Geliştiriciler açık kaynağın önemine dikkat çekiyor
DevOps araçlarının, veri teknolojilerinin ve yapay zeka/makine öğrenimi araçlarının popülaritesinin artmasıyla, kuruluşların dörtte üçünden fazlası açık kaynaklı yazılım kullanımlarını artırdı.
Perforce’a ait OpenLogic ve kar amacı gütmeyen Açık Kaynak Girişimi (OSI) tarafından 2.660 açık kaynaklı yazılım (OSS) uzmanıyla yapılan bir anket, kuruluşların yüzde 77’sinin 12 ay öncesine göre OSS’ye daha fazla güvendiğini ve yüzde 36’sının sahip olduklarını bildirdi.
Açık kaynaklı veri teknolojilerinin büyümesi ve çeşitliliği, 2022 Açık Kaynak Durumu Raporu’na göre, inovasyona yönelik yüksek talebin ve tescilli yazılıma alternatiflerin bir sonucudur.
Anket geliştiricileri, CTO’ları, veri bilimcilerini, DevOps profesyonellerini, proje yöneticilerini ve diğer çeşitli yazılım profesyonellerini şirketlerinde açık kaynak kullanımı hakkında sorguladı.
Programlama dilleri ve çerçeveler, kuruluşlar tarafından kullanılan en yaygın OSS biçimi (yüzde 39,3) iken, rapor ayrıca açık kaynaklı veritabanları ve veri teknolojilerinin (yüzde 36,5), işletim sistemlerinin (yüzde 34), Git’in kullanımında da güçlü bir büyüme kaydetti.
Forrester IoT alanındaki 2022 büyüme tahminini açıkladı
Forrester Research, devam eden küresel çip sıkıntısının 2022’de IoT büyümesini yüzde 10-15 oranında sınırlayacağını tahmin ediyor.
Tüm teknoloji üreticilerini rahatsız eden çip sıkıntısı, ticari çatışmalar ve hatta yarı iletken üretiminde lider ülke olan Tayvan’daki kuraklık gibi çeşitli faktörlerin sonucu ortaya çıktı. Ancak en büyük etken COVID-19 oldu. COVID-19, birçok yarı iletken üretim tesisinin kapanmasına neden oldu. Bu arada, artan uzaktan çalışma ve ev ortamlarını iyileştirme arayışında olan insanların sonucu olarak teknolojik donanıma olan talep devam etti ve hatta arttı.
Forrester, çip sıkıntısının 2023 ortasına kadar tamamen çözülmeyeceğini tahmin ediyor. Şirketin analistleri, IoT cihazlarının “genel olarak gelişmiş sensör, mikro denetleyici ve CPU’lar ve GPU’lar gibi gelişmiş çiplerden önemli ölçüde daha fazla kullanılabilirlik sorunu olan iletişim teknolojileri kullandıkları için özellikle savunmasız olduğunu söylüyor.
Ancak, Forrester’ın tahminlerinde IoT için her şey kasvetli değil. IoT, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için gereken verimlilik iyileştirmelerini sağlamada kilit bir rol oynayacak. Forrest, IoT ve uç bilgi işlem tarafından desteklenen sürdürülebilirlikle ilgili hizmetlere olan talebin enerji verimliliği ve kaynak yönetimi için artacağını tahmin ediyor. 2022’de IoT için yüksek talep gören kullanım örneklerinin çevresel izleme, kaynak yönetimi ve tedarik zinciri süreçlerini içermesi bekleniyor.
Elektrikli araçlar ve şarj istasyonları alanında istek çok canlı
Teknoloji şirketleri için uluslararası birleşme ve satın alma ve kurumsal finansman danışmanlık firması Hampleton Partners’ın son Autotech & Mobility Birleşme ve Satın Alma Pazar Raporu, elektrikli araç ve şarj istasyonlarındaki gelişime ışık tuttu.
Rapora göre, küresel yarı iletken Covid etkisine rağmen Autotech & Mobility anlaşmalarına yönelik istek halen çok canlı.
Hampleton Partners’ın direktörü Michel Annink: “Elektrikli araç satışları arttıkça, şarj çözümlerine olan talep patlıyor. Tahminler, elektrikli araç şarjının 2030’da yalnızca binek otomobiller için Avrupa’da 36 milyar Euro’luk bir pazar olacağını tahmin ediyor. Mobilite hizmetleri ve ödemelerinden, operasyonlardan ve enerji yönetiminden ve varlık sahipliğinden ve bu pazardaki aslan payını temsil eden elektrikten elde edilen yinelenen gelirler de dahil olmak üzere elektrikli araç ücretlendirmesinde yeni gelir havuzları ortaya çıkıyor” dedi.
Michel Annin: “Geleceğe gelince, altyapı şirketleri, şarj ekipmanı üreticileri, kamu şarj noktaları kuran veya bakımını yapan şirketler, şarj istasyonu operatörleri gibi halka açık elektrikli araç şarj pazarında aktif olan veya olabilecek birçok şirket için büyük umutlar var. Otomotiv sektörü kitlesel olarak yeniden icat edildiğinden ve otomobil üreticilerinin elektrikli araçların özerkliğini ele geçirmek için çabalarken, 2022’nin endüstride artan bir birleşme ve satın alma faaliyeti yılı olacağına inanıyoruz. Genel olarak, sektörde devam eden faaliyet ve güçlü değerlemeler bekliyoruz” dedi.
Araçlar için telematik pazarı yüzde 19 büyüyecek
Araçlarda telematik sistemler yol yardımından bilgi ve eğlence sistemlerine kadar birçok uygulamada önemli bir yere sahip. Gömülü sistemler kullanan telematik hizmeti abonelerinin sayısının, 2020 sonunda 133 milyon aboneden 2026 sonunda 377 milyona, yüzde 19’luk bir bileşik yıllık büyüme oranıyla (CAGR) artması bekleniyor.
IoT analist firması Berg Insight’ın en son araştırması olan rapor, aynı zaman diliminde gömülü otomobil OEM telematik sistemlerinin küresel sevkiyatlarının 41 milyondan 77 milyon birime çıkacağını ve bunun da yüzde 91’lik bir artış oranını temsil edeceğini tahmin ediyor.
Covid-19 salgını 2020’de otomobil satışları üzerinde önemli bir etkiye sahipken, yeni binek otomobil ve hafif kamyon kayıtlarının yüzde 15 düşmesiyle Berg Insight, önümüzdeki yıllarda OEM telematik aboneleri için hala yüksek büyüme oranları bekliyor. Bunun temel nedenleri arasında küresel yarı iletken kıtlığının azalması ve tüm büyük bölgesel pazarlarda bağlantılı araç hizmetlerinin giderek yaygınlaşması yer alıyor.
Berg Insight, 2020’de dünya çapında satılan tüm arabaların yüzde 62’sinin OEM gömülü telematik ile donatıldığını tahmin ediyor. Telematik için örnek uygulamalar arasında eCall ve yol yardımı, çalıntı araç takibi, bağlantılı navigasyon, bilgi-eğlence, Wi-Fi noktaları ve araç içi ödemeler sayılabilir.
Berg Insight’ta kıdemli analist olan Martin Svegander: “Bağlantılı otomobil hizmetleri, Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya-Pasifik’te farklılaştırıcı bir faktör olmaktan çıkıp yüksek bağlanma oranına sahip ortak bir özelliğe dönüştü” dedi.
Evlerde elektrikli araç şarjı için 16 milyar dolar harcanacak
Juniper Research tarafından yapılan yeni bir araştırma, evde elektrikli araç şarjına yapılan harcamanın 2026’da dünya çapında 16 milyar doları aşacağını belirtti. 2021’de ise bu tutar 3.4 milyar dolar seviyelerindeydi.
Önümüzdeki 5 yıl içinde yüzde 390’ı aşan bu hızlı büyüme, maliyetli ve sık sık rahatsız edici genel şarj ağlarını kullanmak yerine elektrikli araçlar için evde şarj etmenin daha düşük maliyeti ve rahatlığından kaynaklanıyor.
Şehir sakinleri için evde şarja erişimin olmaması önemli bir sorun. Ancak elektrikli araçların şu anda yüksek maliyetli olduğu düşünüldüğünde, kullanıcıların sokak dışı park yerlerine erişme olasılığı yüksek. Araştırma, evde şarj etme satıcılarının ve otomotiv üreticilerinin, ev şarjını gelecekteki elektrikli araç geçişlerinde merkezi hale getirmek için ortaklıklar kurmasını önerdi.
Temel Fırsatlar, Zorluklar ve Pazar Tahminleri 2021-2026 adlı araştırma, dünya çapında 21 milyondan fazla hanenin, 2026’ya kadar bir ev tipi şarj istasyonuna sahip olacağını belirtiyor. 2021’de ise bu sayı sadece 2 milyondu.
Tüm elektrik şebekesi su ısıtıcıları ile hacklenebilir
Usenix Güvenlik konferansında, bir grup Princeton Üniversitesi güvenlik araştırmacısı, elektrik şebekesi siber güvenliğini ele alan bir çalışma sundu. Bilgisayar korsanları elektrik şebekesinin arz tarafına değil de talep tarafına saldırırsa ne olur?
Bir dizi simülasyonda, araştırmacılar, bilgisayar korsanları, özellikle klimalar, su ısıtıcıları ve ısıtıcılar gibi yüksek güçlü, binlerce cihazın sessizce hacklenen tüketici internet cihazlarından oluşan bir botnet’i kontrol ederse ne olabileceğini kurguadılar. Ardından, bir saldırganın elektrik şebekesinin kararlılığını bozmak için bu cihazlardan kaç tanesini aynı anda ele geçirmesi gerektiğini görmek için bir dizi yazılım simülasyon çalıştırdılar.
Yanıtları, henüz pratik olmasa da rahatsız edici bir senaryoya işaret ediyor: Araştırmacılar, 38 milyonluk bir alana – kabaca Kanada veya Kaliforniya’ya eşit bir nüfusa – hizmet edecek kadar büyük bir güç şebekesinde, talepte yalnızca yüzde birlik bir artışın kesintiye neden olabileceğini tahmin ediyor. Bu talep artışı, birkaç on binlerce saldırıya uğramış elektrikli su ısıtıcısı veya birkaç yüz bin klima kadar küçük bir botnet tarafından yaratılabilir.
Araştırmayı yöneten Princeton Elektrik Mühendisliği Bölümü’nden araştırmacı Saleh Soltan, “Arz talebe eşit olduğu sürece güç şebekeleri istikrarlıdır. Çok büyük bir IoT cihazları botnet’iniz varsa, talebi istediğiniz zaman aniden değiştirerek talebi gerçekten manipüle edebilirsiniz” diyor.
İnşaat sektörü IoT’yi benimsemeli
Dünya genelinde GSYİH’nın yüzde 6’sını oluşturan inşaat sektörü, IoT’yi benimseme konusunda çoğu sektörden daha yavaş kaldı. Ancak inşaat teknolojilerinin artan etkisi sektör genelinde dijital dönüşüm için yeni kapılar açtı ve sektörün çehresini değiştiriyor. Gömülü teknolojiye, otomatik erişim kontrolüne, CCTV’ye, kendi kendini yönlendiren araçlara, bağlı konveyör sistemlerine ve insan müdahalesinden bağımsız olarak karmaşık görevleri yerine getirebilen çok sayıda akıllı makineye olan bu tür talep tüm zamanların en yüksek seviyesinde.
Artık bilimkurgu ile sınırlı olmayan bu özerk teknolojiler, endüstri ve üretimde gerçek değerlerini çoktan gösterdi. Araştırmacılar, karmaşık yapısal mühendislik zorluklarının maliyet etkin bir şekilde üstesinden gelmek için birbirine bağlı makinelerin nasıl kullanılabileceğini keşfetmeye devam ederken, inşaat sektörü de otomasyonun gücünü hızla fark ediyor.
Dahası, kullanımları, pandeminin ardından hızlanacak ve iş gücünün çok azalmasına neden olan Brexit’in devam eden sonuçları olacak. İnşaat robotları, tekrarlanan bina görevlerini önemli ölçüde hızlandırabilir, gerçek dünyadaki insanlarla yan yana konuşlandırma yoluyla verimliliği artırabilir ve yüksekte çalışırken yaralanma riskini önemli ölçüde azaltabilir.
İnşaat şirketleri, pandemi sonrası yeni çalışma uygulamaları, prefabrik yapı modülleri ve 3D baskı ile anlaşmak zorunda kalmakla kalmıyor, büyük ölçüde manuel işgücüne dayanan şantiyeleri IoT tarafından desteklenen hızlı tempolu üretim hatlarına dönüştürerek sektördeki değişimi yönlendiriyor.
Bununla birlikte, IoT ve otomasyon bu modüler binaların montajını hızlandırırken, bazı durumlarda inşaat robotları, sağlık ve güvenliği tehlikeye atabilecek “daha hızlı daha az hız taktikleri” nedeniyle verimsiz olduklarını kanıtlıyor. Büyük Şehir içi projeler, AGV’ler (otomatik güdümlü araç sistemleri) dronları veya otomatik iskele sistemleri gibi çok sayıda son teknoloji cihazları içerebiliyor.
Turkcell, uydudan internet verecek mi? (Murat Erkan özel röportajı!)
Tıpkı ShiftDelete.Net‘te olduğu gibi TechInside tarafında da farklı içeriklerle karşınıza çıkmaya devam ediyoruz. İş dünyasının nabzını tuttuğumuz sitemizde çok özel bir video ile karşınızdayız. Kurucumuz Hakkı Alkan, Turkcell CEO‘su Murat Erkan ile röportaj gerçekleştirdi.
Turkcell’in 2021’deki başarılarından bahseden ikili, şirketin teknoloji alanındaki yatırımlarını da konuştu. Özellikle Hakkı Alkan’ın “Turkcell uydudan internet verecek mi?” sorusu, kullanıcıların ilgisini oldukça çekecek gibi. İşte ayrıntılar…
Turkcell Grubu, 2021 yılını tüm alanlarda güçlü büyümeyle kapatırken, gelirlerini geçen yıla göre yüzde 23,4 artışla 35,9 milyar TL’ye çıkardı. Grup bazında şirketin faiz, amortisman ve vergi öncesi kârı (FAVÖK) yüzde 22,4 artarak 15 milyar TL’ye ulaştı. Net kâr bir önceki yıla göre yüzde 18,7 oranında artarak 5 milyar TL oldu.
Müşteri sayısını geçen yıla göre 2,7 milyon yükselten Turkcell, bu alanda son 14 senenin en güçlü net müşteri kazanım performansını elde etti. Mobil tarafta ise faturalı müşterilerini net 1,7 milyon artırarak bu alanda son 12 yılın rekorunu kırarken, 503 bin ön ödemeli müşteri kazanımıyla birlikte toplamda 2,2 milyon mobil müşteri kazandı.
Kurumların dijital dönüşüm yolculuklarına eşlik eden Dijital İş Servisleri 1,7 milyar TL’yi aşan kontrat değerine sahip 2 bin 700’ün üzerinde yeni projeye imza attı ve yıllık gelirleri yüzde 29 artışla 2,3 milyar TL’ye ulaştı. 2021 yılı sonunda 4 milyon ücretli kullanıcıya ulaşan dijital servislerin tekil gelirleri ise yıllık bazda yüzde 31 arttı.
Turkcell, 2021’de müşteri ve dijitalleşme odaklı stratejisiyle başarılı bir performans sergiledi. Şirket bu kapsamda 2022 yılı için yaklaşık yüzde 30 gelir büyümesi, yaklaşık 19 milyar TL FAVÖK ve gelirlerinin yüzde 20-21’i aralığında ise operasyonel yatırım harcaması gerçekleştirmeyi hedefliyor.
Murat Erkan sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’deki yetersiz fiber ağ, sabit internet hizmetlerinin ülke ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalmasına yol açıyor ve Türkiye’nin önünü açacak olan yeni nesil iletişim teknolojilerindeki gelişmeleri de sekteye uğratıyor. Bu farkındalık ile hareket ederek, 2020 yılı sonunda ülkemizdeki fiber seferberliği hedeflediğimizi duyurmuştuk.
2021 yılı boyunca ülkemizin 5 güzide şehrini daha hizmet alanımıza dahil ettik ve bu alandaki hedefimizi de aşarak 653 bin yeni haneye ışık hızında fiber servisimizi ulaştırdık. Fiber müşterilerimiz ise 223 bin net kazanım ile toplam 1,9 milyona ulaştı. Toplam sabit genişbant müşteri sayımız ise 258 bin artışla 2,7 milyon oldu.”
3 aylık aktif kullanıcı sayısı ise yıllık bazda 2,5 katına ulaşarak 26 milyon olarak gerçekleşti. Dünya çapında bilinirliği hızla artan BiP, başta Endonezya, Bangladeş, Hindistan, Pakistan ve Malezya gibi yüksek nüfuslu ülkelerde olmak üzere yoğun ilgi görmeye devam etti.
Turkcell TV+, 2017’nin başından beri pazar payını her çeyrekte düzenli olarak büyütmeye devam eden tek TV servis sağlayıcısı oldu. Zenginleşen içeriğiyle TV+’ın IPTV müşteri sayısı yıllık yüzde 24 artışla 1,1 milyona ulaştı. Bulut depolama servisi lifebox, yılı yüzde 45 artış ile 1,3 milyon tekil ücretli kullanıcıyla kapattı.
“2021 yılında toplam 1,7 milyar TL kontrat değerine sahip 2 bin 700’ün üzerinde proje kazanarak kurumların dijital dönüşümlerine liderlik ettik. Bugüne kadar imzaladığımız sistem entegrasyon projelerinden, 2022 ve sonrasında gelire dönüşecek backlog büyüklüğü ise 1,4 milyar TL oldu.”
Türkiye’nin en büyük veri merkezi işletmecisi olan Turkcell’in “milli servet” olarak değerlendirdikleri veriyi hem küresel tehditlere hem de doğal afetlere karşı korumak için yeni nesil veri merkezlerine 2,5 milyar TL’den fazla yatırım yaptığını ifade eden Genel Müdür Murat Erkan, son olarak Eylül 2021’de Tekirdağ’da hizmete açtıkları Turkcell Avrupa Veri Merkezi’nin aynı zamanda yüzde 75 yerlilik oranıyla Türkiye’de bir ilk olduğuna dikkat çekti.
Turkcell’in gelecek planları hakkında konuştuk! Uydudan internet gelecek mi?
Türkiye’nin lider operatörü Turkcell, bugün bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıda geçtiğimiz yılı değerlendiren şirket, oldukça çarpıcı büyüme oranlarını basın mensupları ile paylaştı. Hemen ardından ise Hakkı Alkan, Turkcell CEO‘su Murat Erkan ile özel bir röportaj gerçekleştirdi. İşte o röportaj… İkili sadece 2021’i değil, gelecek planlarını da görüştü Superonline‘ın uydudan internet planları, Turkcell‘in mobil ödeme platformu Paycell, yatırım almak ve şirketin elektrik üretim planları bu röportajda masaya yatırdı. Turkcell olarak çeşitliliğe önem verdiklerine vurgu yapan Murat Erkan, mobil operatör olmaktan çıkarak teknoloji şirketi olmaya yöneldiklerini söyledi. Dijital servisler, enerji yatırımları ve TOGG gibi pek çok alanda yatırım yapan Turkcell, bu yatırımlarının karşılığını almaya başladıklarını açıkladı. Paycell gibi projelere stratejik baktıklarını söyleyen Erkan bu ve Superonline gibi katma değer katan projeler sayesinde şirketi daha ileri taşıyacaklarını ifade etti. Fiber konusu da röportajımızda gündeme geldi. Türkiye‘nin gelişmesi için fiber yatırımlarının artırılması gerektiğini söyleyen Erkan, Turkcell‘in 2022 fiber hedefinin bir milyon kilometre yeni altyapı oluşturmak olduğunu söyledi. Hakkı Alkan‘ın sıradaki sorusu ise Turkcell‘in gelirlerindeki artışın karlılık oranına yansımaması oldu. Enerji işini herkesten önce öngördüklerini ifade eden Murat Erkan, veri merkezlerini güneş enerjileri ile donattıklarını ve rügzar ile güneş enerjisine odaklandıklarını açıkladı. Sürdürülebilirliği vurgu yapan CEO, “çocuklarımıza daha yeşil bir dünya bırakmalıyız.” dedi. Hakkı Alkan’ın son sorusu ise uydudan internet planları olup olmadığı yönünde oldu. Bu soruya kesinlikle olabilir diyen Erkan, çeşitliliğe verdikleri önemi tekrarlayarak, müşterileriyle olan bağlarını anlattı. Uydu interneti için görüşmelere başladıklarını ve ileride çeşitli hizmetler sunacaklarını söyledi.Turkcell, 2021 raporunu yayınladı! Doğru strateji büyüme sağladı!
Turkcell, şebeke altyapısı üzerine inşa ettiği stratejik odak alanları olan techfin, dijital iş servisleri ve dijital servislerde hızla büyümeye devam etti. Şirketin dijital ödeme platformu Paycell’in geliri bir önceki yıla oranla yüzde 64 artarak 468 milyon TL’ye ulaştı.
Turkcell, 2021’de 2,7 milyo yeni müşteri kazandı
Turkcell Genel Müdürü Murat Erkan, Turkcell’in sektörde fark yaratan ve müşterilerin ihtiyaçlarına cevap veren yenilikçi çözümleri sayesinde geçen yıla göre 2,7 milyon müşteri kazandığını belirterek şunları söyledi: “Değişen tüketici alışkanlıklarıyla mobil ve sabit tarafta ortaya çıkan kaliteli ve hızlı hizmet ihtiyacını; müşteriyi merkeze alan stratejimiz ve sunduğumuz yüksek kaliteli, hızlı ve kapsayıcı hizmetlerimiz ile karşıladık. Bu sayede 2021 yılında 2,7 milyon yeni müşteri kazanarak son 14 yılın rekoruna imza attık. Böylece her yıl 1 milyonun üzerinde müşteri kazanma hedefimizi katlayarak hayata geçirdik. Faturalı müşterilerimizin mobil müşteriler içindeki payı ise toplam 1,7 milyon net faturalı müşteri kazanımı ile yüze 66,4’e çıktı. En büyük motivasyon kaynağımız, müşterilerimizin bize gösterdiği bu ilgi ve Türkiye’nin Turkcell’i tercih etmesi.”
Dijital servisler Turkcell’e yaradı
Turkcell ekosistemindeki dijital servislerin tekil gelirleri yüzde 31 artışla 1,7 milyar TL seviyesine ulaştı. Türkiye’nin yerli iletişim platformu BiP’in toplam indirilme sayısı, yıl sonu itibarıyla 90 milyonun üzerine çıktı.
Turkcell, Dijital İş Servisleri, IT hizmetlerinde sektör lideri
Özel şirket ve kurumlara, ihtiyaç duydukları alanlarda özelleştirilmiş dijital dönüşüm hizmetleri sunan Turkcell Dijital İş Servisleri’nin gelirleri bu yıl %29 artarak 2,3 milyar TL’ye ulaştı. Turkcell Dijital İş Servisleri bu sayede 2021 yılında IT hizmetleri sektörünün lideri oldu. Murat Erkan konuyla ilgili şunları söyledi:
2022’de büyümeye devam edecek
“Doğru oyun planı ve belirlediğimiz stratejik odak alanlarımız sayesinde pandemi ile iletişim ve dijitalleşmenin daha da önem kazandığı 2021’de müşterilerimize dört dörtlük hizmet sunarak bir yılı daha başarıyla noktaladık. Bu doğru oyun planımızı 2022’de de sürdürerek müşterilerimizin kendilerini güvende, değerli ve mutlu hissetmelerini sağlayacak yenilikçi çözümlerimizle hedeflerimiz doğrultusunda büyümeye devam edeceğiz” diyen Erkan 2022 için hedeflerini ise şöyle paylaştı: “2022 yılı için yaklaşık %30 gelir büyümesi ve yaklaşık 19 milyar TL FAVÖK gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. “Her yıl 1 milyon yeni müşteri” hedefimizi koruyoruz. Operasyonel yatırım harcamalarımızın gelire oranının ise %20-21 aralığında gerçekleşeceğini öngörüyoruz.”Şirketin hedefleri arasında sürdürülebilirlik de var
Şirketin CEO’su sürdürülebilirlik ilkesine de değinerek şunları söyledi: “2050 yılına kadar karbon nötr olma hedefimize ulaşma doğrultusunda kararlılığımız sürüyor. ‘Geleceği Yazan Kadınlar İklim Fikir Maratonu’ ile kadınların teknoloji alanında eşit katılımını teşvik ederken, iklim değişikliğine teknoloji ile çözüm arayan fikirlerin geliştirilmesine de yardımcı olduk. “Tekno Atıkları Eğitime Dönüştür” projemizle elektronik atıkları eğitim bursuna dönüştürerek kaynakların verimli kullanılmasını sağladık. Bu adımlar çerçevesinde sergilediğimiz istikrarlı performans, sürdürülebilir finansman kaynaklarına erişimimizi de artırdı. Aralık ayında BNP Paribas ile imzaladığımız anlaşma sayesinde, 2019’da tahsis ettiğimiz çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine endeksli yeşil kredinin tutarını 70 milyon Euro’ya çıkarıp, vadesini de 5 yıl olarak güncelledik. Turkcell olarak teknolojimizin erişilebilir olmasına ve bu sayede herkesin hayata eşit katılım sağlamasına büyük önem veriyoruz. Turkcell olarak, GSMA’in Engelli Bireyler İçin Dijital Kapsayıcılık ve Erişilebilirlik Prensipleri’ne imza atan Türkiye’deki ilk şirket olurken, dünyada da 8 şirket arasında yer aldık. Tüm iş süreçlerinde sosyal ve çevresel iş yapış şeklimizin rehberi olan Sürdürülebilir Yönetişim İlkelerini Haziran ayında açıkladık. 2000 yılından bu yana Borsa İstanbul ve NYSE’ye kote olan şirketimiz, her iki ülkenin mevzuatlarında kendisine uygulanan kurumsal yönetim düzenlemelerini en iyi uygulamalar çerçevesinde benimseyen ve Türkiye’nin en güçlü kurumsal yönetim yapısına sahip olan kuruluşlarından biri olmaya devam ediyor.”Ford Otosan’dan inovasyon odaklı Ar-Ge projeleri!
Ford Otosan, Ar-Ge ve İnovasyon alanında yaptığı çalışmalarla sürdürülebilirlik odaklı yenilikçi ürünler geliştirmeye devam ediyor. Sürdürülebilir ve yaratıcı fikirlerle geleceği dönüştürmeyi misyon edinen Ford Otosan, teknoloji yol haritasındaki Albatross, LongRun, LaserSonix Q gibi Ar-Ge projeleri ile bu misyonunu hayata geçiriyor.
Ford Otosan’ın geleceğe yönelik çalışmalarını içeren teknoloji yol haritasında; çevre dostu batarya paketlerinden, üretim parçalarında oluşmuş hataları önceden haber veren inovatif çözümlere kadar pek çok öncü adım yer alıyor.
Ford Otosan, Horizon Europe programı kapsamında desteklenmeye hak kazanan ve 2022’de başlayacak 5 yeni projesiyle (HIPE, NextETRUCK, FLEXIndustries, BATRAW, RHINOCEROS) özellikle elektrifikasyon ve sürdürülebilirlik alanında çalışmalarını devam ettiriyor.
İlk defa elektrikli araçlara yönelik geliştireceği inovatif teknolojiler kapsamında; Ford Otosan bataryaların ikincil ömürleri, sanayide enerji optimizasyonu ve temiz enerji kaynaklarının kullanılması konularında yoğun Ar-Ge çalışmalarını sürdürüyor.
Albatross Projesi’yle geleceğin batarya paketleri bugünden hazır
Türkiye’de üretilen Transit Custom ve Tourneo Custom araçları ile Avrupa’da Ticari Araç Pazar Lideri olan Ford Motor Company, elektrifikasyon stratejisi kapsamında Avrupa’daki ticari araç yelpazesinde 2024 itibarıyla tümüyle sıfır emisyon tam elektrikli veya şarj edilebilir hibrit versiyonları sunacak.
Elektrifikasyon üzerine öncü çalışmalar yürüten Ford Otosan , Ufuk2020 Albatross Projesi kapsamında hem batarya elektrikli (BEV) hem de ‘plug-in’ hibrit elektrikli (PHEV) binek, hafif ticari ve ağır ticari araçlara da uygulanabilecek bir batarya paketi tasarlamaktadır.
2024’te tamamlanacak projede, akıllı pillere dayalı prototip bataryanın mevcut batarya paketine göre yüzde 50 daha fazla enerjiye sahip olması, şarj süresinin %25 kısalması, %20 ağırlık tasarrufu ve batarya ömrünün uzaması hedefleniyor.
Tasarlanacak olan ileri teknoloji batarya paketi ile, batarya maliyetleri azalırken, şehir içinde elektrikli araçların yaygınlaşması ve emisyon salınımının azalması sağlanmış olacak.
LongRun Projesi’yle ağır ticari araçlar da çevre dostu olacak
İklim krizi ile mücadelede kritik öneme sahip olan ağır ticari vasıtalarda verimlilik artışı ve emisyon azaltımı alanında Ford Otosan çok sayıda Ar-Ge projesi yürütüyor. Longrun projesi kapsamında, Ford Otosan bünyesinde elektrikli araç yazılımı geliştirilirken, 13 litre Ecotorq Euro-6 motorunun hidrojenize bitkisel yağ kullanılarak motor dinamometresinde test ediliyor ve akıllı ulaşım çözümleri geliştiriliyor.
2023’te sonlanacak proje ile geliştirilen teknolojilerin, özellikle 2025 sonrasında gelecek emisyon sınırlamaları sonrasında daha da önem kazanacağı öngörülüyor.
Sopranolardan ilham aldı: LaserSonix Q Projesi
Ford Otosan İnovasyon Programı kapsamında, tamamı Ford Otosan çalışanlarından oluşan bir ekibin geliştirdiği LaserSonix Q Projesi, ses dalgalarını kullanarak parçalarda hata olup olmadığını tespit ediyor.
Ford Otosan mühendislerinin sopranoların sesi ile bardağı çatlatabilmesinden esinlendiği bu teknolojide, üretim parçaları özel bir akustik sinyal ile temassız olarak titreşime tabi tutuluyor ve bir lazer ile bu titreşim seviyesi yine temassız olarak ölçülüyor. Üretim parçalarına ait titreşim özelliklerinin analiz edilmesiyle hatalı parçaların üretim esnasında gerçek zamanlı olarak hızlı bir şekilde tespit edilmesine yarayan LaserSonix Q, üretim parçalarını yalnızca bir saniye süren bir ölçüm ile sorunsuz ve hurda olarak ayırabiliyor.
ABD’nin prestijli teknoloji ödüllerinden Henry Ford Teknoloji Ödülü’ne (HFTA) layık görülen proje, operatöre bağımlı süreçleri ortadan kaldırmanın yanı sıra hurda azaltımı ile çevresel fayda sağlıyor.
Ford Otosan Gölcük ve Eskişehir fabrikalarında kullanılan bu özel teknoloji, Ford Motor Company’nin ABD’deki Dearborn Fabrikası ile de paylaşıldı. Projenin ortaya koyduğu avantajlara sahip olmak isteyen Ford Motor Company, Dearborn Fabrikası’nda kullanmak üzere LaserSonix Q’yu satın aldı. Türk mühendislerin ABD’de kurulumlarını gerçekleştirdiği LaserSonix Q sayesinde Ford Otosan, ABD’ye hem yerli inovatif projesini hem de yerli mühendislerinin verdiği hizmeti ihraç ediyor.

Koç Holding, 2021 yılı gelir ve yatırımlarını açıkladı!
Koç Holding, 2021 yılında konsolide bazda toplam 346,7 milyar TL gelir elde ederken, 17,3 milyar TL kombine yatırım gerçekleştirdi. Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu 2021 yılı finansal sonuçlarını değerlendirdi.
Topluluk şirketlerinin faaliyet gösterdikleri sektörlerdeki lider pozisyonlarını 2021’de pekiştirdiklerini belirten Levent Çakıroğlu, küresel büyüme vizyonları doğrultusunda stratejik yatırımlara kararlılıkla devam ettiklerini söyledi.
Yakın zamanda imzalanan iş birliği anlaşmalarıyla bu bölgenin stratejik öneminin artarak devam edeceğine inanıyoruz.
Ayrıca Arçelik, Whirlpool’un Türkiye’deki şirketini satın alarak ihracat odaklı yerel üretim kapasitesini kuvvetlendirdi. Bir diğer iş alanımız olan yenilenebilir enerjide ise düşük karbon ekonomisine geçişimizi hızlandıracak stratejik bir adım attık.
Entek, 60 MW kurulu gücü olan Süloğlu Santrali’ni satın aldı. Böylelikle portföyümüze ilk defa bir rüzgâr enerjisi santralini dâhil etmiş olduk. Önümüzdeki dönemde yenilenebilir enerjinin önemi daha da artacak. Biz de bu alandaki yatırımlarımıza Türkiye’de ve yurt dışında kararlılıkla devam edeceğiz.”
Levent Çakıroğlu: 2021 yılında önemli satın almalar gerçekleştirdik.
Çakıroğlu sözlerine şöyle devam etti: “Arçelik, Hitachi’nin Japonya dışındaki ev aletleri işinin yüzde 60’ını satın alma işlemini tamamladı. Yaklaşık 1 milyar dolar ciroya sahip yeni şirketimiz, Asya Pasifik, Avrupa ve Ortadoğu coğrafyasında 12 iştiraki ve 3 üretim tesisini bünyesinde barındırıyor.
ADEO’dan siber güvenlik alanında önemli adım!
Şirketlere yönelik siber tehditler her geçen gün daha sık, sofistike ve etkili şekilde artıyor. Siber güvenlik alanında yurt içinde ve yurt dışında hizmet sunan Türk şirketi ADEO da gelişen bu saldırılara karşı hem daha güçlü savunma sistemlerini devreye alıyor hem de yetkinliklerini artırıyor.
Şirket, son olarak lider siber güvenlik şirketi Palo Alto Networks’ün dünyada sadece 16 şirkete verdiği XMDR iş ortağı unvanını alarak, bu alandaki yetkinliğini de bir kez daha belgeledi.
Bu unvana sahip Türkiye’deki tek şirket olan ADEO’nun Stratejiden Sorumlu Başkanı Halil Öztürkci, bu gelişmeden büyük gurur duyduklarını ifade ederken, bunun verdikleri hizmete yansımasını ise “XMDR yetkinliğini kazanmamız sayesinde müşterilerimizin en güncel siber savunma teknolojilerini en iyi şekilde kullanacağı ve bunu en uygun maliyetle sağlayabileceği bir altyapı hazırlanmış oldu.
Böylece daha hızlı saldırı tespiti, daha doğru müdahale imkânı ve en efektif maliyet üçlüsünü de bir arada sunuyoruz” diyerek açıkladı.
XMDR hizmeti ile müşterilerinin siber güvenlikle ilgili endişelerini minimize ettiklerini ve böylece kendi işlerine yoğunlaşmalarına olanak tanıdıklarını ifade eden Halil Öztürkci, “Müşterilerimize bu konforu sağlamak bizim en önemli önceliğimiz ve bunu da hizmet verdiğimiz bütün müşterilerimizde gerçekleştirdiğimizi görmekten dolayı mutluyuz” dedi.
Bu bağlamda, geliştirilen teknolojileri en iyi şekilde konumlandıracak ve kullanacak iş ortaklarını belirleme noktasında da gerekli değerlendirme çalışmalarında değişikliğe gidiliyor. Palo Alto Networks de zaman içinde yönetilen tespit ve müdahale hizmetleri tarafında müşterilerinden gelen talepleri baz alarak iş ortaklığı programında değişikliklere gitti ve yeniden bir değerlendirme yapma ihtiyacı duydu. ADEO’nun bu yeni değerlendirme sonunda hem uzmanlığı hem de tecrübesi ile XMDR iş ortağı unvanına sahip olması bizim için büyük bir mutluluk ve gurur kaynağı.”
Siber güvenlik alanında uzman açığına çözüm
Öztürkci, siber saldırılara karşı efektif koruma için teknoloji kadar insan kaynağının da çok önemli olduğunun altını çizerken, insan, teknoloji ve süreç üçlüsünün birbirini destekleyecek şekilde konumlanması ve bu sacayakları arasındaki etkileşimin de hep en iyiye evirilmeyi sağlayacak şekilde olması gerektiğini kaydetti. Son dönemde yetişmiş insan kaynağı göçünün siber güvenlik alanında da kendini fazlasıyla hissettirdiğini aktaran Öztürkci, XMDR hizmetiyle bu konuda yaşanan soruna da çözüm getirdiklerini söyledi. İşletmelerin kendi bünyelerinde yetişmiş siber güvenlik uzmanı barındırmalarının artık oldukça zorlaştığına değinen Halil Öztürkci;
“Bu bağlamda ADEO’nun XMDR hizmeti içinde sunduğu en katma değerli başlıklardan birisi de bünyesinde barındırdığı siber güvenlik uzmanlarının paylaşımlı kullanımını sağlayarak, bu uzman açığını kapatmaya yönelik benimsediği yaklaşımdır.
Kendini sürekli geliştiren, birbirinden farklı birçok siber saldırıyı tespit etmiş ve bunlara müdahalede bulunmuş uzmanların yer aldığı XMDR ekibimiz, Türkiye’nin en gözde ekiplerinden birisidir ve bu ekip 7×24 esasına göre müşterilerimizi korumaktadır” dedi.
Palo Alto Networks’ün Türkiye’deki tek XMDR iş ortağı ADEO oldu
ADEO ile Palo Alto Networks iş birlikteliğinin çok uzun yıllara dayandığını aktaran Öztürkci, hem bu iş birliğini hem de XMDR yolculuğunu şöyle aktardı; “ADEO’nun yönetilen tespit ve müdahale hizmetleri alanındaki yetkinliği Palo Alto Networks tarafından MDR iş ortağı olarak kabul edilmesi ile taçlandırılmıştı. Gelişen siber tehditlere karşı savunma yapmak adına siber güvenlik alanında teknoloji üreten firmalar da ürünlerinin yanında iş ortaklarını seçerken kullanacakları kriterleri geliştiriyor.
Enocta, iş birikimi ve yapay zekâ ile büyümesini katladı
Son dönemde CEO’ların ağzından “biz X alana odaklı bir teknoloji şirketiyiz” lafını çok fazla duyuyoruz. Bir otomotiv şirketinin yöneticisi, “biz otomotiv alanında faaliyet gösteren bir teknoloji şirketiyiz” diyebiliyor. Ya da bir perakende şirketinin genel müdürü “Biz perakende alanında faaliyet gösteren bir teknoloji şirketiyiz” diyebiliyor. Ancak genellikle şöyle bir problem oluşuyor: bu nitelemeyi yapan şirket yöneticileri, şirketlerinin performansını anlatırken eski metrikleri kullanmaya devam ediyorlar.
Enocta’nın 2021 değerlendirmesini değerlendirirken, bazı ifadeler dikkatimi çekti ve şirketin ne başarı elde ettiğini daha ayrıntılı inceleme ihtiyacı hissettim. İlgimi çeken metriklerin başında “tamamlanan eğitim” oranı -benim için net tavsiye skoruna (NPS)- geliyor. Yine yapay zekâ destekli öğrenme platformu ve uygulama dikkatimi çeken kod sözcükler oldu. Bu notları düştükten sonra daha fazla ilerlemeden önce, bilmeyenler için Enocta’nın bir yeni nesil şirket olmadığını ve 20 yıllık bir gelişim sicili olduğunu not düşeyim. Yani bir startup değil, bir dijitalleşme ile iş dönüşümü hikayesi okuyacaksınız.
Önce sonuçlarla başlayalım: Dijital eğitim çözümleri şirketi –pandemi döneminde daha yaygın kullanılan adıyla uzaktan eğitim şirketi Enocta, 2021’de eğitimlerinin tamamlanma oranını üç katına ve dijital eğitim trafiğini iki katına çıkardı. Enocta’nın yerli ve uluslararası kurum ve şirketlerde eğitim verdiği çalışan sayısı 3 milyonun üzerine çıktı. Enocta Platformu’nun 23 dilde hizmet vermesi ve kullanılabilir eğitim içeriğinin genişlemesi büyümenin bir boyutunu oluştururken, yapay zekâ kullanan tavsiye motoru başta olmak üzere eğitim içerikleri arasında seçim yapmayı kolaylaştıran yönlendirme değişimin diğer boyutu oldu.
Sürecin bütünü incelendiğinde, değişimin boyutlar üstü formülünün iş birikiminin teknoloji ile yoğurulmasından kaynaklandığı anlaşılıyor. Şirketin yaşına bakıldığında olgunluk dönemini yaşadığı düşünülse de, girişimcilik DNA’sını kaybetmeyecek kadar genç olduğu görülüyor. Pandeminin uzaktan eğitimin değerinin anlaşılmasını sağladığını gören Enocta bütün gücüyle bastırarak iş sonuçlarındaki sıçramayı sağlıyor.
Hikaye burada bitmiş değil. Enocta CEO’su Ahmet Hançer, 2022’de ve sonrasında dijital öğrenmeye gösterilen ilginin ve Enocta’nın sunduğu yeniliklerin artarak devam edeceğini ifade ediyor. Hançer, bu dönemde çok daha fazla sayıda kişinin dijital öğrenme yönteminden faydalanmak isteyeceğini, Enocta’nın da bu sürecin önemli bir öznesi olarak, daha geniş kadro ve artan sayıda iş ortağı ile sektöre değer katmaya devam edeceğini vurguluyor. Enocta CEO’su, bu değeri, öğrenenlerin, paydaşların ve sektörün tercihlerini ve ihtiyaçlarını dikkate alarak, veriye dayalı kararlar ve projeleriyle katacaklarını söylüyor. Biraz çevik metodolojisi işareti alıyorum.
Bu beklenti ve dönüşümün stratejik olduğuna işaret eden yorumlar, son iki yılda yaşanan ve dönüşümün tabanını oluşturan gelişmeleri daha yakından incelemeye teşvik ediyor. Başlıyoruz.
Hançer, pandemi nedeniyle zorunlu kapanma ve evden çalışma uygulamalarının başladığı 2020 yılında dijital öğrenmeye ilginin patlama gösterdiğini; pandeminin etkisinin nispeten azaldığı 2021’de de, Enocta’nın hayata geçirdiği yeniliklerin ve eğitim alanlara sağladığı olanakların da etkisiyle bu ilginin devam ettiğini söylüyor.
Buradan biraz daha derine dalalım. Hançer, attıkları adımları şöyle sıralıyor:
“Pandemi döneminde Enocta, Dijital Eğitim Kataloğu’nda bulunan 5 binden fazla içeriği yıllık abonelik uygulaması ile kullanıcıların sınırsız erişimine açtık. Böylece herkesin yetenek ve ilgi alanlarına göre özgürce gelişimini sağlayacağı, kullanımı kolay ve keyifli bir öğrenme dünyasını kullanıcılarımızla paylaşmaya başladık.
Ayrıca, çok yoğun geçen bir hazırlık döneminin ardından Temmuz 2021’de yapay zekâ destekli, öğrenen deneyimini esas alan, kullanıcının önceliklerine göre eğitim önerileri geliştiren bir Öğrenme Deneyimi Platformu (LXP) sunmaya başladık. Böylece bir yandan sınırsız eğitim dünyasına geçilirken, diğer yandan kullanıcı analizi yaparak kişiye özel içerikler sunan bir sistem oluşturuldu. Enocta kullanıcılarına, kendilerine uygun içerikleri öncelikli olarak görme, bu eğitimlerden dilediğini seçme, arama yapma, kendi eğitim kütüphanesini oluşturma ve sonsuz bir gelişim yolculuğunu yakalama fırsatı sunmuş olduk.
Son olarak Türkiye’de şirket ve kurumların ihtiyacı olan yenilikçiliğe ulaşmalarına ve yetenek açığının kapatılmasına katkı sunmak amacıyla kurumlara ve şirketlere yönelik olarak ‘Üç yıl kullanın, iki yıllık ödeyin’ kampanyası gerçekleştirdik.
Yaptığımız çalışmaları yeni içerikler ile destekledik. Kataloğumuza 10 yeni Gelişim Yolculuğu ve 110 yeni eğitimi ekledik. Video, interaktif video, dramalı video, Arttırılmış Gerçeklik (AR) , üç boyutlu sanal karakter, podcast gibi yeni nesil içerikler ile anlatımımızı daha keyifli hale getirdik.”
“Kısaca” diye devam eden Hançer, “Daha önce sadece eğitim bölümlerinin kendileri için seçtikleri eğitimlere ulaşabilen çalışanlar, full katalog modeline geçince kendi ihtiyaçları, merakları ve öğrenme istekleri doğrultusunda eğitimlere erişmeye ve konulara istekleri olduğu için tamamlamaya başladı. Burada yapay zekânın onların tercih ve eğilimlerini öğrenerek önerilerde bulunmasının da faydası oluyor” şeklinde konuşuyor.

Karma inovasyon sonuç verdi
Hançer’in bu anlattıklarının rakamsal karşılıkları şu şekilde sıralanıyor:- Aylık 4 milyona varan kullanıcı girişleri gerçekleşiyor.
- Enocta Platformu’nu mobilden deneyimleyen kullanıcı sayısı yüzde 50 artıyor.
- Öğrenme deneyimi, alışılmışın dışında bir şekilde yaz döneminde de artarak devam ediyor.
- Etkileşimli eğitimler ve video içerikleri yine en çok tercih edilen eğitim tipi oluyor
- Enocta eğitim memnuniyeti yaklaşık 1,5 milyon kullanıcının değerlendirmesi ile 10 üzerinden 8,75 oluyor.
MERAKLISINA TEKNİK DETAYLAR
- Enocta Çevrimiçi Katalog’la hibrit öğrenme deneyimleri tasarlandı ve 2021 yılında 64 konu uzmanıyla birlikte kurumlara; değişime uyum/ esneklik, duygusal dayanıklılık, etkileyen liderlik, iletişim ve ilişki yönetimi, çeviklik gibi konularda canlı sanal sınıflar ve webinarlar sunuldu. Dijital eğitim iş ortağı sayısı yüzde 50 arttı.
- Enocta Platform’un entegrasyon yetenekleri daha da geliştirildi. Percipio, Udemy Business, MS Teams, Zoom, Adobe Connect, Webex sistemlerine erişim sağlanmaya başlandı.
- Uzaktan eğitimin dünya lideri ve Enocta’nın iş ortağı Skillsoft ile ortak olarak 50 kurumsal müşteriye liderlik ve IT becerileri konularında eğitim içeriği sağlandı. Dünya standartlarındaki bu eğitimlerin yaygınlaştırılmasındaki katkısından dolayı Enocta’ya, “Special Impact- Özel Etki ve Partner Marketing –Pazarlama İşortağı” ödülleri verildi.
- Enocta ekibi yüzde 20 büyürken, çalışanlarının uluslararası standartlara göre yaptığı değerlendirme sonucu “Great Place To Work -Çalışılacak En İyi İşyeri” sertifikası aldı.
- Enocta altyapı ve süreç güvenliği ISO27001 Kalite Sertifikası ile belgendirildi.
Bir Dilek Tut Derneği dijital sanatla iyiliği buluşturdu
Make-A-Wish Türkiye (Bir Dilek Tut Derneği), hayati tehlikesi olan hastalıklarla mücadele eden çocukların dileklerinden oluşturduğu dijital sanat eserleriyle NFT dünyasına da adım attı.
Çocukların hayallerini sanata dönüştüren 50 NFT Make-A-Wish Türkiye (Bir Dilek Tut Derneği) hesabı üzerinden Opensea’de satışa sunuldu. Her bir çocuğun hayali için özel olarak üretilen NFT’lerde, dilek sahibi çocuğun hikayesi ve hayallerine ilişkin bilgilendirme de yer alıyor. Satıştan elde edilecek gelir, ilgili çocuğun hayallerini gerçekleştirmek için kullanılıyor.
Hayal kurmanın sanatla sıkı bağlantısı, çalışmalarımızın yolunu sık sık sanatsal faaliyetlerle de kesişmesini sağlıyor. Son olarak çocuklarımızın hayallerinden yola çıkarak özgün dijital eserler oluşturduk ve çocuklarımızın dileklerini birer NFT haline getirdik.
Anlamlı bir dijital esere sahip olurken aynı zamanda dilek çocuklarımızın hayallerinin gerçekleşmesine katkıda bulunmak isteyenler için bunun güzel bir fırsat olduğuna inanıyoruz” diye konuştu.
Dijital sanat eserlerini ve dilek çocuklarının hikayelerini https://opensea.io/MAKEAWISHTR adresinden inceleyebilirsiniz.
NFT Nedir?
NFT (Non Fungible Token), blokzincir üzerindeki benzersiz varlıklara verilen isimdir. NFT ile satılan ürünler, doğrulanabilir ve türünün tek örneği olarak dijital dünyadaki yerini almaktadır.
Çocukların hayalleri NFT üzerinden sanata dönüştü!
Make-A-Wish Türkiye CEO’su Füsun Kuran, projeye ilişkin değerlendirmesinde; “Dilek çocuklarımız, hayati tehlikesi olan hastalıklarla mücadele ederken, kurdukları hayaller onlara yaşadıkları zorlu tedavi sürecinde motivasyon kaynağı oluyor, hayata daha güçlü tutunmalarını sağlıyor.
Cognitiwe, yapay zeka ile gıda atıklarının önüne geçecek
2021 yılında Attila Algan ve Mete Bayrak tarafından kurulan Cognitiwe, öngörüye dayalı görsel yapay zeka platformunu ürünleştirerek, dünyada ilk kez süpermarketlerdeki taze sebze-meyvelerin anlık takibini sağladı.
Aynı zamanda üretim bantlarındaki kalite kontrol süreçlerini, stok görüntüleme ile iş yeri güvenliği ve çalışan sağlığını da takip eden Cognitiwe, perakendede alanında Migros ve MAF Carrefour, üretim sektöründe ise Tofaş, Borusan Mannesmann ve MEXT (Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası Teknoloji Merkezi) gibi yerel ve uluslararası müşterilere hizmet veriyor.
Perakende ve üretim sektörlerinde yaklaşık üç yıllık bir geliştirme sürecinin ardından, ürünlerini müşterilerle buluşturmaya başladıklarını belirten Cognitiwe Kurucu Ortağı Attila Algan;
”Müşterilerin en büyük beklentisi, taze sebze ve meyvenin anlık tazelik ve stok durumunu gösteren, stok planogram analizi yapan veya üretimde daha en başta oluşabilecek kalite problemlerini tespit eden sistemlerin onlara sunulmasıydı. Kullandığımız görsel yapay zeka ile perakende sektöründeki müşterilerimize gıda tazeliği görüntüleme, raf yerleşim takibi ve dolandırıcılık tespiti sağlıyoruz. Üretim sektörüne sunduğumuz çözümler ise kalite kontrol ve hatalı üretim tespiti süreçleri ile stok yönetimi ve iş güvenliği çözümlerini içeriyor.” dedi.
Perakende ürününe, süpermarket kasalarında ve self servis ödeme noktalarında ürünlerin yanlış okutulması veya okutulmaması sonucu ortaya çıkabilecek mali kayıpları engelleyen bir özellik de ilave eden Cognitiwe, mobil operatörlerle beraber çalışan sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak 5G üzerinden sunulabilecek bir çözümün de pilot aşamasında.
Yapay zeka algoritmaları sorunları oluşmadan engellemeyi hedefliyor
Kontrolleri yaparken ürettiği verileri, çevresel verilerle birleştirerek geleceğe yönelik öngörülerde de bulunabilen Cognitiwe, müşterilerini de kolayca yönlendirebiliyor.
Üretilen veriler sayesinde raflardaki kutulu ürünlerde doğru veya yanlış yerleştirilmiş ve eksik kalmış ürünlerin sayısını, boş kalmış alanları, rafta görüntülenen markaların yüzdesini ve hangi taze ürünlerin uzun süre kasada bekleyip bozulmaya başladığını öğrenmenin müşterilere zaman ve bütçe açısından büyük tasarruf sağladığının altını çizen Cognitiwe Kurucu Ortağı Mete Bayrak;
“Yapay zeka algoritmalarımız, reyondaki ürünlerin hangi saatten sonra bozulmaya başlayacağını tahmin eden, raflardaki kutulu ürünlerin stoklarının azaldığını gösteren uyarılar veriyor. Üretim sektöründe de benzer bir mantıkla, pres hattında kalıplardaki milimetrik taşmaları tespit edebiliyor ve tonaj, saç kalınlığı, ısı gibi diğer değerleri de toplayarak, yine kendi geliştirdiğimiz yapay zeka algoritmaları ile saç üzerinde yırtılma veya deformasyon olmadan önce uyarıda bulunabiliyoruz” dedi.
Yapay zeka ile taze sebze – meyveler anlık takip ediliyor
TechOne VC liderliğinde StartersHub, Startup Wise Guys ve EGIAD Melekleri’nin dahil olduğu yatırım turunda 605 bin dolar yatırım alan Cognitiwe, Milano ve Tallinn ofisleri üzerinden Avrupa’ya açılarak küresel bir oyuncu olmayı hedefliyor.
Müşteri etkileşimlerinin yüzde 70’i artık dijitalde
MuleSoft’un 2022 Connectivity Benchmark Raporu, kuruluşların uüzde 70’inin tüm kanallarda tamamen bağlı kullanıcı deneyimleri sağlamak için çalıştığını ortaya koydu. Aynı zamanda rapor, kuruluşların müşteri etkileşimlerinin neredeyse dörtte üçünün (yüzde 72) artık dijital olduğunu belirtti.
MuleSoft’un Vanson Bourne ve Deloitte Digital ile ortaklaşa hazırladığı 2022 Connectivity Benchmark Raporu, dünya genelinde 1.050 Bilgi Teknolojileri lideriyle yapılan görüşmelerden oluşturuldu.
İşte raporun yönetici özeti:
♦ Kuruluşlar, dijital dönüşüm girişimlerini başarıyla tamamlayamazlarsa ortalama 7 milyon dolar kaybedebilir. ♦ Veri ambarları, kuruluşların yüzde 90’ı için kalıcı bir zorluktur. ♦ 2021 yılında BT projelerinin yarısından fazlası (yüzde 52) zamanında teslim edilmedi. ♦ Kuruluşların yarısından fazlası (yüzde 55) kullanıcı deneyimlerini entegre etmenin zor olduğunu söylüyor. ♦ İş liderlerinin dörtte birinden fazlası (%26) artık şirket çapında bir API stratejisi talep ediyor. ♦ Ortalama olarak, kuruluşların gelirlerinin üçte birinden fazlası (%35) artık API’ler ve ilgili uygulamalar tarafından oluşturulmaktadır.Veritabanını çalışır tutmak için veri inovasyonu gerekiyor
Bir dakika için bile olsa kesinti süresinin maliyeti, günümüzün dijital olarak gelişen işletmelerinin tahammül edemeyeceği kadar yüksek. Veri yöneticileri, pahalı hizmet dışı kalma süresini uzak tutma ve verilerin sürekliliğini ve kullanılabilirliğini sağlama çabalarının bir parçası olarak, otomasyon ve bulut hizmetleri gibi stratejilere giderek daha fazla yöneliyor. Yine de zorluk yaşamaya devam ediyorlar ve veri ortamlarını güncel tutmanın, kuruluşlarına daha fazla yetenek sağlamalarını engellediğini kabul ediyorlar.
Quest-IOUG Veritabanı ve Teknoloji Topluluğu üyeleri arasında yer alan 220 veri ve BT yöneticisinin katıldığı yeni bir anket, bu bulguları destekliyor.Information Today, Inc.’in bir bölümü olan Unisphere Research tarafından Dell EMC ile ortaklaşa yürütülen ankete katılanların çoğu ya veri tabanı yöneticileri ya da finansal hizmetler, sağlık hizmetleri, yaşam bilimleri, teknoloji hizmetleri ve devlet gibi sektörlerden BT yöneticilerinden oluşuyor.
Anket, birçok veri yöneticisinin ezbere dayalı veritabanı yönetimi ve bakım görevleriyle boğuştuğunu ve zamanlarının ve yeteneklerinin bu şekilde dağıtılmasının kuruluşlarının rekabet gücünü her zamankinden daha fazla etkilediğini ortaya koydu.
Veri yöneticilerinin yüzde 43’ü, devam eden veritabanı yönetimine harcanan kaynak miktarının rekabet güçlerini ciddi şekilde sınırladığını söyledi. Anketi yanıtlayanların yaklaşık yarısına (yüzde 49) göre, sistem kararlılığını korumak (uygulama, düzeltme ve yükseltme) veri yöneticilerinin işlerinin en maliyetli kısmını oluşturuyor. Buna ek olarak, yüzde 40’ı zamanlarının ve bütçelerinin çoğunun güvenliği sağlamaya ayrıldığını belirtirken, yüzde 36’sı zamanlarının ve bütçelerinin önemli bir bölümünü test ve kalite güvencesine ayırdığını belirtiyor.
Bununla birlikte veri ve BT yönetimine yapılan kurumsal harcamalarda kayda değer bir artış yaşanarak yüzde 79’u gelecek yıl artış yaşanacağını belirtti..
Neden siber güvenliği tamamen otomatikleştirmek imkânsız?
Kaspersky Ortadoğu, Türkiye ve Afrika Genel Müdürü Amir Kanaan, bu soruya yanıt verirken yapay zekâ ile ilgili dikkat çekici bir ifade kullanıyor: “En gelişmiş yapay zekâ bile önceden edinilmiş ve öğrenilmiş deneyimler temelinde çalıştığı için, her türden çeşitli kötü niyetli faaliyetle mücadele edemez.” Bu ifade sadece siber güvenlik açısından değil, günümüzün fenomeni yapay zekâyı anlamak açısından da önemli. Kendi aramızda “makine öğrenmesi” olarak adlandırdığımız yapay zekâ, aslında geçmiş deneyimleri ile karar veren bir mekanizma ve alışık olmadığı şeyler karşısında insan kadar doğru kararlar alamayabilir. “Yapay zekâ işimizi elimizden alacak mı?” sorusunu soranlardan güvenlik sistemi kurgusu yapanlara kadar birçok kesim için dikkat çekici içgörüler sunan Kanaan’ın yazısına yer veriyoruz.
Siber güvenliğin çok pahalı olduğu bir sır değil. 2021’de ortalama bilgi teknolojisi (BT) güvenlik bütçesi, işletmeler için 11,4 milyon dolar ve KOBİ’ler için 267 bin dolar olarak gerçekleşti.
Yetersiz güvenlik önlemleri işletmeler açısından feci sonuçlara yol açabilir, işletmenin itibarını ve bütçesini önemli ölçüde etkileyebilir. Örneğin bir veri ihlali, büyük bir kuruluşa ortalama olarak 927 bin dolara mal oluyor ve böyle bir olaydan sonra şirket müşterilerinin yarısına kadarını kaybedebiliyor.
Bu durum önemli bir ikileme yol açıyor. Şirketler siber savunma bütçelerini azaltmak için yeni çözümler bulmaktan memnun olsa da bu alanda sunulan yeni ve daha ucuz araçların neden olabileceği bir hatanın maliyeti çok yüksek. Bu alanda otomatik olay önleme teklifleri maliyetleri azaltabilen ve insan hatası faktörünü ortadan kaldırabilen iyi bir çözüm olarak öne çıkıyor. Ek olarak, insanların bu alanda yapay zekâya bir insandan daha fazla güvenme eğiliminde olduğu da ortada.
Ancak pratikte etkili siber koruma, yalnızca otomasyona dayalı çözümler ve insan çabasının bir kombinasyonu ile mümkün. Neden?
Her şeyden önce, siber suçlar insanlar tarafından işlenir. Hepimiz gibi onlar da farklı bilişsel süreçlerin karışımına dayalı kararlar verebilir ve çevreye hızla uyum sağlayabilirler. Saldırganlar sürekli olarak güvenlik sistemlerini aşmak, yeni gelişmiş saldırı taktikleri ortaya koyarak uygulamak ve şirketin altyapısına erişmek için insanların zayıf yönlerini aktif olarak kullanabilecekleri yeni yollar bulurlar. En gelişmiş yapay zekâ bile önceden edinilmiş ve öğrenilmiş deneyimler temelinde çalıştığı için, her türden çeşitli kötü niyetli faaliyetle mücadele edemez.
Aşağıda, insan katılımını gerektiren birkaç siber güvenlik uygulamasını ele alacağım.
Karmaşık tehditlerin tespiti
En dikkatli ayarlanmış sensörler bile önceden bilinmeyen kötü amaçlı etkinlikleri tespit edemez. Bunun nedeni, bu tür saldırıların genellikle sistem yöneticisi veya genel kullanıcı eylemleriyle kolayca karıştırılabilecek bir dizi meşru eylemden oluşmasıdır. Dosyasız saldırılar, LOLBAS[1] araçlarının yoğun kullanımı, çalışma zamanı şifrelemesi, indiriciler ve paketleyiciler- bunların tümü saldırganların güvenlik çözümlerini ve kontrollerini atlatmasına yardımcı olmak için yaygın olarak kullanılıyor. Sensörlerden gelen telemetriyi analiz eden yapay zekanın da sınırlamaları var. Farklı zamanlarda meydana gelen tüm olası verileri veya eylemleri toplayamaz ve işleyemez. Bu mümkün olsa bile, başka bir konu daha var, durumsal farkındalık. Bu terim, şu anda altyapıda yer alan tüm süreçlerle ilgili bilgilerin kullanılabilirliğini ifade eder. En basit örnek, bir AI’nın insan güdümlü bir APT olduğuna inandığı şeyi gözlemlemesi, ancak aslında takip edilenin araştırma yürüten özel bir çalışan olduğunun ortaya çıkmasıdır. Bu, yalnızca örneğin müşteriyle telefonla iletişime geçilerek ortaya çıkarılabilecek bir durumdur. Durumsal farkındalık, uyarı mantığının belirli bir saldırı tekniği davranış modeline veya anormallik analizine dayalı olup olmadığına bakılmaksızın, gerçek olayları bunun gibi yanlış-pozitif uyarılardan ayırt etmek için çok önemli. Bu, AI’nın tehdit tespiti açısından etkisiz olduğu anlamına gelmez. Aslında AI bilinen tehditlerin tamamıyla başarılı bir şekilde mücadele edebilir ve uygun şekilde yapılandırıldığında analistlerin üzerindeki yükü önemli ölçüde azaltabilir. Kaspersky’de MDR hizmetimiz için bir makine öğrenimi (ML) analisti geliştirdik. Bu, uyarıların yanlış veya doğru pozitifler olarak sınıflandırması için etiketlenmiş geçmiş verileri kullanan denetimli bir ML algoritması. Korunan varlıklardan gelen tüm uyarılar başlangıçta bunun tarafından işlenir. Algoritmanın sınıflandırdığı etkinliklerin üçte birinden biraz fazlası belirlenmiş eşiğe göre yanlış pozitif çıkar ve inceleme için güvenlik analiz ekibine gönderilir. Bu ekipteki kişiler daha sonra yapay zeka tarafından kullanılmamış olabilecek özel duruma uygun ek yöntemler ve veriler kullanarak her uyarıyı değerlendirir. Gerçek analistler sorunu çözmenin bir yolunu bulduktan sonra, bu deneyimi makine öğrenimi analistiyle paylaşır. Böylece bir sonraki vaka AI için zorluk olmaktan çıkar. Bu ortak kuvvet yaklaşımı, özel beceriler, yüksek dereceli analist deneyimi ve sürekli algoritma ayarlaması gerektirir. İyi haber şu ki, bunlar güvenlik ekiplerinin ünlü PrintNightmare güvenlik açığından yararlanma veya MuddyWater APT saldırısı gibi en tehlikeli durumlarla bile başa çıkmasına ve bu değerli algılama senaryolarını başkalarıyla paylaşmasına olanak tanıyor. Yeni tehditleri belirlerken proaktif manuel tehdit avı da gereklidir. Bu, bir güvenlik ekibinin henüz keşfedilmemiş ancak şirketin altyapısında aktif olan tehditleri avlamasına olanak tanır. Proaktif tehdit avcılığı, bir kuruluşun ağdaki mevcut siber suçlu ve siber casusluk faaliyetlerini belirlemesine, bu olayların arkasındaki nedenleri ve olası kaynakları anlamasına ve benzer saldırılardan kaçınmaya yardımcı olacak azaltma faaliyetlerini etkin bir şekilde planlamasına olanak tanır. Özetlemek gerekirse, analistlerin yapay zeka tabanlı algoritmayı sürekli olarak ayarlaması ve yeniden eğitmesi, yeni tehditleri tespit etmesini ve iyileştirmelerin verimliliğini test etmesini sağlaması gerekiyor.Gelişmiş güvenlik değerlendirmeleri
Değerlendirmeler, bir şirketin siber güvenlik hazırlığına ilişkin ayrıntılı bir bakış açısı kazanması adına çok önemlidir. Elbette bunun için tasarlanmış otomatik çözümler var. Örneğin yaygın olarak bilinen bir güvenlik açığı değerlendirmesi, kesin olarak tanımlanmış bir dizi sistem arasında genel olarak bilinen güvenlik açıklarının keşfedilmesine yardımcı olabilir. Yine de bu hizmet zaten bilinen güvenlik sorunlarının veri tabanını kullanır. Ancak güvenlik sisteminin karmaşık saldırılara ve geleneksel olmayan düşman davranışlarına karşı dayanıklılığını test edemez. Şirketin kendini koruyabilmesi için daha gelişmiş değerlendirme süreçleri uygulanmalıdır. Örneğin penetrasyon testi ve kırmızı ekip oluşturma gibi çoğunlukla manuel olan ve bir uzmanın bilgi ve deneyimine dayanan bir siber saldırıyı gerçekten simülasyonunu yapan hizmetler gibi. Bu yaklaşımlar tekniklerin, taktiklerin ve prosedürlerin bir karışımını kullanır ve saldırganların gerçek davranışlarını taklit ederek şirketin belirli siber savunma yeteneklerine uyum sağlar.Güvenlik farkındalığı
Araştırmalar, ortalama bir organizasyonun her yıl 700’den fazla sosyal mühendislik saldırısıyla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Ayrıca zayıf parolalar ve kimlik avı e-postaları hala ilk saldırı vektörleri arasında yer alıyor. Saldırganlar trendleri takip eder ve iyi psikologlar gibi davranır. Salgından Kanye West’in yeni albümüne kadar her tetikleyicinin, düşmanlar tarafından kimlik avı e-postaları ve kötü niyetli web siteleri aracılığıyla potansiyel bir kurbanın dikkatini çekmek için kullanılacağından emin olabilirsiniz. Siber suçlular yaratıcılıklarını ortaya koyarken, kuruluşun savunma ekibi kendilerini güvenlik farkındalığı süreçlerinden tamamen geri çekemezler. Şirketin çalışanlarının siber güvenlik politikalarının önemini ve eylemlerinin sonuçlarını net bir şekilde anlaması gerekir. Bu nedenle, yalnızca yeni ekip üyelerini işe almak için kullanılan bir farkındalık kılavuzu veya testi geliştirmek yeterli değildir. BT güvenlik ekibi, güvenlik eğitimlerinin uygunluğuna dikkat etmeli ve önemli bilgileri meslektaşlarına sunmak için yeni ve standart olmayan yaklaşımlar icat etmelidir. Bu sorunu çözmenin bir başka yolu, bu faaliyetleri, bilgilerin düzenli olarak güncellenmesini sağlayan ve ilgi çekici bir öğrenme deneyimi sunan profesyonel bir güvenlik bilinci eğitim ekibiyle dış kaynak olarak sağlamaktır. Kimse güvenlik ekiplerinin otomasyondan vazgeçmesi veya siber suçlulara karşı “çıplak elleriyle” savaşması gerektiğini söylemiyor. Özellikle de saldırganlar, olası hedefler, kaba kuvvet parolaları hakkında bilgi toplamak için makine öğrenimini kullanarak ve fuzzing, DDoS saldırıları, kötü amaçlı yazılım oluşturma vb. yoluyla güvenlik açıklarını bulmak için otomatik çözümlere başvurarak, mümkün olduğunca etkili olmaya çalışırken. Bunun yerine gerçek ortada bir yerde yatıyor. Yalnızca insan yaratıcılığı, becerileri ve kontrolü ile otomatikleştirilmiş çözümlerin akıllı bir karışımıyla, kapsamlı bir siber savunma sağlanabilir.E-atık sorununa karşı ‘Kolektif Efor’ çağrısı!
Uluslararası E-Atık Günü’nde ‘Kolektif efor ile dönüşüme ortak ol’ sloganıyla elektrikli ve elektronik atıkları değere dönüştürmek üzere güçlerini birleştirerek sosyal sorumluluk projesi başlatan Kolektif House, AGİD, Akademi Çevre, DCube ve Habitat Derneği; daha sürdürülebilir bir dünya için çalışmalarına ‘Döngüsel Sohbetler’ serisiyle devam ediyor.
Kolektif House Kurucu Ortağı ve CEO’su Ahmet Onur, Habitat Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sezai Hazır, AGİD Yönetim Kurulu Başkanı Fahir Gök, DCube Yönetim Kurulu Başkanı Berna Kırcı Aşıroğlu ve Akademi Çevre İş Geliştirme Müdürü Piraye Gök’ün katılımıyla gerçekleşen serinin ilk panelinde “e-Atık” konusu tüm detaylarıyla ele alındı.
Bu tanım; büyük beyaz eşyalar, tüketici elektroniği, aydınlatma gereçleri, saç kurutucular, süpürge, mutfak robotları, ütü vb küçük ev eşyaları gibi çok çeşitli ve geniş bir eşya grubunu kapsamaktadır. Proje ile hepimizin hayatında önemli yeri olan bu ürünler için son kullanıcıda; sorumlu tüketim ve ürün yaşam döngüsü ile ilgili bir farkındalık yaratabilmeyi de hedefliyoruz. Artan farkındalık ile son kullanıcıda ürün satın alma tercihlerini gözden geçirmek şeklinde oluşacak etkinin, üretici tarafında da sorumlu üretim ve genişletilmiş üretici sorumluluklarının etkili yönetimi süreçlerini hızlandıracağına inanıyoruz.”
Akademi Çevre İş Geliştirme Müdürü Piraye Gök ise şunları söyledi: “Elektronik atıklar oldukça önemsediğimiz ve üzerinde ciddi yatırımlar/çalışmalar yaptığımız bir atık türü. Çünkü hemen hemen tüm e-Atık’lar altın, gümüş, platin, paladyum vb gibi değerli metal; plastik, cam ve diğer metaller dahil olmak üzere birçok geri dönüşümü/geri kazanımı mümkün malzeme içeriyor. Gerek insan sağlığına olan etkileri gerekse içerdiği değerli metallerin geri dönüşüm ile tekrar kullanılabilmesi, e-Atık’ların sürdürülebilir bir şekilde lisanslı tesislerde ve Atık Elektrikli ve Elektronik Eşyaların Kontrolü Yönetmeliği çerçevesine uygun olarak geri dönüştürülmesini gerektiriyor.
Dolayısıyla bu atıkların toplanması, ayrıştırılması ve geri dönüştürülmesi çevre ve ülke ekonomisi adına oldukça önemli ve hassasiyet gerektiren bir süreç. Böyle bir atık türünün varlığına, hangi tür atıkların bu kapsama girdiğine ve bu atıkların geri dönüşümünün ne kadar önemli olduğuna her mecrada vurgu yapılması gerektiğine inanıyoruz.”
DCube Yönetim Kurulu Başkanı Berna Kırcı Aşıroğlu da olumlu bir nokta olarak, döngüsel ekonomi konusunda küresel anlamda farkındalığın arttığını belirterek, “Ancak ne yazık ki salgın dönemi döngüsel olma yolundaki ilerleyişi bir parça frenledi. Hollanda merkezli Circle Economy raporuna göre 2018 yılında yüzde 9.1 olan döngüsellik oranı, 2020 yılında yüzde 8.6’ya inmiş durumda.
Her yıl inanılmaz boyutta e-atık ortaya çıkıyor. Somut hale getirmek gerekirse, dünyada her saniye yaklaşık 1000 adet dizüstü bilgisayarın çöpe atıldığını düşünün. Bu boyutta atığın şu anda dünyada geri kazanım oranı ise yaklaşık yüzde 20. Bu resimden çıkaracağımız net sonuç, döngüsel bir sisteme geçiş için hızlanmamız gerektiği. Biz de DCube olarak, tüm paydaşlarımız için döngüsel çözümler üreterek süreci hızlandırmak adına çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”
Habitat Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sezai Hazır, “25 yıldır Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda Türkiye’nin 81 ilinde değişimin ve gelişimin öncüsü binlerce gönüllümüzün desteği ile dijital dönüşüm, finansal bilinç, girişimcilik, sosyoekonomik uyum gibi birbirinden farklı konularda, farklı yaş gruplarındaki bireylerin ve toplulukların hayatına dokunuyoruz.
Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen ve gelişen teknolojiyle beraber kullanım ömrü hızlı dolan elektronik cihazların atıkları içerdikleri zararlı maddeler sebebiyle günümüzde gittikçe büyüyen önemli sorunlardan biri olmaktadır. Kullanımı mümkün olmayan elektronik eşyaları ilgili tesislere göndererek geri dönüşümüne katkıda bulunmanın önemini çok iyi biliyor ve bu konuda gerekli aksiyonları alıyoruz. Böylece döngüsel, sürdürülebilir ve çevresel bir e-atık yönetimi sağlanmasına öncülük ediyoruz” şeklinde konuştu.
Kolektif House Kurucu Ortağı ve CEO’su Ahmet Onur ise yapılan araştırmalara göre son 5 yılda e-Atık üretiminin yüzde 21 arttığına dikkat çekerek, şöyle konuştu: “2019 yılında dünya çapında 53,6 milyon ton ile rekor düzeyde elektronik atık üretilirken, bu rakam Avrupa’daki tüm yetişkinlerin toplam kilosunu aşıyor. Türkiye’de ise hane başına düşen e-Atık miktarı 40 kilogramın üzerinde.
Dolayısıyla tüm bu veriler ışığında döngüsel bir ekonomi modelinin hayata geçirilmesi kritik önem taşıyor. Kolektif House olarak bizler de geliştirdiğimiz farklı projelerle sürdürülebilir bir dünya için tüm adımları eksiksiz atma yönünde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Hep birlikte ortaya koyduğumuz ‘Kolektif Efor’ hareketiyle tüm lokasyonlarımızda belirlenen noktalarda kullanılmayan elektrikli ve elektronik eşyaları toplarken; tamire ihtiyacı olan, performansı yavaşlayan veya kullanılabilir durumda olmayan e-Atıkları yeni sahipleri için değere dönüştürüyoruz.”
Artan farkındalık ile etkili yönetim süreçleri hızlanacak
2020 yılının ikinci yarısında yayına başlayan ve iklim krizini her hafta uzman isimlerle masaya yatıran Esmiyor Podcast’in Kurucu Ortakları Derin Altan ve Utku Güven’in moderatörlüğünde gerçekleşen panelde konuşan AGİD Yönetim Kurulu Başkanı Fahir Gök, şöyle konuştu: “Yararlı ömrünü tamamlamış veya arıza nedeniyle kullanılamaz hale gelen elektrikli ve elektronik eşyalar, Atık Elektrikli ve Elektronik Eşya (AEEE) olarak adlandırılır.
PaybyMe’den DoktorTakvimi üyelerine link ile ödeme hizmeti
2021 yılında kartlı ödeme hacminde yüzde 27 ve mobil ödeme hacminde ise yüzde 110’un üzerinde büyüme gerçekleştiren PaybyMe, CEO Emre Gürsoy’un işaret ettiği doğrultuda büyümesini sürdürüyor. PaybyMe son olarak, sağlık sektöründe 187 bin üyesi bulunan Doktor Takvimi platformu ile anlaştı.
Gürsoy, Ocak 2022’de “Gelişen teknolojiyle her yeni ödeme işleminde bir öncekine göre daha güvenli ve daha hızlı olmak zorundayız. Bu sebeple partnerlerimizin ihtiyaçlarını karşılamak için altyapımıza ve fraud sistemimize yatırımlar yapmaya devam edeceğiz. Amacımız sürekli yüzde 100 uptime. 2021 yılını belirlediğimiz hedeflerimizin üzerinde bir kapanışla gerçekleştirdik. 2022’de ise yeni gelecek üye işyerlerimizle bu ralliye hız kesmeden devam edeceğiz ve bir önceki yıl gerçekleşen büyüme oranlarımızın üzerinde, daha agresif bir büyüme gerçekleştireceğiz” şeklinde konuşmuştu.
Tüm dünyada internet işletmeleri için yeni nesil ödeme yöntemleri sunan PaybyMe, Türkiye’de alanında en büyük çevrim içi hizmet sağlayıcısı olan DoktorTakvimi ile iş birliğine imza atarak bu strateji doğrultusunda bir adım daha atmıştı. Platformu kullanan doktorlar ve diğer tüm sağlık uzmanları PaybyMe Link ile Ödeme Alma çözümüyle ödemelerini hızlı, güvenli ve temassız alabiliyor. Dünyanın en büyük online sağlık platformu DocPlanner’ın Türkiye iştiraki Doktor Takvimi üyeleri tek bir banka hesabı ve POS cihazıyla tüm bankalardan 10 taksit ve ertesi gün ödeme alma imkanına sahip oluyor.
POS cihazlarında sadece belirli bankalar için taksit seçeneği bulunurken, PaybyMe Link ile Ödeme Alma çözümünde tüm banka kartları için taksit seçeneği bulunuyor. 2010’dan bu yana sektör ve firma büyüklüğü ayırt etmeksizin müşterilerine online ödeme çözümleri sunan finansal teknoloji firması PaybyMe, tüm banka kartlarıyla peşin ve taksitle ödeme alma, ertesi gün ödeme, temassız ödeme alma, yapay zeka sistemiyle sahtecilik önleme gibi avantajlar sunuyor. PaybyMe’de şeffaf fiyatlama söz konusuyken; kurulum, POS cihaz bakım ücreti ya da yıllık ekstra masraf bulunmuyor.
PaybyMe Genel Müdür Yardımcısı Kaan Meşeci, “DoktorTakvimi.com bünyesinde 187 bin doktor ve uzman bulunuyor. PaybyMe Link ile Ödeme Alma çözümümüzle hem temassız ödeme imkanı hem de tüm banka kartları için taksit seçeneği sunuyoruz. Platformu kullanan sağlık çalışanları, tek bir banka hesabı ve POS cihazıyla tüm bankalardan 10 taksit ve ertesi gün ödeme alma imkanına sahip olacak” şeklinde konuşuyor.