlık tazelik ve stok durumunu gösteren, stok planogram analizi yapan veya üretimde daha en başta oluşabilecek kalite problemlerini tespit eden sistemlerin onlara sunulmasıydı. Kullandığımız görsel yapay zeka ile perakende sektöründeki müşterilerimize gıda tazeliği görüntüleme, raf yerleşim takibi ve dolandırıcılık tespiti sağlıyoruz. Üretim sektörüne sunduğumuz çözümler ise kalite kontrol ve hatalı üretim tespiti süreçleri ile stok yönetimi ve iş güvenliği çözümlerini içeriyor.” dedi. Perakende ürününe, süpermarket kasalarında ve self servis ödeme noktalarında ürünlerin yanlış okutulması veya okutulmaması sonucu ortaya çıkabilecek mali kayıpları engelleyen bir özellik de ilave eden Cognitiwe, mobil operatörlerle beraber çalışan sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak 5G üzerinden sunulabilecek bir çözümün de pilot aşamasında. Yapay zeka algoritmaları sorunları oluşmadan engellemeyi hedefliyor Kontrolleri yaparken ürettiği verileri, çevresel verilerle birleştirerek geleceğe yönelik öngörülerde de bulunabilen Cognitiwe, müşterilerini de kolayca yönlendirebiliyor. Üretilen veriler sayesinde raflardaki kutulu ürünlerde doğru veya yanlış yerleştirilmiş ve eksik kalmış ürünlerin sayısını, boş kalmış alanları, rafta görüntülenen markaların yüzdesini ve hangi taze ürünlerin uzun süre kasada bekleyip bozulmaya başladığını öğrenmenin müşterilere zaman ve bütçe açısından büyük tasarruf sağladığının altını çizen Cognitiwe Kurucu Ortağı Mete Bayrak; “Yapay zeka algoritmalarımız, reyondaki ürünlerin hangi saatten sonra bozulmaya başlayacağını tahmin eden, raflardaki kutulu ürünlerin stoklarının azaldığını gösteren uyarılar veriyor. Üretim sektöründe de benzer bir mantıkla, pres hattında kalıplardaki milimetrik taşmaları tespit edebiliyor ve tonaj, saç kalınlığı, ısı gibi diğer değerleri de toplayarak, yine kendi geliştirdiğimiz yapay zeka algoritmaları ile saç üzerinde yırtılma veya deformasyon olmadan önce uyarıda bulunabiliyoruz” dedi.

Müşteri etkileşimlerinin yüzde 70’i artık dijitalde

0
MuleSoft’un 2022 Connectivity Benchmark Raporu, kuruluşların uüzde 70’inin tüm kanallarda tamamen bağlı kullanıcı deneyimleri sağlamak için çalıştığını ortaya koydu. Aynı zamanda rapor, kuruluşların müşteri etkileşimlerinin neredeyse dörtte üçünün (yüzde 72) artık dijital olduğunu belirtti. MuleSoft’un Vanson Bourne ve Deloitte Digital ile ortaklaşa hazırladığı 2022 Connectivity Benchmark Raporu, dünya genelinde 1.050 Bilgi Teknolojileri lideriyle yapılan görüşmelerden oluşturuldu.

İşte raporun yönetici özeti:

♦ Kuruluşlar, dijital dönüşüm girişimlerini başarıyla tamamlayamazlarsa ortalama 7 milyon dolar kaybedebilir. ♦ Veri ambarları, kuruluşların yüzde 90’ı için kalıcı bir zorluktur. ♦ 2021 yılında BT projelerinin yarısından fazlası (yüzde 52) zamanında teslim edilmedi. ♦ Kuruluşların yarısından fazlası (yüzde 55) kullanıcı deneyimlerini entegre etmenin zor olduğunu söylüyor. ♦ İş liderlerinin dörtte birinden fazlası (%26) artık şirket çapında bir API stratejisi talep ediyor. ♦ Ortalama olarak, kuruluşların gelirlerinin üçte birinden fazlası (%35) artık API’ler ve ilgili uygulamalar tarafından oluşturulmaktadır.

Veritabanını çalışır tutmak için veri inovasyonu gerekiyor

0
Bir dakika için bile olsa kesinti süresinin maliyeti, günümüzün dijital olarak gelişen işletmelerinin tahammül edemeyeceği kadar yüksek. Veri yöneticileri, pahalı hizmet dışı kalma süresini uzak tutma ve verilerin sürekliliğini ve kullanılabilirliğini sağlama çabalarının bir parçası olarak, otomasyon ve bulut hizmetleri gibi stratejilere giderek daha fazla yöneliyor. Yine de zorluk yaşamaya devam ediyorlar ve veri ortamlarını güncel tutmanın, kuruluşlarına daha fazla yetenek sağlamalarını engellediğini kabul ediyorlar. Quest-IOUG Veritabanı ve Teknoloji Topluluğu üyeleri arasında yer alan 220 veri ve BT yöneticisinin katıldığı yeni bir anket, bu bulguları destekliyor.Information Today, Inc.’in bir bölümü olan Unisphere Research tarafından Dell EMC ile ortaklaşa yürütülen ankete katılanların çoğu ya veri tabanı yöneticileri ya da finansal hizmetler, sağlık hizmetleri, yaşam bilimleri, teknoloji hizmetleri ve devlet gibi sektörlerden BT yöneticilerinden oluşuyor. Anket, birçok veri yöneticisinin ezbere dayalı veritabanı yönetimi ve bakım görevleriyle boğuştuğunu ve zamanlarının ve yeteneklerinin bu şekilde dağıtılmasının kuruluşlarının rekabet gücünü her zamankinden daha fazla etkilediğini ortaya koydu. Veri yöneticilerinin yüzde 43’ü, devam eden veritabanı yönetimine harcanan kaynak miktarının rekabet güçlerini ciddi şekilde sınırladığını söyledi. Anketi yanıtlayanların yaklaşık yarısına (yüzde 49) göre, sistem kararlılığını korumak (uygulama, düzeltme ve yükseltme) veri yöneticilerinin işlerinin en maliyetli kısmını oluşturuyor. Buna ek olarak, yüzde 40’ı zamanlarının ve bütçelerinin çoğunun güvenliği sağlamaya ayrıldığını belirtirken, yüzde 36’sı zamanlarının ve bütçelerinin önemli bir bölümünü test ve kalite güvencesine ayırdığını belirtiyor. Bununla birlikte veri ve BT yönetimine yapılan kurumsal harcamalarda kayda değer bir artış yaşanarak yüzde 79’u gelecek yıl artış yaşanacağını belirtti..

Neden siber güvenliği tamamen otomatikleştirmek imkânsız?

Kaspersky Ortadoğu, Türkiye ve Afrika Genel Müdürü Amir Kanaan, bu soruya yanıt verirken yapay zekâ ile ilgili dikkat çekici bir ifade kullanıyor: “En gelişmiş yapay zekâ bile önceden edinilmiş ve öğrenilmiş deneyimler temelinde çalıştığı için, her türden çeşitli kötü niyetli faaliyetle mücadele edemez.” Bu ifade sadece siber güvenlik açısından değil, günümüzün fenomeni  yapay zekâyı anlamak açısından da önemli. Kendi aramızda “makine öğrenmesi” olarak adlandırdığımız yapay zekâ, aslında geçmiş deneyimleri ile karar veren bir mekanizma ve alışık olmadığı şeyler karşısında insan kadar doğru kararlar alamayabilir. “Yapay zekâ işimizi elimizden alacak mı?” sorusunu soranlardan güvenlik sistemi kurgusu yapanlara kadar birçok kesim için dikkat çekici içgörüler sunan Kanaan’ın yazısına yer veriyoruz. Siber güvenliğin çok pahalı olduğu bir sır değil. 2021’de ortalama bilgi teknolojisi (BT) güvenlik bütçesi, işletmeler için 11,4 milyon dolar ve KOBİ’ler için 267 bin dolar olarak gerçekleşti. Yetersiz güvenlik önlemleri işletmeler açısından feci sonuçlara yol açabilir, işletmenin itibarını ve bütçesini önemli ölçüde etkileyebilir. Örneğin bir veri ihlali, büyük bir kuruluşa ortalama olarak 927 bin dolara mal oluyor ve böyle bir olaydan sonra şirket müşterilerinin yarısına kadarını kaybedebiliyor. Bu durum önemli bir ikileme yol açıyor. Şirketler siber savunma bütçelerini azaltmak için yeni çözümler bulmaktan memnun olsa da bu alanda sunulan yeni ve daha ucuz araçların neden olabileceği bir hatanın maliyeti çok yüksek. Bu alanda otomatik olay önleme teklifleri maliyetleri azaltabilen ve insan hatası faktörünü ortadan kaldırabilen iyi bir çözüm olarak öne çıkıyor. Ek olarak, insanların bu alanda yapay zekâya bir insandan daha fazla güvenme eğiliminde olduğu da ortada. Ancak pratikte etkili siber koruma, yalnızca otomasyona dayalı çözümler ve insan çabasının bir kombinasyonu ile mümkün. Neden? Her şeyden önce, siber suçlar insanlar tarafından işlenir. Hepimiz gibi onlar da farklı bilişsel süreçlerin karışımına dayalı kararlar verebilir ve çevreye hızla uyum sağlayabilirler. Saldırganlar sürekli olarak güvenlik sistemlerini aşmak, yeni gelişmiş saldırı taktikleri ortaya koyarak uygulamak ve şirketin altyapısına erişmek için insanların zayıf yönlerini aktif olarak kullanabilecekleri yeni yollar bulurlar. En gelişmiş yapay zekâ bile önceden edinilmiş ve öğrenilmiş deneyimler temelinde çalıştığı için, her türden çeşitli kötü niyetli faaliyetle mücadele edemez. Aşağıda, insan katılımını gerektiren birkaç siber güvenlik uygulamasını ele alacağım.

Karmaşık tehditlerin tespiti

En dikkatli ayarlanmış sensörler bile önceden bilinmeyen kötü amaçlı etkinlikleri tespit edemez. Bunun nedeni, bu tür saldırıların genellikle sistem yöneticisi veya genel kullanıcı eylemleriyle kolayca karıştırılabilecek bir dizi meşru eylemden oluşmasıdır. Dosyasız saldırılar, LOLBAS[1] araçlarının yoğun kullanımı, çalışma zamanı şifrelemesi, indiriciler ve paketleyiciler- bunların tümü saldırganların güvenlik çözümlerini ve kontrollerini atlatmasına yardımcı olmak için yaygın olarak kullanılıyor. Sensörlerden gelen telemetriyi analiz eden yapay zekanın da sınırlamaları var. Farklı zamanlarda meydana gelen tüm olası verileri veya eylemleri toplayamaz ve işleyemez. Bu mümkün olsa bile, başka bir konu daha var, durumsal farkındalık. Bu terim, şu anda altyapıda yer alan tüm süreçlerle ilgili bilgilerin kullanılabilirliğini ifade eder. En basit örnek, bir AI’nın insan güdümlü bir APT olduğuna inandığı şeyi gözlemlemesi, ancak aslında takip edilenin araştırma yürüten özel bir çalışan olduğunun ortaya çıkmasıdır. Bu, yalnızca örneğin müşteriyle telefonla iletişime geçilerek ortaya çıkarılabilecek bir durumdur. Durumsal farkındalık, uyarı mantığının belirli bir saldırı tekniği davranış modeline veya anormallik analizine dayalı olup olmadığına bakılmaksızın, gerçek olayları bunun gibi yanlış-pozitif uyarılardan ayırt etmek için çok önemli. Bu, AI’nın tehdit tespiti açısından etkisiz olduğu anlamına gelmez. Aslında AI bilinen tehditlerin tamamıyla başarılı bir şekilde mücadele edebilir ve uygun şekilde yapılandırıldığında analistlerin üzerindeki yükü önemli ölçüde azaltabilir. Kaspersky’de MDR hizmetimiz için bir makine öğrenimi (ML) analisti geliştirdik. Bu, uyarıların yanlış veya doğru pozitifler olarak sınıflandırması için etiketlenmiş geçmiş verileri kullanan denetimli bir ML algoritması. Korunan varlıklardan gelen tüm uyarılar başlangıçta bunun tarafından işlenir. Algoritmanın sınıflandırdığı etkinliklerin üçte birinden biraz fazlası belirlenmiş eşiğe göre yanlış pozitif çıkar ve inceleme için güvenlik analiz ekibine gönderilir. Bu ekipteki kişiler daha sonra yapay zeka tarafından kullanılmamış olabilecek özel duruma uygun ek yöntemler ve veriler kullanarak her uyarıyı değerlendirir. Gerçek analistler sorunu çözmenin bir yolunu bulduktan sonra, bu deneyimi makine öğrenimi analistiyle paylaşır. Böylece bir sonraki vaka AI için zorluk olmaktan çıkar. Bu ortak kuvvet yaklaşımı, özel beceriler, yüksek dereceli analist deneyimi ve sürekli algoritma ayarlaması gerektirir. İyi haber şu ki, bunlar güvenlik ekiplerinin ünlü PrintNightmare güvenlik açığından yararlanma veya MuddyWater APT saldırısı gibi en tehlikeli durumlarla bile başa çıkmasına ve bu değerli algılama senaryolarını başkalarıyla paylaşmasına olanak tanıyor. Yeni tehditleri belirlerken proaktif manuel tehdit avı da gereklidir. Bu, bir güvenlik ekibinin henüz keşfedilmemiş ancak şirketin altyapısında aktif olan tehditleri avlamasına olanak tanır. Proaktif tehdit avcılığı, bir kuruluşun ağdaki mevcut siber suçlu ve siber casusluk faaliyetlerini belirlemesine, bu olayların arkasındaki nedenleri ve olası kaynakları anlamasına ve benzer saldırılardan kaçınmaya yardımcı olacak azaltma faaliyetlerini etkin bir şekilde planlamasına olanak tanır. Özetlemek gerekirse, analistlerin yapay zeka tabanlı algoritmayı sürekli olarak ayarlaması ve yeniden eğitmesi, yeni tehditleri tespit etmesini ve iyileştirmelerin verimliliğini test etmesini sağlaması gerekiyor.

Gelişmiş güvenlik değerlendirmeleri

Değerlendirmeler, bir şirketin siber güvenlik hazırlığına ilişkin ayrıntılı bir bakış açısı kazanması adına çok önemlidir. Elbette bunun için tasarlanmış otomatik çözümler var. Örneğin yaygın olarak bilinen bir güvenlik açığı değerlendirmesi, kesin olarak tanımlanmış bir dizi sistem arasında genel olarak bilinen güvenlik açıklarının keşfedilmesine yardımcı olabilir. Yine de bu hizmet zaten bilinen güvenlik sorunlarının veri tabanını kullanır. Ancak güvenlik sisteminin karmaşık saldırılara ve geleneksel olmayan düşman davranışlarına karşı dayanıklılığını test edemez. Şirketin kendini koruyabilmesi için daha gelişmiş değerlendirme süreçleri uygulanmalıdır. Örneğin penetrasyon testi ve kırmızı ekip oluşturma gibi çoğunlukla manuel olan ve bir uzmanın bilgi ve deneyimine dayanan bir siber saldırıyı gerçekten simülasyonunu yapan hizmetler gibi. Bu yaklaşımlar tekniklerin, taktiklerin ve prosedürlerin bir karışımını kullanır ve saldırganların gerçek davranışlarını taklit ederek şirketin belirli siber savunma yeteneklerine uyum sağlar.

Güvenlik farkındalığı

Araştırmalar, ortalama bir organizasyonun her yıl 700’den fazla sosyal mühendislik saldırısıyla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Ayrıca zayıf parolalar ve kimlik avı e-postaları hala ilk saldırı vektörleri arasında yer alıyor. Saldırganlar trendleri takip eder ve iyi psikologlar gibi davranır. Salgından Kanye West’in yeni albümüne kadar her tetikleyicinin, düşmanlar tarafından kimlik avı e-postaları ve kötü niyetli web siteleri aracılığıyla potansiyel bir kurbanın dikkatini çekmek için kullanılacağından emin olabilirsiniz. Siber suçlular yaratıcılıklarını ortaya koyarken, kuruluşun savunma ekibi kendilerini güvenlik farkındalığı süreçlerinden tamamen geri çekemezler. Şirketin çalışanlarının siber güvenlik politikalarının önemini ve eylemlerinin sonuçlarını net bir şekilde anlaması gerekir. Bu nedenle, yalnızca yeni ekip üyelerini işe almak için kullanılan bir farkındalık kılavuzu veya testi geliştirmek yeterli değildir. BT güvenlik ekibi, güvenlik eğitimlerinin uygunluğuna dikkat etmeli ve önemli bilgileri meslektaşlarına sunmak için yeni ve standart olmayan yaklaşımlar icat etmelidir. Bu sorunu çözmenin bir başka yolu, bu faaliyetleri, bilgilerin düzenli olarak güncellenmesini sağlayan ve ilgi çekici bir öğrenme deneyimi sunan profesyonel bir güvenlik bilinci eğitim ekibiyle dış kaynak olarak sağlamaktır. Kimse güvenlik ekiplerinin otomasyondan vazgeçmesi veya siber suçlulara karşı “çıplak elleriyle” savaşması gerektiğini söylemiyor. Özellikle de saldırganlar, olası hedefler, kaba kuvvet parolaları hakkında bilgi toplamak için makine öğrenimini kullanarak ve fuzzing, DDoS saldırıları, kötü amaçlı yazılım oluşturma vb. yoluyla güvenlik açıklarını bulmak için otomatik çözümlere başvurarak, mümkün olduğunca etkili olmaya çalışırken. Bunun yerine gerçek ortada bir yerde yatıyor. Yalnızca insan yaratıcılığı, becerileri ve kontrolü ile otomatikleştirilmiş çözümlerin akıllı bir karışımıyla, kapsamlı bir siber savunma sağlanabilir.

E-atık sorununa karşı ‘Kolektif Efor’ çağrısı!

Uluslararası E-Atık Günü’nde ‘Kolektif efor ile dönüşüme ortak ol’ sloganıyla elektrikli ve elektronik atıkları değere dönüştürmek üzere güçlerini birleştirerek sosyal sorumluluk projesi başlatan Kolektif House, AGİD, Akademi Çevre, DCube ve Habitat Derneği; daha sürdürülebilir bir dünya için çalışmalarına ‘Döngüsel Sohbetler’ serisiyle devam ediyor. Kolektif House Kurucu Ortağı ve CEO’su Ahmet Onur, Habitat Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sezai Hazır, AGİD Yönetim Kurulu Başkanı Fahir Gök, DCube Yönetim Kurulu Başkanı Berna Kırcı Aşıroğlu ve Akademi Çevre İş Geliştirme Müdürü Piraye Gök’ün katılımıyla gerçekleşen serinin ilk panelinde “e-Atık” konusu tüm detaylarıyla ele alındı.

Artan farkındalık ile etkili yönetim süreçleri hızlanacak

2020 yılının ikinci yarısında yayına başlayan ve iklim krizini her hafta uzman isimlerle masaya yatıran Esmiyor Podcast’in Kurucu Ortakları Derin Altan ve Utku Güven’in moderatörlüğünde gerçekleşen panelde konuşan AGİD Yönetim Kurulu Başkanı Fahir Gök, şöyle konuştu: “Yararlı ömrünü tamamlamış veya arıza nedeniyle kullanılamaz hale gelen elektrikli ve elektronik eşyalar, Atık Elektrikli ve Elektronik Eşya (AEEE) olarak adlandırılır. Bu tanım; büyük beyaz eşyalar, tüketici elektroniği, aydınlatma gereçleri, saç kurutucular, süpürge, mutfak robotları, ütü vb küçük ev eşyaları gibi çok çeşitli ve geniş bir eşya grubunu kapsamaktadır. Proje ile hepimizin hayatında önemli yeri olan bu ürünler için son kullanıcıda; sorumlu tüketim ve ürün yaşam döngüsü ile ilgili bir farkındalık yaratabilmeyi de hedefliyoruz. Artan farkındalık ile son kullanıcıda ürün satın alma tercihlerini gözden geçirmek şeklinde oluşacak etkinin, üretici tarafında da sorumlu üretim ve genişletilmiş üretici sorumluluklarının etkili yönetimi süreçlerini hızlandıracağına inanıyoruz.” Akademi Çevre İş Geliştirme Müdürü Piraye Gök ise şunları söyledi: “Elektronik atıklar oldukça önemsediğimiz ve üzerinde ciddi yatırımlar/çalışmalar yaptığımız bir atık türü. Çünkü hemen hemen tüm e-Atık’lar altın, gümüş, platin, paladyum vb gibi değerli metal; plastik, cam ve diğer metaller dahil olmak üzere birçok geri dönüşümü/geri kazanımı mümkün malzeme içeriyor. Gerek insan sağlığına olan etkileri gerekse içerdiği değerli metallerin geri dönüşüm ile tekrar kullanılabilmesi, e-Atık’ların sürdürülebilir bir şekilde lisanslı tesislerde ve Atık Elektrikli ve Elektronik Eşyaların Kontrolü Yönetmeliği çerçevesine uygun olarak geri dönüştürülmesini gerektiriyor. Dolayısıyla bu atıkların toplanması, ayrıştırılması ve geri dönüştürülmesi çevre ve ülke ekonomisi adına oldukça önemli ve hassasiyet gerektiren bir süreç. Böyle bir atık türünün varlığına, hangi tür atıkların bu kapsama girdiğine ve bu atıkların geri dönüşümünün ne kadar önemli olduğuna her mecrada vurgu yapılması gerektiğine inanıyoruz.” DCube Yönetim Kurulu Başkanı Berna Kırcı Aşıroğlu da olumlu bir nokta olarak, döngüsel ekonomi konusunda küresel anlamda farkındalığın arttığını belirterek, “Ancak ne yazık ki salgın dönemi döngüsel olma yolundaki ilerleyişi bir parça frenledi. Hollanda merkezli Circle Economy raporuna göre 2018 yılında yüzde 9.1 olan döngüsellik oranı, 2020 yılında yüzde 8.6’ya inmiş durumda. Her yıl inanılmaz boyutta e-atık ortaya çıkıyor. Somut hale getirmek gerekirse, dünyada her saniye yaklaşık 1000 adet dizüstü bilgisayarın çöpe atıldığını düşünün. Bu boyutta atığın şu anda dünyada geri kazanım oranı ise yaklaşık yüzde 20. Bu resimden çıkaracağımız net sonuç, döngüsel bir sisteme geçiş için hızlanmamız gerektiği. Biz de DCube olarak, tüm paydaşlarımız için döngüsel çözümler üreterek süreci hızlandırmak adına çalışmalarımızı sürdürüyoruz.” Habitat Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sezai Hazır, “25 yıldır Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda Türkiye’nin 81 ilinde değişimin ve gelişimin öncüsü binlerce gönüllümüzün desteği ile dijital dönüşüm, finansal bilinç, girişimcilik, sosyoekonomik uyum gibi birbirinden farklı konularda, farklı yaş gruplarındaki bireylerin ve toplulukların hayatına dokunuyoruz. Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen ve gelişen teknolojiyle beraber kullanım ömrü hızlı dolan elektronik cihazların atıkları içerdikleri zararlı maddeler sebebiyle günümüzde gittikçe büyüyen önemli sorunlardan biri olmaktadır. Kullanımı mümkün olmayan elektronik eşyaları ilgili tesislere göndererek geri dönüşümüne katkıda bulunmanın önemini çok iyi biliyor ve bu konuda gerekli aksiyonları alıyoruz. Böylece döngüsel, sürdürülebilir ve çevresel bir e-atık yönetimi sağlanmasına öncülük ediyoruz” şeklinde konuştu. Kolektif House Kurucu Ortağı ve CEO’su Ahmet Onur ise yapılan araştırmalara göre son 5 yılda e-Atık üretiminin yüzde 21 arttığına dikkat çekerek, şöyle konuştu: “2019 yılında dünya çapında 53,6 milyon ton ile rekor düzeyde elektronik atık üretilirken, bu rakam Avrupa’daki tüm yetişkinlerin toplam kilosunu aşıyor. Türkiye’de ise hane başına düşen e-Atık miktarı 40 kilogramın üzerinde. Dolayısıyla tüm bu veriler ışığında döngüsel bir ekonomi modelinin hayata geçirilmesi kritik önem taşıyor. Kolektif House olarak bizler de geliştirdiğimiz farklı projelerle sürdürülebilir bir dünya için tüm adımları eksiksiz atma yönünde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Hep birlikte ortaya koyduğumuz ‘Kolektif Efor’ hareketiyle tüm lokasyonlarımızda belirlenen noktalarda kullanılmayan elektrikli ve elektronik eşyaları toplarken; tamire ihtiyacı olan, performansı yavaşlayan veya kullanılabilir durumda olmayan e-Atıkları yeni sahipleri için değere dönüştürüyoruz.”

PaybyMe’den DoktorTakvimi üyelerine link ile ödeme hizmeti

2021 yılında kartlı ödeme hacminde yüzde 27 ve mobil ödeme hacminde ise yüzde 110’un üzerinde büyüme gerçekleştiren PaybyMe, CEO Emre Gürsoy’un işaret ettiği doğrultuda büyümesini sürdürüyor. PaybyMe son olarak, sağlık sektöründe 187 bin üyesi bulunan Doktor Takvimi platformu ile anlaştı. Gürsoy, Ocak 2022’de “Gelişen teknolojiyle her yeni ödeme işleminde bir öncekine göre daha güvenli ve daha hızlı olmak zorundayız. Bu sebeple partnerlerimizin ihtiyaçlarını karşılamak için altyapımıza ve fraud sistemimize yatırımlar yapmaya devam edeceğiz. Amacımız sürekli yüzde 100 uptime. 2021 yılını belirlediğimiz hedeflerimizin üzerinde bir kapanışla gerçekleştirdik. 2022’de ise yeni gelecek üye işyerlerimizle bu ralliye hız kesmeden devam edeceğiz ve bir önceki yıl gerçekleşen büyüme oranlarımızın üzerinde, daha agresif bir büyüme gerçekleştireceğiz” şeklinde konuşmuştu. Tüm dünyada internet işletmeleri için yeni nesil ödeme yöntemleri sunan PaybyMe, Türkiye’de alanında en büyük çevrim içi hizmet sağlayıcısı olan DoktorTakvimi ile iş birliğine imza atarak bu strateji doğrultusunda bir adım daha atmıştı. Platformu kullanan doktorlar ve diğer tüm sağlık uzmanları PaybyMe Link ile Ödeme Alma çözümüyle ödemelerini hızlı, güvenli ve temassız alabiliyor. Dünyanın en büyük online sağlık platformu DocPlanner’ın Türkiye iştiraki Doktor Takvimi üyeleri tek bir banka hesabı ve POS cihazıyla tüm bankalardan 10 taksit ve ertesi gün ödeme alma imkanına sahip oluyor. POS cihazlarında sadece belirli bankalar için taksit seçeneği bulunurken, PaybyMe Link ile Ödeme Alma çözümünde tüm banka kartları için taksit seçeneği bulunuyor. 2010’dan bu yana sektör ve firma büyüklüğü ayırt etmeksizin müşterilerine online ödeme çözümleri sunan finansal teknoloji firması PaybyMe, tüm banka kartlarıyla peşin ve taksitle ödeme alma, ertesi gün ödeme, temassız ödeme alma, yapay zeka sistemiyle sahtecilik önleme gibi avantajlar sunuyor. PaybyMe’de şeffaf fiyatlama söz konusuyken; kurulum, POS cihaz bakım ücreti ya da yıllık ekstra masraf bulunmuyor. PaybyMe Genel Müdür Yardımcısı Kaan Meşeci, “DoktorTakvimi.com bünyesinde 187 bin doktor ve uzman bulunuyor. PaybyMe Link ile Ödeme Alma çözümümüzle hem temassız ödeme imkanı hem de tüm banka kartları için taksit seçeneği sunuyoruz. Platformu kullanan sağlık çalışanları, tek bir banka hesabı ve POS cihazıyla tüm bankalardan 10 taksit ve ertesi gün ödeme alma imkanına sahip olacak” şeklinde konuşuyor.

Intel’den, chip darlığına karşı yeni üretim modeline yoğun yatırım

Intel CEO’su Pat Gelsinger, Intel’in iddialı yeniden yapılanma ve yatırım sürecini yönetiyor. Chip endüstrisinin üretiminin talebi karşılayamaması ve tedarik zincirinin bozulması yeni yatırımların kapısını açarken Intel’in yeni yatırımları üretimin dünyanın farklı bölgelerinde gerçekleşmesine olanak tanıyor. Intel’in eski liderlik günlerine dönmeye yönelik iddialı adımlarından biri, İsrailli chip üreticisi Tower Semiconductor’ı 5,4 milyar dolar ve borçları karşılığında satın alacağını açıklaması oldu. Tamamen nakit cinsinden gerçekleşecek olan satın alma kararının açıklanmasının ardından Tower hisselerinin ilk anda yüzde 50 yükselmesi gelecek ile ilgili olumlu beklentilerin göstergesi. Satın alma açıklaması, Intel’in dünyanın en büyük chip üretim tesisini ABD’de kuracağını açıklamasının bir ay sonrasına denk geliyor. Her iki açıklama, Intel’in mikroişlemci tasarlayan firmalara chip sağlama konusunda daha kararlı olduğunun göstergesini oluşturuyor. Bu şekilde mobil cihaz işlemcileri trendini kaçıran Intel, yakaladığı yeni dinamikle piyasaya çok daha güçü dönebilir. Tower Semiconductor satın alması, Intel’in müşterilerinin özel talepleri doğrultusunda chip tasarlamasına ve üretmesine izin verecek. Intel bu şekilde yeni bir “döküm” işi kurmuş oluyor. Pandemi sürecinde mikroişlemci pazarında krize dönüşen arz sıkıntısının üretimi aksatmasının ve özellikle otomotiv sektöründe durmalara neden olmasının ardından birçok şirket chip kullanımını garanti altına almayı daha fazla önemsiyor. Intel, mikroişlemci tasarımcılarına chip tedarik etmeye dayanan yeni modeli ile tam da bu noktayı hedefliyor. Bu, Altına Hücum döneminde hücuma katılmak yerine kazma-kürek satan bir hırdavatçı kurmaya benziyor ve bu yönüyle sürdürülebilirlik anlamında çok daha değerli. ABD’de altın bulanlar ve bulamayanlar farklı kaderi paylaşırken bu hırdavatçılar ekosistemin vazgeçilmez parçası olarak -daha mütevazı da olsa- çok daha sürdürülebilir gelirler elde edebiliyorlardı. Intel, hitap ettiği alan itibariyle bu modeli çok daha yüksek getirili bir işe çevirebilir. Intel, altın kadar değerli ve daha önemlisi talep edilen bir maden bulmuş olabilir. Pandeminin başlangıcında chip kullanıcısı firmalar, talebin düşeceği beklentisi ile siparişlerini geri çeker veya ertelerken, daha sonraki dönemde piyasa geri dönünce tedarik edememe sıkıntısı ile terbiye edildiler. Uzaktan çalışma ve eğitimin uzaktan verilmesinin bilgisayar, ağ ürünleri ve elektronik tarafında yarattığı talep kadar otomotiv sektöründen beyaz eşyaya kadar birçok sektörde artan chip ihtiyacı, şirketlerin tedarik zincirinin bu bölümüne hassasiyetinin artmasına ve tedarikte güvence arayışına neden oldu. Intel’in var olan ve gelecekte edineceği müşterileri için küresel bir döküm işleri servisi ve üretim kapasitesi sunma konusundaki planlarına hız vermesi, şirketin IDM 2.0 stratejisine paralel bir gelişme oluşturuyor. IDM 2.0 stratejisi, Intel’in üretim kapasitesini artırması ile sektörlerin talebine göre global ayak izini büyütmesine ve teknoloji portföyünü genişletmesine dayanıyor. Intel CEO’su Pat Gelsinger, bunu yaparken var olan müşterileri ile sınırlı kalmayı düşünmüyor. Gelsinger, satın alma ile ilgili açıklamasında “geleccekte edinecekleri müştrerilere” ve “yarıiletkenler için öngörülemeyen talebe” işaret ediyor. Satın alma sürecinin bir yıla yakın sürmesi beklenen Tel Aviv merkezli Tower Semiconductor, otomobiller ve mobil cihazlar ile sanayi, sağlık ve askeriye sektörleri için analog chip üretimi ile bu planın mükemmel bir açıklamasını oluşturuyor. İki şirketin yönetim kurulları tarafından onaylanan anlaşmanın rekabet otoritelerinden onay alması gerekiyor. Israil’in çeşitli bölgelerinde, ABD’de ve Japonya’daki tesislerinde üretim yapan Tower’ın, yılda 2 milyon yonga plakası üretim kapasitesine sahip olduğu ve küresel pazarda yüzde 1 paya sahip olduğu tahmin ediliyor.  Bu göstergeler, konuyu Intel’in büyük oyunuyla kapatmayı zorunlu kılıyor. Ocak 2022’de Ohio’da bulunan Columbus’ta 20 milyar dolarlık yatırımla dev bir üretim tesisi inşa projesini açıklayan Intel, bu tesisin inşaatına bu yıl başlamayı planlıyor. Buna ek olarak Arizona’da bir diğer 20 milyar dolarlık üretim tesisi inşaatı projesi bulunuyor. Bu resimde, İsrail şirketi Tower’a yapılan yatırım, yeni dönemde tedarik zinciri sorunlarının bir daha yaşanmaması için global bir chip üretim ekosistemi oluşturulacağı düşüncesini uyandırıyor.

OCR Labs kadrosunda üst düzey atama!

0
Geliştirdiği kimlik doğrulama teknolojileriyle dolandırıcılığa karşı koruma sağlayan OCR Labs, Türkiye’deki ekibini yeni Türkiye ve Orta Doğu Satış Müdürü Buğra Anıldı ile güçlendirdi. Lise eğitimini Robert Koleji’nde ve lisans eğitimini de Boğaziçi Üniversitesi’nin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde tamamlayan Buğra Anıldı, kariyerine 1998 yılında MNG Bank’ın Perakende Bankacılığı bölümünde Yönetici Adayı (Management Trainee) olarak başladı.

OCR Labs kadrosunu Buğra Anıldı ile güçlendirdi

2000 yılında DG Internet Solutions Inc. şirketinde Satış Yöneticisi oldu ve 2001 yılında DNA Internet Solutions Inc. şirketinde Kurucu Ortak ve Satış ve Pazarlama Direktörü olarak görev aldı. 2006’da Stratejik Çözümler ve İş Ortakları Satış Yöneticisi olarak Gantek Technologies şirketine geçiş yapan Anıldı, 2010 yılına kadar bu pozisyonda yer aldı. 2010-2019 yılları arasında Experian’da Orta Doğu ve Türkiye satış ekibinde yönetici rollerinde çalışan Anıldı, daha sonra Pegasystems TMEA Bölgesi Finansal Sektör satışlarından sorumlu olarak çalıştı. Evli ve 2 çocuk babası olan Buğra Anıldı, 01 Şubat 2022 tarihinden itibaren OCR Labs’ın Türkiye ve Orta Doğu Satış Müdürü olarak şirketin bölgedeki tüm satış faaliyetlerinin sorumluluğunu üstleniyor.

Hücresel IoT pazarı 61 milyar dolara ulaşacak

Juniper Research, küresel hücresel IoT pazarının değerinin 2026 yılına kadar 61 milyar doları aşacağını açıkladı. 2022’de küresel hücresel IoT pazarının değeri 31 milyar dolar olacağını göz önünde bulundurursak, araştırmacıların tahminlerine göre sadece dört yılda yüzde 95’lik bir değer artışı yaşanacak. Büyüme, 5G ve hücresel LPWA (Düşük Güçlü Geniş Alan) teknolojilerinin kullanıma sunulmasıyla sağlanacak. 2021’de 5G IoT hizmetleri yaklaşık 800 milyon dolar gelir sağlarken, 2026 yılına kadar araştırmacılar bunun 9 milyar dolara fırlamasını bekliyorlar. Juniper Research, operatörlerin artan 5G benimsemesinden elde edilen getirileri en üst düzeye çıkarmak için ağ ve uç bilgi işlem gibi katma değerli hizmetler sunmaya odaklanmasını tavsiye ediyor. Araştırmanın ortak yazarı Charles Bowman: “Operatörler, kullanıcıları eski ağlar için bir yedek teknoloji olarak LPWA’nın uygunluğu konusunda eğitmelidir. Ancak, birçok IoT ağı yalnızca LPWA teknolojilerine güvenemez. 5G gibi daha kapsamlı teknolojiler, IoT ağ mimarilerini desteklemeli ve IoT hizmetlerinin değerini en üst düzeye çıkarmak için LPWA teknolojileriyle birlikte çalışmalıdır” diyor.

SIA (Yarı İletken Endüstrisi Birliği) 2021 raporunu açıkladı

0
SIA’e (Yarı İletken Endüstrisi Birliği) göre, küresel yarı iletken endüstrisi satışları 2021’de yüzde 26 artarak 556 milyar dolara ulaştı. SIA, sektör için şimdiye kadarki en yüksek yıllık toplamı satışın yaşandığını belirtti. Buna rağmen, bilgisayar üreticilerini ve otomobil endüstrisini, özellikle de bileşen eksikliğini bırakarak talebi karşılayamadı. Bu sektörler tarafından hissedilen tedarik sorunlarına drağmen rağmen, endüstri 2021’de rekor 1.15 trilyon yarı iletken birimi sevk etti. SIA, gelir olarak ABD yarı iletken endüstrisinin yüzde 99’unu ve ABD dışındaki çip firmalarının yaklaşık üçte ikisini temsil ettiğini belirtiyor. Yani küresel piyasa için oldukça önemli bir sağlayıcı diyebiliriz. Dünyanın en büyük ikinci yarı iletken üreticisi Intel, Ocak ayında 2021’in 4. çeyreğindeki gelirinin şirketin beklentilerinin 1.2 milyar dolar üzerinde olduğunu bildirdi. CEO Pat Gelsinger’e göre, Intel şimdiye kadarki en iyi üç aylık ve tam yıl gelirini gördü. Bununla birlikte TSMC, yarı iletken kapasitesini artırmak için üç yıl içinde 100 milyar dolar harcamayı planladığını duyurdu ve şimdiden Arizona’da 12 milyar dolarlık bir tesis inşa ediyor. Gartner ise 2021 için dünya çapındaki yarı iletken gelirinin ilk kez 500 milyar doları aşarak 583 milyar dolara ulaştığını söyledi. Gartner, yeni 5G akıllı telefonların yarı iletken gelirini artırmaya yardımcı olduğunu ve Amazon Web Services, Microsoft ve Google gibi bulut devlerinden gelen talep sayesinde belleğin en iyi performans gösteren yarı iletken kategorisi olduğunu belirtti.

Roche’un Coral platformu, kronik ve nadir hastalıklara karşı

Roche Türkiye, dünya genelinde önemli bir gündem maddesi olan kronik hastalıklarla ilgili bir platform tasarladı. Kronik hastalıklarla mücadelede Roche’un sunduğu tedavi seçeneklerine tamamlayıcı bir çözüm olarak tasarlanan Coral platformunu,sağlık profesyonellerinin, hastaların ve hasta yakınlarının hastalık tecrübelerini iyileştirmeye odaklanıyor.  Platformda; erişilebilirlik, hasta/hasta yakını eğitimi, tedavi takibi ve hasta-hekim iletişimi konularında yenilikçi çözümler üretilmesi amaçlanıyor. İlk olarak Rusya’da kullanılmaya başlanan Coral’ın kısa süre içinde Hindistan, Bangladeş, Tayvan, Şili ve Sırbistan’da kullanıma girmesi planlanıyor. Coral’ın Türkiye’de uygulamaya geçmesi ile ilgili sağlık otoriteleri ile görüşmeler devam ediyor. Platformun 2022’de EMA tıbbi cihaz onayı ile beraber Avrupa Birliği ülkelerine giriş yapması planlanıyor. Roche ürünlerinin kullanıldığı ve kendi dijital çözümleri bulunmayan ülkelerde standart dijital çözüm uygulaması haline gelmesi olarak ifade ediliyor. Roche İlaç Türkiye Genel Müdürü Dr. Natasa Klicko, “Yarının ihtiyaçları için bugünden çalışırken, hasta odaklı yaklaşımı, veri ve teknolojiyle birleştirerek hasta yolculuğu boyunca hastaların ve hasta yakınlarının ihtiyaçlarını karşılayacak çözümler geliştirmeye ve böylece sağlık ekosistemi için değer yaratmaya odaklanıyoruz. Roche Türkiye ekibi olarak tasarladığımız Coral Platformu da bu motivasyonun bir yansıması. Bu platform ile hasta ve hekim arasındaki kronik sorunları çözmenin ötesinde, hastaları ve hasta yakınlarını tüm süreçler hakkında bilgi sahibi kılmayı, onlara daha fazla fayda sunmayı hedefliyoruz. Özellikle nadir hastalıklarda tedavilere erişim süreçlerinde meydana gelen zorlukları minimize etmeyi; hastaların bu tedavilere erişimini kolaylaştırmayı amaçlıyoruz. Platformun kullanılmaya başlandığı Rusya’daki ilgili ekipten aldığımız geri dönüşler oldukça olumlu” diyor.

Video reklamlar güç kazanıyor

0
Son iki yılda video izleme miktarı yüzde 52 artarken video içerikler, hedef kitleye ulaşmaları, etkileşimi artırmaları ve diğer reklamlara göre daha fazla akılda kalmaları ile dikkat çekiyor. Pandemi sürecinde internette geçirilen sürenin artması, videoyu pazarlama ve iletişim açısından çok daha kritik hale getirirken video reklamlar, pazarlamacılar için çok yönlü ve hedef kitlelere ulaşmada son derece etkili bir ortam oluşturuyor. Deloitte’un Türkiye’de Tahmini Medya ve Reklam Yatırımları 2021 Yılı İlk 6 Ay Raporu’na göre, videonun dijital reklam pazarındaki payı yüzde 27’ye ulaşarak 2 milyar 170 milyon lirayı aştı. Geçtiğimiz yılın aynı döneminde videonun dijital medya yatırımlarında aldığı pay yüzde 19 civarında olması, artıştaki hıza dikkat çekerken bir diğer dikkat çekici nokta, video ve e-ticaret reklamlarındaki artışın paralel gitmesi oldu. 2021’in ilk yarısında bu iki alan, reklam yatırımlarında en yüksek artışın gerçekleştiği alanlar oldu. Tüketicilerin video içeriklere harcadıkları zamanın her geçen gün artığının altını çizen RTB House Türkiye Ülke Müdürü Can Tunçer, “Şu ana kadar yapılan tüm araştırmalar internet kullanıcılarının video içerik izlemek için harcadıkları zamanın son iki yılda yüzde 52 arttığını gösteriyor. Tüketicilere bir ürün veya hizmet hakkında nasıl bilgi almak istedikleri sorulduğunda, neredeyse yüzde 66’sı video yanıtını veriyor. Pazarlama tarafında ise video içeriklerin yüzde 83 oranında müşteri çekmeye yardımcı olduğu belirtiliyor. Bu nedenle video içerikler ve dolayısıyla kişiselleştirilmiş videolar dijital reklamcılığın geleceğinde büyük rol oynayacak” diyor. Tunçer, video reklamlarda başarılı olmak için önerilerini şöyle sıralıyor:
  • Satışlara değil, hikayelere odaklanın. Video içerikler, izleyici için bir değer yaratmalı. İzleyiciyle bağlantı kuran hikayeler anlatmalı ve tüketiciler, hikâyenin kendileriyle ilgili olduğunu hissetmeli.
  • Kanca (hook) yöntemini kullanın. Şirketin daha videonun başında bağlantı kurması gerekiyor. Videoda neler olduğunu hızla gösteren bir ön izleme daha fazla izlemeye teşvik eder.
  • Önce en iyisini yerleştirin. Ortalama dikkat süresi sadece 8,5 saniye. Videonun ilgi uyandırması için yalnızca birkaç saniye bulunuyor.
  • Tüketicilerin karşısına kişiselleştirilmiş videolar ile çıkın. Kişiselleştirilmiş videolarla hedeflenen kullanıcılar, çeşitli erişim kanalları aracılığıyla daha önce görüntülenen ya da sepete eklenen ancak satın alınmayan ürünlere yönlendirilebiliyor. Bu, video reklamları özel çapraz ve yukarı satış kampanyaları için ideal bir araç olarak öne çıkarıyor.

Google ve Game Factory, Türk oyun sektörü için bir araya

Google’ın startup’lara yönelik destek programı olan Google for Startups’ın dünyada oyun alanındaki ilk partneri, oyun geliştiricilere özel kuluçka merkezi Game Factory oldu. İstanbul merkezli kuluçka merkezi, Google partnerliğiyle birlikte Türk oyun stüdyolarına sunduğu desteklere yenilerini ekleyecek.

Dünyanın dört bir tarafından çeşitli kategorilerdeki partnerleriyle, girişimini kurmak ve büyütmek isteyen kişilere destekler sağlayan Google for Startups; dünyada oyun alanındaki ilk partnerliğini Game Factory ile yaptı. İşte ayrıntılar…

Türk oyun sektörünü Game Factory aracılığıyla destekleyeceğimiz için heyecanlıyız

Şu anda Türkiye’de 70’ten fazla oyun stüdyosuna eğitim, mentorluk, ekip arkadaşı bulma, yatırımcı networkü sağlama, oyun yayınlama gibi destekler sağlayan Game Factory; global Google partnerliğiyle beraber artık oyun geliştiricilere daha fazla imkan sunacak. Google for Startups’ın Global Hızlandırıcı Operasyonları ve Partnerlikleri Başkanı Kevin O’Toole, Google’ın Game Factory ile yaptığı partnerlikten dolayı heyecanlı olduklarını söyledi:

Google olarak Game Factory ile resmi olarak partnerliğimize başlamaktan mutluluk duyuyoruz. Türk startup ekosisteminin ve özellikle oyun sektörünün önemli ölçüde büyümesini göz önüne aldığımızda, Türkiye’deki etkinliğimizi artırmak bizim için önemli. Türkiye’deki girişimcileri Game Factory aracılığıyla desteklemeye devam edeceğimiz ve Game Factory’deki oyun stüdyolarına Google’ın en iyi ürünlerini, teknolojilerini ve uzmanlarını sağlayacağımız için heyecanlıyız.

Google for Startups’ın oyun alanındaki ilk partneri olduğumuz için gururluyuz

Oyun geliştiricilere özel kuluçka merkezi Game Factory’nin CEO’su Efe Küçük ise Google ile olan partnerlikleri sayesinde Türk oyun sektörüne artık daha fazla destek sağlayabileceklerini ifade etti.

Google ile partnerliğimizi bir üst seviyeye taşıdığımız için heyecanlıyız. Bu partnerliğin ciddi büyüme hızına ulaşan ve globalleşme yolunda olan Game Factory ve Türk oyun sektörü için büyük bir fayda sağlayacağına hiç şüphemiz yok.
Google ile olan partnerliğimiz sayesinde ekosistemimize daha fazla destek sunabileceğimiz için çok mutluyuz. Ayrıca, Google for Startups’ın oyun alanındaki ilk partneri olduğumuz için oldukça heyecanlıyız. Oyun girişimciliği ve kuluçkası konusundaki uzmanlığımızı, Google’ın da networküyle bir araya getirerek Türk oyun ekosistemine daha fazla fayda sağlayıp hep birlikte büyüyeceğiz.

Türk oyun stüdyoları globale açılacak

Google for Startups partnerliği kapsamında Game Factory, Türk oyun geliştiricileri global Google networküyle tanıştıracak. Bu network kapsamında Game Factory kuluçka merkezinde bulunan oyun geliştiricileri; Play Store, AdMob, Ads, YouTube gibi çeşitli Google ürünlerinde çalışan uzmanlardan mentorluk alabilecekler. Ayrıca Google ve Game Factory ev sahipliğinde gerçekleşecek olan yerel ve global etkinliklere de katılma fırsatına sahip olacaklar.

Google kredileri sayesinde giderler azalacak

Google for Startup’sın dünyadaki ilk oyun partneri Game Factory, oyun geliştiricilere Google Workspace, Firebase, Ads gibi ürünlerden krediler sağlayacak. Bu krediler sayesinde oyun geliştiriciler hem giderlerini azaltacaklar hem de Google uzmanlarından alacakları mentorluklarla bu ürünleri en verimli şekilde kullanmayı öğrenecekler.

Şu anda 70’ten fazla oyun stüdyosuna ve 4000’den fazla oyun geliştiricisine destek sağlayan Game Factory hem sıfırdan oyun sektörüne girmek isteyen herkese hem de halihazırda oyun geliştiren kişilere ve ekiplere kapısını açıyor. Google for Startup’sın dünyadaki ilk oyun partneri Game Factory kuluçka merkezinin başvuruları gamefactory.gs adresi üzerinden devam ediyor.

Turkcell, Metaverse mağazasını açmaya hazırlanıyor

0
Turkcell, Pasaj’la e-ticaret pazarındaki konumunu güçlendirirken, tüketicilerin son dönemde artan online alışveriş taleplerine alternatif çözümler sunmaya da devam ediyor. Teknolojik gelişmeler kapsamında Turkcell’in Metaverse dünyasındaki ilk mağazasının çok yakında hizmete açılması planlanıyor. Turkcell ekosistemindeki dijital servislerin de deneyimlenebileceği bir alan ile ürün satışlarının gerçekleştirileceği Metaverse mağazasının sanal ortamda yapılacak açılışına, sanal kimliği temsil eden avatarlarla katılım sağlanabilecek.

Kadri Özdal: Turkcell kalitesini ve güvenini sanal dünyaya da taşıyoruz

Dijitalleşmenin her alanda olmazsa olmaz bir önem arz ettiğine dikkat çeken Turkcell Bireysel Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Kadri Özdal, şunları söyledi; Türkiye’de ilklerin öncüsü Turkcell olarak, mağazacılıkta da doğru yerde ve doğru zamanda müşterilerimize ulaşabilmek amacıyla her ortamda bulunmayı hedefliyoruz. Bu bağlamda yenilikçi bakış açımızla Metaverse’de de yer alacağız. Turkcell kalitesini ve güvenini sanal dünyaya da taşıyarak, burada müşterilerimize en iyi hizmeti sunmaya devam edeceğiz. Mağazanın yanı sıra Turkcell, teknoloji zirvelerini de Metaverse evrenine taşıyarak paydaşlarıyla sanal etkinliklerde bir araya gelmeyi hedefliyor. Ayrıca İnsan Kaynakları alanında Turkcell’in iş ilanları, işe alım ve oryantasyon süreçlerinin de bu ortamda yürütülmesi düşünülüyor. Bu konuda hazırlıklarını sürdüren Turkcell; Metaverse ile ilgili gerekli altyapısal ve süreçsel aşamaların tamamlanmasının ardından müşterileri ve paydaşlarıyla sanal evrende buluşmayı hedefliyor.

Evden çalışma, siber ve iş modeli risk haritasını değiştirdi

COVID-19 ile birlikte hızlanmasına övgüler düzülen dijital dönüşüm ve dijitalleşme, yeni nesil tehditleri de beraberinde getirdi. Bu o kadar şiddetli bir değişim ki, aslında sadece siber güvenlik alanındaki değil, iş yönetimi alanındaki risk haritasındaki değişime de ışık tutuyor. Pandemi ile değişen çalışma modellerinin, profesyonelleri uzaktan ağ bağlantılarını kullanmaya yönlendirmesinin bu benzerliği ortaya çıkardığı anlaşılıyor. Uzaktan ağ bağlantıları saldırıları, şirketlerin karşılaştığı en yaygın güvenlik sorunlarından biri olmaya devam ederken, çalışanların dikkatsizliği nedeniyle meydana gelen tehlikeler endişe yaratıyor. Yeni çalışma modeli ile kullanımı yaygınlaşan uzaktan ağ bağlantı sistemleri, yönetilen hizmet sağlayıcılarının (MSP) problem çözme sürecinde karşılaştığı zorlukları artırıyor. MSP’ler siber saldırılardan korunmak için güvenlik çözümleri sunuyor ancak uzaktan dağıtılmış iş gücüne sahip iş istasyonlarını korumayla ilgili önemli zorluklar bulunuyor. Çalışanların profesyonel ağlara uzaktan bağlanmaları, hackerlerin hedefi haline gelmelerine zemin hazırlıyor. Bu, aynı zamanda, bütün iş akışını tehdit ile karşı karşıya bırakıyor. Hackerler, kötü amaçlı yazılımlarını özellikle ağ güvenliği zayıf kullanıcılar üzerinde kullanarak çeşitli yollarla bu ağları ele geçirebiliyor. Bu da dijitalleşmiş şirketin ele geçirilmesi anlamını taşıyor. MSP’lerin işlerini zorlaştıran ve aynı zamanda siber güvenlik riski ile iş riskini birleştiren bu durum. Öyle ki müşterilerine tüm uç noktalarda koruma, algılama ve yanıt çözümleri sunan MSP’ler, uzaktan çalışma ve gelişmiş güvenlik duvarları için de VPN korumalı ağ güvenliği, Wi-Fi güvenliği ve tüm kullanıcıların kimlik kontrolünü sunan siber güvenlik çözümleri sunmak durumunda kalıyor. Bu, önemli bir operasyonel risk anlamına geliyor. WatchGuard Türkiye ve Yunanistan Ülke Müdürü Yusuf Evmez, MSP’lerin hackerlerin siber saldırılarına karşı büyük bir savunma mekanizması sunduğunu vurgularken uzaktan ağ bağlantılarının hackerlara sağladığı olanakların tehdidi sürekli büyüttüğünü kaydediyor. Uzaktan ağ bağlantılarının hackerlerin kötü amaçlı yazılımlarını daha kolay yayabilmeleri için kusursuz bir zemin hazırladığına dikkat çeken WatchGuard Türkiye ve Yunanistan Ülke Müdürü Yusuf Evmez’in, MSP’lerin karşılaştığı zorlukları sıraladığı altı maddeyi bu gözle değerlendirmekte yarar var. 
  1. Dijital dikkat dağınıklığı bulunuyor. Bir çalışan gün içerisinde ortalama 121 e-posta alıyor ancak evden çalışırken çalışma saatleri dışında da oturum açma ya da var olan oturumu kullanmaya devam etme durumu ortaya çıkıyor. BT yöneticilerinin yaklaşık yüzde 60’ı işten sonra bağlantıyı kesmenin uzak kullanıcılar için en zor alan olduğunu söylüyor.
  2. BT Ekipleri taleplere yetişemiyor. Çoğu BT personeli, siber saldırılardaki artışın ana nedeni olarak VPN’ler, video konferans ve parola sıfırlama uygulamalarının doğru kullanılmaması gibi durumlardan kaynaklandığını öne sürüyor. Uzaktan çalışma ve ağ bağlantısı nedeniyle teknik destek taleplerinin yüzde 39 arttığını dile getiren BT çalışanları taleplere yetişmekte zorlanıyor.
  3. Markalar risk altında. Siber güvenlik olaylarının sonuçları, bir kuruluşun itibarına önemli ölçüde zarar verebilir ve bazı durumlarda kuruluşlar önceki durumlarını kurtaramaz. Başarılı bir saldırı sistemlerinizi çökertebilir, işletmenizi kapatabilir ve müşterilerinizin beklediği hizmeti vermenizi engelleyebilir. Özellikle alanında öncü ve büyük markalara olan siber saldırı artışları MSP’leri en çok zorlayan noktalardan birisi.
  4. Siber güvenlik bütçeleri düşük. Teoride BT yöneticileri için en büyük öncelik olmasına rağmen, şirketlerin yüzde 70’inden fazlası siber güvenliğe çok az harcama yapıyor. Her zamankinden daha fazla insanın uzaktan çalışmasına ve uzaktan ağ bağlantı sistemlerini kullanmasına rağmen, şirketlerin harcamalarındaki kısıtlamalar siber saldırılara karşı savunmasız olmalarına sebep oluyor.
  5. Yetenek eksikliği bulunuyor. Siber güvenlik becerileri ve eğitimi eksikliği, özellikle KOBİ’ler için büyüyen bir sorundur. Kuruluşların yüzde 76’sından fazlası siber güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli personele sahip değil. Ortalama olarak, bir BT ekibi üyesi aynı pozisyonda en fazla üç yıl kalır, bu nedenle siber güvenliği etkin bir şekilde yönetmek için ekibinizin hızla ilerleyebilmesi gerekir.
  6. Entegre olmayan siber güvenlik çözümleri sorun yaratıyor. Orta ölçekli bir kuruluş, güvenlik açığı yönetimi için genellikle dört veya daha fazla araç kullanırken, BT yöneticilerinin yüzde 79’u da bir güvenlik açığını düzeltmenin 48 saatten fazla sürdüğünü kabul ediyor. Aralarında entegrasyon olmayan birden çok hizmete ve erişim noktasına yönelik çözümler de tehditleri doğru bir şekilde belirlemek için yeterli bağlamı ve analizi paylaşmıyor. Her siber güvenlik ürünü, kendi yönetim, eğitim, teknik destek ve operasyonel süreçlerini de gerektiriyor.