Microsoft işten çıkarmaları bir fırsat mı?

0
Teknoloji şirketi Microsoft, binlerce kişiyi işten çıkartmaya hazırlanıyor. İşten çıkartmaların şirketin geçtiğimiz yıl satın aldığı telefon üreticisi Nokia ekseninde gerçekleşmesi bekleniyor. Microsoft’un, Nokia’yı yeniden şekillendirmek istediği bir süreden beri konuşuluyordu. Ancak, kaç kişinin işten çıkartılacağı bilinmiyordu. Kamuoyuna sızan bilgilere göre ilk etapta 6 bin kişinin işten çıkartılması bekleniyor. Ancak işten çıkartmaların 18 bin kişiye kadar artabileceğine dair söylentiler de mevcut. Microsoft, kendisini bulut bilişim ve mobil dostu bir yazılım şirketi olarak yeniden tanımlamak istiyor.

Bu gelişme işletmeler açısından ne anlama geliyor?

Microsoft gibi bir yazılım devinin işe alma prosedürlerinde ne kadar hassas davrandığı göz önüne alınırsa işten çıkartacağı, alanlarında uzman 18 bin kişinin yeni şirketler kurabileceği veya işletmelerin bu uzmanları istihdam ederek personel açıklarında önemli bir boşluğu doldurma fırsatı yakalayacağını söyleyebiliriz. Kısacası yetenek avcıları için verimli bir dönem kapıda gibi görünüyor.

Twittercılar reklamı taciz olarak görmüyor

0
Twitter kullanımının Türkiye’deki etkilerini ve demografisini belirlemek amacıyla yapılan tüketici araştırması dikkat çekici sonuçlar içeriyor. Araştırma şirketi Nielsen tarafından 2014 Mart yapılan çalışma, 1000 Twitter kullanıcısı baz alınarak gerçekleştirildi. Nielsen Genel Müdürü Erdem Tolon, araştırmaya ilişkin yaptığı değerlendirmede, Twitter kullanıcılarının bu mecra üzerinde yapılan reklamları taciz gibi görmediklerine dikkat çekiyor. Buna göre kullanıcıların yüzde 53’ü Twitter’daki reklamları faydalı buluyor. Araştırmada öne çıkan dikkat çekici diğer unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
  • Kullanıcılarının yüzde 74‘ü her gün Twitter’a erişirken, bunların yüzde 56’sı platformu günde bir kaç kez kullanıyor,
  • Kadın kullanıcılar daha çok ürün ve markalar hakkında paylaşımda bulunurken erkekler daha çok haber, spor ve iş ile ilgili paylaşımlarda bulunuyor,
  • Her 3 kişiden 2’si marka ve şirketlerin Twitter hesaplarını takip ediyor,
  • Arkadaşlar, aile bireyleri ve retweetler, kimin takip edilenler listesine ekleneceğinde etkili oluyor,
microblog.twitter Yolculuk esnasında tweetlere bakma eğilimi yüksek.
  • Her 5 kullanıcıdan 2’si iki ya da daha fazla cihaz üzerinden siteye erişiyor,
  • Kullanıcıların yarıdan fazlası (yüzde 56) Twitter’a pc ya da laptopları üzerinden ulaşıyor,
  • Twitter’ın, tweetleri okumak ya da trend olan konuları görmek amacıyla üyelerine sunduğu katma değerli uygulamalar günlük bazda geniş ölçüde kullanılıyor,
  • Twitter’a erişimde en çok kullanılan lokasyonlar; yüzde 48 ile iş ve kullanıcıların ev ile iş arasında yaptıkları yolculuk esnasında içinde bulundukları taşıt araçları,
  • Kullanıcıların yüzde 73’ü Twitter’a mobil cihazlarından bağlanıyor ve bunların yüzde 56‘sı günde bir kaç kez hesaplarına erişiyor,
  • Mobil kullanıcıların markalarla etkileşimleri diğer cihazlardan bağlananlara göre çok daha yüksek,
  • Mobil kullanıcıların markalarla etkileşimlerinde buralardan gelen indirim ve kampanya haberleri etkili oluyor,
  • Her 2 mobil kullanıcıdan 1’i markaların sitelerini ziyaret ederken yüzde 44’ü marka ürününü satın alıyor ve yüzde 38’i pozitif bir marka deneyimini paylaşıyor,
  • Kullanıcıların yüzde 83’ü bir tv reklamı esnasında buna ilişkin paylaşımda bulunuyor, ya da televizyonda gördüğü bir marka ya da ürünü Twitter’da arıyor.
Araştırmaya bakıldığında kullanıcıların kayda değer bir bölümünün özellikle televizyonlarında gördükleri marka ya da ürünlere ilişkin değerlendirmeleri daha çok Twitter aracılığıyla yapmaları dikkati çekiyor. Bu, ürün ve markalarını tanıtmak isteyen şirketlerin mikroblog mecrana daha fazla eğilmelerinin sonuç getirebileceği anlamını taşıyor.

TechInside Podcast – Bölüm 3

0
[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/159225511″ params=”auto_play=false&hide_related=true&show_comments=false&show_user=true&show_reposts=false&visual=false” width=”100%” height=”100″ iframe=”true” /] Bu hafta ele aldığımız başlıklar;
  • Almanya Dünya Kupasını kazanırken teknolojiyi nasıl kullandı?
  • Yakınsama kavramı nedir ve işletmeleri nasıl etkiliyor?
  • YouTube Holywood ile neden görüşüyor? Google’ın amacı ne?
  • Devletin internetle kamuoyunu yönlendirmesi mümkün mü?
  • Dijital tehditlere karşı korunduğunuzdan emin misiniz?
Mobil arayüzden bağlananlar Podcast yayınımıza buradan ulaşabilirler.

Facebook, ağına alışveriş butonu ekliyor

0
Dünyanın, kullanıcı sayısı itibariyle en büyük sosyal ağı Facebook’un, ekleyeceği satınalma butonu sponsorlu reklamların hemen altında bulunacak. Şirketten yapılan açıklamada yeniliğin, halen sınırlı sayıda küçük ve orta ölçekli işletmelerin katılımıyla sürdürüldüğü ifade edildi. Facebook’un, son dönemde dijital reklam gelirinde artış kaydettiği gözleniyor. eMarketer’in rakamlarına göre sosyal ağ, geçen yıl küresel reklam harcamalarının yüzde 5.8’ini elde ederken bu rakam 2014’de yüzde 7.8 düzeyine erişti. Dünyanın, dijital reklam harcamalarından en fazla gelir elde eden şirketi Google ise aynı dönemde küresel ölçekte yüzde 31.5 pay sağladı. online_shopping Pazarlama analistleri, iş çevrelerinin Facebook’u doğrudan satış yapmaktan çok kullanıcıları bilinçlendirmek için kullanılabilecek bir platform olarak gördüklerini paylaşıyor. Ancak, Facebook yönetimi doğrudan satış için yaptığı hazırlıkla adeta bu tezin yanlış olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Kredi kartı bilgilerinin satışı yapacak şirketlerle paylaşılmaması kullanıcı cephesinde Facebook’un tercih edilmesini sağlayabilecek bir unsur olarak göze çarpıyor.

İşletmeler için ne anlama geliyor?

Öncelikle Facebook’un zaman içinde bir e-ticaret platformuna dönüşme potansiyeli işletmeler açısından büyük bir fırsat oluşturacak. Bu durum eBay gibi pazar yeri servisleri için bir tehdit olabilir ancak e-ticarete girmek isteyen işletmeler için ucuz, etkin ve hedefe yönelik bir pazara bu kadar hızlı kavuşma şansı kesinlikle göz ardı edilemez.

Apple yönetim kuruluna yeni üye

0
Apple, dün yaptığı açıklamayla yönetim kurulunda görev yapan Bill Campbell’ın emekli olmasının ardından yerine Susan L. Wagner’ın getirildiğini duyurdu. 17 yıl Apple’a hizmet veren Campbell, aynı zamanda yönetim kurulunda en uzun süreden beri görev alan kişi ünvanına sahipti. Susan L. Wagner ise daha çok çizdiği başarılı iş kadını profiliyle tanınıyor. Yatırım ve varlık yönetimi şirketi BlackRock’un kurucu ortakları arasında bulunan Wagner, 2012 yılı ortalarına kadar bu şirketin başkan yardımcılığını yürütüyordu. Gözlemciler, Wagner’ın, şirketin bu denli büyümesinde kilit rol oynadığı değerlendirmesini yapıyor. Apple CEO’su Tim Cook, Susan L. Wagner‘ın yönetim kuruluna seçilmesi dolayısıyla yaptığı değerlendirmede kendisinden finans dünyasında bir öncü olarak bahsetmesi dikkat çekiyor. Cook’un, açıklamasına göre Wagner şirkete küresel ölçekte yeni iş perspektifleri kazandırılmasında rol oynayacak. Bir süreden beri yeni yönetim kurulu üyesi için arayış içerisinde olduklarını belirten Apple Başkanı Art Levinson, Wagner’in seçkin kişiliğiyle şirkete pozitif bir etki yapacağına inandığını ifade etti. Wellesley College’dan başarı derecesiyle mezun olan Wagner, sonrasında Chicago Üniversitesi’nden işletme yönetimi yüksek lisansı aldı. Fortune Magazine’in, iş dünyasının en güçlü 50 kadın yöneticisi arasında gösterdiği Wagner, kadın çalışanlara pozitif ayrımcılığı savunan bir isim olarak da dikkat çekiyor. Halen, kurucusu olduğu BlackRock‘ta yönetim kurulu üyeliği yapan Wagner, Swiss Re, Wellesley College ve Hackley School‘un yönetimlerinde de görev alıyor.

NSA personeli seks görüntüleri paylaşıyor

0
Amerikan istihbarat birimi NSA’de çalışanların, internette gerçekleştirdikleri takibat esnasında ekranlarına düşen mahrem video ve fotoğrafları kendi aralarında paylaştıkları iddia edildi. İddianın sahibi, önceki gün yayınladığımız Devlet internetle kamuoyunu yönlendirebilir mi? başlıklı haberimizde adından söz ettiren eski NSA çalışanı Edward Snowden. Kendisiyle yapılan bir röportajda bu iddiaları açıklayan Snowden, NSA’de istihdam edilen gençlerin mahrem görüntülere bakarak bir hayli eğlendiklerini ve bunları yanlarındaki masada çalışan meslektaşlarıyla paylaştıklarını ifade ediyor. government_snooping Snowden’in, iddiasına göre istihbarat örgütü, teknolojiye yatkın, 18-22 yaşlar arası gençlere oldukça geniş yetkiler veriyor. İnternette oldukça geniş tarama ve takip yetkisi verilen gençler, mesajlaşma platformlarında yakaladıkları, ulusal güvenliğe herhangi bir tehdit oluşturmayan içeriklere de bakıyor. Öyle ki bu içerikler kimi zaman kişiler arasında gerçekleşen çıplak fotoğraf ve video değişimleri de olabiliyor.

İstihbarat konsepti değişiyor mu?

Ancak, olayı kamuoyu adına vahim kılan ajanların ele geçirdikleri bu görüntüleri kendi aralarında paylaşmalarıyla yaşanıyor. Kendisinin de benzer durumlarla karşılaştığını ifade eden Snowden, bunun oldukça sıklıkla yaşanan bir durum olduğunu söylüyor. Yine Snowden’in ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla istihbarat biriminde görev yapan üst düzey kişilerin bu yaşananlardan haberi yok. Zira denetim mekanizması etkili çalıştırılmıyor. Günün sonunda sorulması gereken soru şu; Acaba bu tarz istihbarat örgütleri işletmelere ait verileri de kendi aralarında veya üçüncü parti şirketler ile de aynı derecede pervasız şekilde paylaşıyorlar mı?

Weber Shandwick’ten rehber

0
Kurumsal iletişim ve pazarlama faaliyetlerinin yakınlaşması olarak tanımlayabileceğimiz bu yeni eğilim, dijital medyadaki çapıcı değişimin ve marka itibarı ile kurumsal itibar arasındaki güçlü ilişkinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Dünyadaki lider global halkla ilişkiler şirketlerinden biri olan Weber Shandwick, İletişim ve Pazarlama Bütünleşmesi(Convergence Ahead: The Integration of Communications and Marketing) adlı araştırmasındapazarlama departmanını da yöneten iletişim direktörlerinin 2012 yılından bu yana yüzde 35 oranında arttığını ortaya çıkardı. Weber Shandwick’in bu çalışması; Amerika, Avrupa ve Asya Pasifik bölgelerindeki 10 pazarlama ve iletişim direktörüyle yapılan  kapsamlı telefon görüşmelerinden çıkan sonuçlara dayanıyor.. İletişimi başarıyla bütünleştiren yöneticilerin deneyimlerini anlamak için, kısa bir süre önce gerçekleştirilenaraştırma; birleşme kararının ardındaki etmenleri, artıları-eksileri ve meydana gelen çeşitli örgütsel yapılanmaları derinlemesine inceliyor. Araştırma tüm bunlara ek olarak; iletişim ve pazarlamayı aynı çatı altında birleştirmeyi düşünen iş dünyasının liderlerine de yönlendirmelerde bulunuyor. Dijital medya birleşmeyi hızlandırıyor Weber Shandwick’in araştırmasındaki bulgular  bu bütünleşme akımını tetikleyen etkenlere dikkat çekiyor. Dijital medya, içerik üretimi ve teknolojinin birleşmede oynadığı rol ise bu etkenlerden en önemlisi… Sosyal medya ve dijital teknolojiler, pazarlama ve iletişim arasındaki sınırları ortadan kaldırırken, bu yeni yapılanma, veriye dayalı medya ortamının taleplerini karşılama konusunda daha başarılı oluyor. Marka ve İtibarın Bölünmezliği Pazarlama ve iletişimdeki bu bütünleşmenin ardındaki diğer etken ise; marka ve kurumsal itibarın birbirinden ayrılamaz olması. Weber Shandwick Kıdemli İtibar Stratejisti, Leslie Gaines Ross, “Bilginin online olarak anlık erişiminden dolayı şirketler marka itibarına yatırım yapmak kadar kurumsal itibara da yatırım yapmanın değerini görüyor. Söz konusu pazarlama iletişimi olduğunda liderler; iletişimciler ve pazarlamacıların bir araya gelmesini stratejik bir ihtiyaç olarak görüyor.” Başarılı birleşme için 6 adım Weber Shandwick’in “İletişim ve Pazarlama Bütünleşmesi” araştırması, deneyimlerini paylaşan, pazarlama ve iletişim direktörlerinin çıkardıkları derslerden elde edilen başarılı bir birleştirme rehberi sunuyor.  
  1. Birleşmeyi stratejik avantaj sağlamak için ele alın – Pazarlama ve iletişim direktörleri, itibar kazanımı kadar pazarda yeniden konumlandırmayı kapsayan girişimler için bütünleştirmeyi paha biçilemez buluyor.
  2. Ortak bir vizyon ve misyon ile başlayın – Marka kimliğinizin bir tanımını yapın ve bütünleşen yeni departmanı, bu tek kurumsal ve marka misyonu etrafında düzenleyin. Şirketin misyonuna ulaşmak için değişimin mantığını açıkça ifade edin ve bütünleşme için ikna edici gerekçenizi anlatın.
  3. Derinlemesine yaygınlaştırın – Birlikte neler başarabileceğinizi ve yeni fonksiyonlarınızın nasıl işleyeceğini şirket içi paydaşlarınızla paylaşarak birleştirilen misyonu tanıtın. Özellikle iç birim yöneticilerinin, müşterilerin ve son tüketicinin başlıca ihtiyaç ve isteklerini keşfedin.
  4. Bütünleştirmeyi Yönetin – Uzak coğrafyalarda ve iş birimlerinde geniş organizasyonların yönetilmesi için genellikle güçlü bir koordinasyon gerekir. Şirketteki farklı bölümlerin liderlerine danışmanlık yapan grupların birleştirilmesi, öncelikleri belirlemeye yardımcı olur.
  5. Çabuk ama planlı hareket edin – İçgüdülerinize güvenin ve birleşmeyle oluşturulan yeni birimin sorunsuzca yürütülmesini sağlayacak aksiyonları hızlandırın.
  6. Başarılarınızı erkenden ve sık sık kutlayın – Sonuçları ilk fırsatta sergileyerek bütünleşmenin faydalarını şirket içinde kutlayın. Daha da önemlisi şirket içinde destek toplamak için bu değerleri sürekli olarak yöneticilerinizle paylaşın.
Araştırma gösteriyor ki; iletişim ve pazarlamayı birleştirmeye karar verirken hesaba katılması gereken birçok etken bulunuyor. Ancak süreci başından sonuna kadar yaşayan pazarlama ve iletişim direktörleri, medya ortamındaki değişimlerin bu iki görev arasındaki uyumu yeniden değerlendirmesi konusunda hemfikir.

Kredi Kayıt Bürosu, finans CIO’larını buluşturdu

0
Kredi Kayıt Bürosu (KKB),  finans sektöründe teknolojinin yönünü belirleyecek  bir platform oluşturmak üzere sektör CIO’ları için ‘Tekno Füzyon’ adlı özel bir etkinlik  düzenledi. Kredi Kayıt Bürosu Merkezi’nde  gerçekleşen ve  IDC  Türkiye Başkanı Nevin Çizmecioğulları’nın konuşmacı olarak yer aldığı etkinliğe sektörden Bilgi Teknolojilerine yön veren bir çok üst düzey yönetici katıldı. Etkinliğin başlığı olan ‘Tekno Füzyon’un etkinlik hedefini birebir yansıttığını belirten Kredi Kayıt  Bürosu CIO’su Abdullah Bilgin, “Füzyonun anlamı bir çok elementin bir araya gelip, reaksiyonla kendilerinden daha ağır bir element ortaya çıkarması, bu isim de bankaların BT yönetimlerinin de teknoloji anlamında sinerji yaratarak böyle bir füzyon yaratabileceği mesajı veriyor” diye konuştu. Katılımcılarının araştırma sonuçları ile teknolojide dünya gündemi hakkında geniş bilgi aldığı ve tekno füzyon oluşmasına katkı sağlanan etkinlikte “Dünyada büyük teknoloji kurumlarının yönetimlerinin izledikleri son eğilimler ve bunların olumlu/olumsuz etkileri”, “Türkiye’nin dünyadaki bu eğilimlere  ilgisi, algısı ve bu gelişmeler doğrultusundaki hareket planları”, “Türkiye’de (en azından özel sektörde) teknolojik stratejileri belirlemek ve yönlendirmek için neler yapılabilir” konuları tartışıldı. Bu doğrultuda en fazla üzerinde durulan konulardan bir tanesi bankaların rekabeti engellemeyecek bilgi teknolojileri altyapılarının konsolide edilerek tüm sektörce paylaşılabilir hale gelmesi için ortak hareket etme kararı oldu.  Bilgin, üye bankaların da önerileri doğrultusunda paylaşılabilecek birçok potansiyel alanların ortaya çıktığını, banka BT temsilcilerinden oluşturulacak çalışma grupları ile bu potansiyel projelerin önceliklendirileceğini belirtti. Bulut bazlı uygulama paylaşım platformları oluşturulması, ortak kullanılan ağ bağlantıların konsolidasyonun, kapalı-devre bulut hizmeti ile kritik verilerin kontrollü olarak tüm finans kurumlarınca paylaşılmasının gerek maliyetlerin düşürülmesi, gerekse de siber güvenliğin arttırılması anlamında önemli katkıları olacağını belirten Bilgin,  Teknolojiye yatırım yapan en büyük kurumlar olarak bankaların bu alanlardan elde edeceği faydaların hem kurumların kendilerine hem de milli gelire önemli bir katkı sağlayacağını belirtti. Etkinliğin CIO Klüp mantığında periyodik olarak devam etmesinin hedeflendiği, bunun sektörde  teknolojinin yönünün belirlenmesinde, ortak projeler geliştirebilmek için bankalar BT yöneticileri arasında iletişiminin arttırılmasında önemli katkı sağlayacağı belirtildi.

Büyük veri küçük işletmeleri etkiliyor

0
Verinin, bulut bilişim ve diğer yenilikçi teknolojilerle kapsamının genişlemesi işletmeleri de önemli ölçüde etkiliyor. İşletmelerin günlük operasyonları da gelişmelerden etkileniyor. Verinin, hizmet kalitesinin daha da artırılması, risk analizi gibi başlıklarda daha geniş ölçüde kullanımı mümkün hale geliyor. Mobil teknolojiler ile sosyal uygulamalar, geleneksel iş anlayışının köklü değişiminin ötesinde bunlara yeni iş alanlarının da eklenebilmesini mümkün kılıyor. Sağlıktan iş süreçlerinin kontrolüne kadar bir dizi yenilik, iş ve pratik hayata kolaylıklar getiriyor. İşletmelere olduğu kadar yaşantımıza da kolaylık getiren yeniliklerden bir kaçı; Geliştirilen kablosuz bir steteskopla doktorların gerçek zamanlı muayene yapabilmesi mümkün hale geliyor. Böylelikle hem doktor hem de hastası zaman kazanmış oluyor, hem de geleneksel yöntemlerle oluşması muhtemel enfeksiyon riski ortadan kaldırılıyor. CleveMed tarafından geliştirilen bir test sistemiyle uyku apnesi olarak tanımlanan rahatsızlığın uzaktan tespit edilmesi ve dolayısıyla tedavisi mümkün hale geliyor. Uygulama aracılığıyla hasta kendi evinde istirahat ederken tüm veriler bir ağ aracılığyla doktorunun muayenehanesine ulaşıyor. Bir diğer teknolojiyse, işletmelere akıllı şehir konsepti ekseninde çalışma ortamlarını etkili bir biçimde kontrol edebilme imkanını veren Intwine Connect. Platform, enerji yönetiminden içerideki havanın kaitesine kadar bir çok parametreyi bunları verimli kılacak şekilde ayarlıyor. Günümüzde, işletmelerin başarı sağlayabilmelerinde büyük veriyi nasıl değerlendirdiklerinin önemli bir rol oynadığına dikkat çeken gözlemciler, büyüklüğü ve iş hacminden bağımsız olarak tüm işletmelerin veri ile bu eksende geliştirilen uygulamaları bünyelerine adapte etmelerinin kaçınılmaz olduğu değerlendirmesini yapıyor. SMB Group tarafından bir süre önce paylaşılan bir analizde, küçük boy işletmelerin ancak yüzde 18’inin, orta boy işletmelerin ise yüzde 57’sinin iş zekası ve analizi çözümlerini kullandıkları belirtiliyor. Özellikle, sağlık, perakende gibi müşterilerle birebir temasın olduğu alanlarda yakın bir gelecekte çok daha farklı bir etkileşim kültürünün gelişimine hepbirlikte tanıklık edeceğimizi söyleyebiliriz.

Bloggera fazla göründün cezası

0
Arama motorunda üst sırada yer almak, blog yazarlarının en çok arzuladıkları şeylerden biridir. Ancak bu, kimi zaman akla gelmeyecek sorunlara da yol açabiliyor. Bugünlerde Fransa’da olduğu gibi. Fransa’da bir hakim, bir blog değerlendirme yazısının Google arama sonuçlarında “çok üst sıralarda” yer aldığı gerekçesiyle blog sahibini tazminat ödemeye mahkum etti. Evet, yanlış okumadınız. Leschroniquesculturelles isimli blogda yer verilen bir yazının restoran sahibinin rekabet şansını azalttığı iddiasıyla açılan dava öngörülemeyen bir şekilde sonuçlandı. Mahkeme dosyalarına göre, Google’ın arama sonuçlarında dördüncü sırada indekslediği blog yazısında bir restoranın tanıtımı, daha doğrusu değerlendirmesi yapılıyor. Blogger Caroline Doudet, yazısında restoranın düşük hizmet kalitesinden ve gördüğü ilgisizlikten bahsediyor. İşletmesine ilişkin değerlendirmenin arama sonuçlarında hayli yüksek bir blogda yer aldığını gören restoran sahibi durumu yargıya intikal ettiriyor. Davayı inceleyen hakim, 3 bin takipçisi olan blogun rekabeti kaydadeğer ölçüde etkileyebileceğine hükmediyor. Alınan kararın yeni bir suç tanımı getirdiğine dikkat çeken gözlemciler, bunun benzeri diğer davalara emsal teşkil edebileceğini belirtiyor. Bu ise, bireylerin görüşlerini özgürce paylaşmalarının bir sonucu olan blogların yeniden tanımlanması gibi bir durumu beraberinde getirebileceği düşüncesini akıllara getiriyor. Cezası ağır oldu Gelelim hakimin bloggera verdiği cezalara. Hakim, ilk etapta blogger Doudet’ten ilgili yazının başlığını değiştirmesini talep ederken, yazının restorana maddi kayıplar yaşattığı gerekçesiyle de 2000 Dolar tazminat ödemesine karar verdi. Blogger, davanın akabinde yazısını internet ortamından kaldırdı. Restoran sahibinin, tüm bu yaşananlara karşın sorulara herhangi bir cevap vermemesi dikkati çekiyor. Bu olayın, “reklamın iyisi kötüsü olmaz” deyişine güzel bir örnek teşkil ettiğini söylemek sanırız yanlış olmaz.

E-vicdanlara teslim hayatlar

0
Cep telefonumu tasarlayan mühendisler alarmını sempatik hale getirmek için ellerinden geleni yapmış ama nafile. En az yatmak kadar kalkmayı da sevmeyen zihnim parmağımı otomatik olarak o mucize düğmeye değdiriyor. Tek dokunuşla hayata eklenen 10 dakikalık ekstra uyku kredisi! Huzurdan çok tavşan uykusu tedirginliğinde geçen o sayılı dakikalarının en tatlı anında alarm yeniden çalmaya başlıyor. İkinci 10 dakikalık tura niyetlenmişken Google Now ekranımda beni uyarıyor: randevuna yetişmek için yola şimdi çıkmalısın! İşte şimdi her şey değişti. Ajandama birkaç gün önce girdiğim toplantımdan Google -doğal olarak- haberdar. Saatin şu an kaç olduğundan, o an nerede bulunduğumdan ve toplantımın yerinden de. Ona kalan harita ve navigasyon uygulamasından kullanmam gereken rotaya ve o güzergah üstündeki güncel trafik bilgisine bakarak yola koyulmam için en uygun zamanı belirlemek. Eldeki bunca veriyle  çok zor olmamalı. Bir avuç bilgiyi elindeki uygulama ve hizmetlerle birleştiren bu ve benzeri yapılar (kimi zaman varlıklarını bile hissettirmeden) hayatımızın pek çok alanını yönetiyor. Örneğin çoğumuzun zamandan haberdar olabilmek ardına kerteriz aldığı elektronik cihazlarımızın üstündeki saatler zaman bilgisini merkezi sunuculardan çekiyor. Cep telefonlarımız bu bilgiyi operatörümüzün sisteminden alıyor. Olası bir hedefli virüsün zaman sunucularının ayarını değiştirebildiğinde olacakları hayal etmeye çalışın (oysa her gün hayatımızdan birkaç dakika çalan gizemli bir siber örgüt kulağa gayet heyecan verici geliyor). Yani cihazlarımızın gösterdiği zamanın gerçekle ne kadar bağdaştığını asla bilemeyeceğiz. İstanbul araç trafiğini düşünün. Her gün yüz binlerce araç yol tercihini şehrin akıllı elektronik tabelalarına yansıtılan merkezi trafik bilgisine dayanarak  yapıyor. Fakat o tabelaların dürüstlüğüne kim kefil? Bize sıkışık olduğu söylenen  yolların gerçekten yoğun olduğuna dair en ufak bir kanıtımız var mı? Çoğu zaman yok. Yolda hangi süratle ilerleyeceğimizi dahi elektronik tabelalar söylüyor. İstismara alabildiğine açık bir düzende kendimizi makinelerin, sensörlerin, algoritmaların vicdanına emanet etmiş durumdayız. Sosyal medya paylaşımlarını takip ederek semantik analiz yapan sistemler kullanıcıların ruh hallerini dahi algılayabiliyor. Dahası bu tahliler kendi yönettikleri sistemleri şekillendiriyor. Bir devlet başkanının ele geçirilmiş Twitter hesabında sadece bir prestij kaybı anlamına gelmiyor. Bu hesaplardan yapılan sahte / provokatif paylaşımlar otomasyon temelli karar veren mekanizmaları alt-üst edebiliyor. Örneğin Barack Obama’nın İsrail’i sert dille kınayan bir Twitter mesajının ardından yönettiği fondaki Amerikan dolarlarını satmaya, belirli şirketlerin hisse senetlerini elden çıkartmaya başlayacak pek çok yatırım yazılımı şu an görev başında. İrili ufaklı örnekleri uzatıp gitmek mümkün. Sonuçta internet of things / şeylerin interneti (ya da Cisco’nun tercih ettiği şekliyle ‘her şeyin interneti‘) diye adlandırılan yapı bugünden hayatımızın pek çok alanında bize hem hizmet hem de şekil veriyor. Bilişim sektörünün iş zekası, sürdürülebilirlik, kesintisiz hizmet, veri güvenliği gibi sıkça kullandığı kavramlara bir de bu gözle bakmakta fayda var. Bu sistemde yuvasına oturmayan, harekete katılmayan çarklara ne müşterinin ne iş ortağının tahammülü var.

Organizasyonların yüzde 96’sının güvenlik açığı var

2
Analizler, organizasyonların halen büyük ölçüde güvenlik zaaflarının olduğunu ortaya koyuyor. Verilere göre güvenlik riski atlatan organizasyonların oranı yüzde 96 seviyesine ulaşıyor. Bu ise kritik eşiğin aşıldığını gösteriyor. Müşterilerine ağ erişim kontrol çözümleri sunan ForeScout‘un açıkladığı rapor, işletmelerin bilgi teknolojileri ekseninde ne denli kırılgan olduklarını göz önüne seriyor. Raporun en dikkat çekici noktasını BT  kuruluşlarının sadece yüzde 33’ünün yakın bir gelecekte altyapılarını tam anlamıyla güvenlik altına alabileceklerini belirtiyor olmaları oluşturuyor. Operasyonların giderek daha da karmaşık bir hal alması, buna karşılık tehditlerin çok daha geniş bir alana yayılmış olmaları organizasyonların bunlara karşı etkili önlemler alma konusunda bir hayli zorluyor. Rapora göre, organizasyonların yüzde 43’ü tehditlerden korunma ve bunların tespiti gibi konularda sorun yaşıyor. Rapora yansıyan bazı geri bildirimlere göre tehditleri belirlemek 2 yıl öncesine göre daha zor. Geneline bakıldığında, geçtiğimiz 1 yıllık süreçte, her 6 organizasyondan birinin ortalama 5 güvenlik tehdidiyle karşılaştığı rapora yansıyor. Bu organizasyonların önemli bir bölümü BT alanında altyapılarına güvendiklerini beyan etse de yapılan yatırımlar gerekliliklerin oldukça gerisinde değerlendiriliyor. Güvenlik sorunlarının tespit ve değerlendirilmelerinin uzun vadeli emek gerektirmesi, organizasyonların, durumun vehametini kavrayamamalarına gerekçe gösteriliyor. Raporda öne çıkanlar; .En fazla maruz kalınan güvenlik zaafiyeti olayları arasında phishing saldırılarına maruz kalma, kurumsal ağ üzerinde kişisel cihazların kullanılmaya devam edilmesi, .En fazla raporlanan saldırılar, doğrudan kötücül yazılımlar aracılığıyla gerçekleşiyor, .Sanallaştırma ve veri tabanı güvenliklerinin yeterince sağlanamaması, .Adları en çok telaffuz edilen 5 güvenlik teknolojisi: firewall, antivirüs, ağ erişim kontrol birimi (network access control), mobil cihaz yönetimi ve ileri tehdit belirleme (advanced threat detection) şeklinde sıralanıyor. Rapora göre, veri sızıntısı endişesinin en fazla hissedildiği alan sağlık olurken, phishing saldırılarına en fazla hedef olan kuruluşların başında finans ve bankacılık kuruluşları geliyor. Teknolojinin kontrol edilmesi ve uygulamaların uçtan uca tüm altyapıya entegrasyonunda en başarılı sektörün bankacılık olması dikkati çekiyor.

Herkesin söyleyecekleri var

0
Amerikan kamuoyu, bir süreden beri sesini kamu otoritelerine duyurmak için yoğun çaba sarf ediyor. İnternet trafiğinin yoğunlaşmasına neden olan konu yine internet. Amerikalı vatandaşlar, ülkelerinde Ağ Tarafsızlığı kurallarının belirlenmesi konusunda ulusal telekomünikasyon düzenleyici kuruluşu FCC’nin çalışmasına katılmak isteyince kuruluşun web sitesi kilitlendi. FCC, bunun üzerine Cuma gününe kadar tanıdığı süreyi 2 ay kadar daha uzattı. İnternet Tarafsızlığı olarak da bilinen kavram, internet servis sağlayıcıları veya devletin internet üzerindeki verilere eşit davranması ilkesine dayanıyor. Bir başka ifadeyle, internet üzerindeki hiçbir verinin, kullanıcının, içeriğin, sitenin, uygulamanın, platformun özel olarak bir politikayla, kanunla, kuralla kontrol edilmemesi ilkesine dayanıyor. Dolayısıyla, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelen internet ülkenin en sıcak konularından biri oluyor. Amerikalıları, görüşlerini paylaşmada bu denli istekli olmaya iten nedenler arasında Federal Temyiz Mahkemesi‘nin bir süre önce almış olduğu, FCC’nin bu konuda herhangi bir yaptırım yetkisinin olmadığı yönündeki kararı etken gösteriliyor. Bu kararla örneğin bir servis sağlayıcının bir web sitesi lehine internet trafiğinde iltimas sağlamasının önü açılıyor. Aralarında Google, Netflix ve Amazon‘un da olduğu bir grup internet şirketi, hafta başında FCC’ye başvurarak internetin açık bir ortam olarak korunması hususunda talepte bulunmuştu. Grubun ortaklaşa kaleme aldığı başvuruda internetin, genişbant servis sağlayıcılar tarafından kablo tv hizmetine dönüştürülmek istendiği eleştirisi yer almıştı.

Google hackerlara karşı elit ekip oluşturuyor

2
Arama motoru Google, kullanıcıların başını ağrıtan hackerlara karşı mücadele edecek özel bir ekip kuruyor. Elite ekibin, hackerların yanı sıra son zamanlarda adını sıklıkla duyuran Amerikan ulusal istihbarat örgütlerine karşı da görev yapacağı belirtiliyor. Blog yazısıyla kamuoyuna açıklama yapan Google güvenlik mühendisi Chris Evans, Project Zero olarak adlandırılan ekibin geniş ölçüde kullanılan yazılımlardaki açıkları bulacağını ve bunların üreticilere bildirileceğini, sonrasındaysa geliştiricilerin bu açıkları yamayacaklarını ifade etti. Paylaşılan bilgilere göre, 10 tam zamanlı araştırmacı internetteki kötücül yazılım, açık ve virüsleri araştıracak. Takımda yer alan isimler arasında iPhone ve Sony Playstation 3’ü hack eden George Hotz da bulunuyor. Bunun yanı sıra Google, uyguladığı ödül sistemiyle kendi yazılımlarında herhangi bir açığı tespit eden kişiye 20 bin dolara kadar para ödülü vermeyi taahhüt ediyor. NSA’in, tüm dünyada kaygılara neden olan Heartbleed güvenlik açığını iki yıldır bilmesine rağmen suskun kaldığı, bunun, istihbarat örgütünün açığı bilgi toplamak amacıyla kullanmasından kaynaklandığı iddia edilmişti. İnternet ve yazılım güvenliği şirketleri başta olmak üzere kuruluşların daha güvenli bir webin sağlanması amacıyla girişimlerinin olduğunu biliyoruz. Her ne kadar okyanusta damla misali bir etkiye sahip olsa bu girişimler caydırıcılığın ötesinde kullanıcılara güven kazandırıyor. Dünyanın, en güçlü şirketlerinden biri sayılan Google’ın sırf bu amaçla bir ekip oluşturması kötü çevrelere verilecek anlamlı bir mesaj olarak değerlendirilmeli.

Devlet internetle kamuoyunu yönlendirebilir mi?

0
Soru hayli keskin ve bir o kadar da düşündürücü. İşin ilginç tarafı, bunun ihtimal olasılığının bir hayli yüksek olmasında. Günümüzün en etkin kitle iletişim mecrası haline gelen internetin artık casusların, hackerların cirit attıkları bir yer olduğu herkes tarafından biliniyor. Devletler, burayı kullanarak kamuoylarını daha etkili bir şekilde yönlendirebilir ve hatta bir kamuoyu araştırmasından istedikleri bir sonucu çıkartabilirler. Bu durumun ortaya çıkartılmasındaki en önemli isim hiç kuşkusuz son dönemlerde dünyanın adından en çok söz ettiren kişilerden biri olan eski Amerikalı istihbaratçı Edward Snowden. Halen, Rusya’da geçici sığınma altında yaşayan Snowden’in ifşa ettiği dokümanlarda, devletin gizli propaganda eylemlerinde kullanabileceği hacking tekniklerinden bahsediliyor. Snowden’in, online yayın The Intercept ile paylaştığı dokümanlara göre, devlet, gizli servis aracılığıyla kamuoyunu dezenformasyon bombardımanına tutabilecek hacking yetkinliğine sahip. Bu, devleti yöneten kişilerin herhangi bir iz bırakmadan, kolaylıkla dezenformasyon yani yanlış bilgilendirme yapabilecekleri ve dolayısıyla kamuoylarını kolaylıkla, istedikleri yönde yönlendirebilecekleri anlamına geliyor. Anlaşıldığı kadarıyla, Snowden’in, sözünü ettiği hacking tekniğini şu an için İngiliz Ulusal Güvenlik Kuruluşu GCHQ kullanıyor. GCHQ istihbarat elemanlarının, bilinen yetkinlikleri arasında, hedef bilgisayarları kullanılamaz hale getirmek, hedef bilgisayarlardaki dosyaları kullanıcı erişimine kapatmak, kullanıcı bilgisi dışında hesabı aracılığıyla e-posta göndermek ve web sitelerini DDoS saldırılarıyla erişilemez hale getirmek gibi farklı hacking teknikleri bulunuyor. Snowden’in paylaşımlarının ardından bir açıklama yapmak durumunda kalan GCHQ, kurumun, yönerge ve uygulamalarının insan hakları ve Avrupa Konvansiyonu ile uyumlu olduğunu duyurdu. Ancak, Amerikan istihbarat örgütleri başta olmak üzere özellikle son yıllarda ayyuka çıkan kimi gizli devlet uygulamaları, kamuoyunu yatıştırmaya dönük açıklamalara daha mesafeli yaklaşıma yol açıyor.

PC dünyası için zor günler bitiyor mu?

0
Mikroçip üreticisi Intel, bilgisayar dünyasına ümit veren sonuçlar açıkladı. Rakamlar, mobil ürünlere yönelimin ardından bilgisayar dünyasında esmeye başlayan kara bulutların dağılmaya başladığını gösteriyor. Dünyanın, en büyük yarı iletken üreticisi Intel, kişisel bilgisayarlar ve sunucu pazarına en fazla tedarik sağlayan şirket oldu. Ancak şirket, mobil telefon ve tablet gibi cihazların popülarite kazanmasıyla birlikte üretimini önemli ölçüde düşürmek zorunda kaldı. Bu durum, uzunca bir süre şirketin cirolarına negatif yansıdı. Intel, dün yaptığı açıklamayla ürün gamında gerçekleştirdiği revizyonun bilançolarına yansımaya başladığını duyurdu. Buna göre şirketin net geliri son çeyrek verilerine göre yüzde 40 artarak 2.8 milyar dolara ulaştı. Bu, bir önceki çeyrek gelirine göre 2 milyar dolarlık bir artışı ifade ediyor. Gelişmeyi değerlendiren Intel CEO’su Brian Krzanich, şirket ürünlerinin artan oranda kişiselleştiğini ve daha mobil ve internet erişimli bir karakteristik kazandığını ifade etti. Intel’in, gelir sağlamayan iş alanına girmek istemediğinin altını çizen Krzanich, şirketlerin yeni bilgisayarlara olan taleplerinin pazardaki iyileşmeye yön verdiğini belirtti. Bilgi teknolojileri araştırma ve danışmanlık şirketi Gartner, geçtiğimiz hafta paylaştığı raporda, sekiz çeyrek döneminin ardından ilk kez dünya genelinde bilgisayar sevkiyatının yüzde 0.1 nisbetinde artış gösterdiğini duyurmuştu. Bir taraftan dünyanın çeşitli bölgelerinde devam etmekte olan savaş iklimi ve beraberinde getirdiği finansal kırılganlıkların ardından teknoloji dünyasından gelen bu haber bir çoğumuz için yeni bir umut ışığı doğuruyor.

Bir bitcoine satılık CNET veri tabanı

0
Amerikan teknoloji portalı CNET, Rus eylemciler tarafından hack edildi. Yapılan ilk açıklamalara göre hackerlar, site üyesi 1 milyondan fazla kullanıcının şifre ve e-posta bilgilerini ele geçirdi. CNET, saldırıya ilişkin yaptığı haberinde, W0rm adını veren hacker grubundan bir temsilcinin kendilerine kullanıcı şifrelerini kırdıklarını ifade ettiklerini duyurdu. W0rm’un, Twitter üzerinden gerçekleştirdiği paylaşıma göre eylemciler CNET altyapısına popüler bir programlama aracı olarak bilinen Symfony PHP framework üzerindeki bir güvenlik açığını kullanarak ulaştı. CNET’in sahibi CBS’den yapılan açıklamada ise, bir kaç sunucuya izinsiz erişimin bir kaç gün önce tespit edildiği ve sorunun çözüldüğü ifade edildi. Açıklamalara göre Rus hacker grubu, CNET veri tabanını dijital para birimi olarak bilinen 1 Bitcoine yani 622 dolar karşılığında satıyor. CNET yetkilileri, grubun para sağlamaktan çok kamuoyu ilgisini çekmek istediğini ifade ediyor. Geçtiğimiz yıl, aralarında BBC ve Adobe’un da olduğu çok sayıda websitesini hack eden W0rm, internet güvenliğinin iyileştirilmesini eylemlerine gerekçe olarak gösteriyor. Grubun, twitter aracılığıyla CNET’e gönderdiği bir mesajda dijital güvenliğin, telif haklarının korunmasından çok daha önemli olduğunu paylaşması dikkat çekiyor. CNET’in, Haziran ayı ComScore verilerine göre sadece ABD’de 27 milyonu aşkın tekil ziyaretçisi bulunuyor.

Akıllı cihazı elden çıkartırken dikkat edilmesi gerekenler

0
Akıllı telefon, tablet pc ve bilgisayar; çok sayıda üretici arasında yaşanan kıyasıya rekabet donanım fiyatlarını göreli bir şekilde aşağıya çekiyor. Bu, doğal olarak kullanıcıların sahip oldukları ürünleri yenileriyle değiştirebilmelerini kolaylaştırıyor. Kimilerine göre daha önce ortalama 1.5 yıl süren cihaz sahip olma süresi bugünlerde 8 aya ve hatta daha kısa sürelere gerilemiş durumda. Ancak, cihazımızı ikinci el pazarda satışa koymadan önce dikkat etmemiz gerekenler var. Bir elektronik güvenlik firmasının geçtiğimiz günlerde kamuoyu bilgsine sunduğu bir araştırma, kullanıcıların farkında olmadan bilgilerini satışa çıkarttıkları cihaz üzerinde bırakabildiklerini ortaya koyuyor. Avast, yayımladığı raporda  10 binlerce Amerikalının benzer dikkatsizlikler dolaysıyla ciddi risklerle karşı karşıya olduğunu blogunda paylaştı. Analizlere göre, her gün 80 bine yakın Amerikalı akıllı telefonlarını eBay gibi platformlar kanalıyla satışa koyuyor. Kullanıcıların önemli bir bölümü cihazları üzerindeki bilgileri siliyor ya da sildiğini zannediyor. Ancak, bu cihazlardaki veriler olması gerektiği gibi silinmemiş ise internette ücretsiz sunulan kurtarma yazılımlarıyla geri kazanılabiliyor. Bu, özel hayatın gizliliğine yeni bir tehdit olarak değerlendiriliyor. Bir önceki kullanıcının sakladığı bilgilerin cihazın yeni sahibinin ilgisini çekmeyeceği düşüncesinin gerçeği yansıtmadığını değerlendiren güvenlik uzmanları, her ihtimale karşı satışa konulan cihazların tüm kişisel bilgilerden arındırılarak teslim edilmesigerektiğini ifade ediyor. Peki ne yapmalı? İşletim sistemlerinden bağımsız olarak tüm cihazların üzerlerindeki bilgi, doküman ve görsellerin, tanımlanan yönlendirmeler takip edilerek geri kazanılamayacak bir biçimde silinmesi gerekiyor. Akıllı telefonunu dönüştürmek isteyenlerin izlemeleri gereken kurallardan birkaçı; .SIM kartınızı cihazdan çıkartın. Zira, telefon ajandanızın yanı sıra çekmiş olduğunuz fotoğraf gibi diğer bilgiler de katta depolanabiliyor, .Cihazınızda hafıza kartı gibi verileri depoladığınız bir eklenti varsa, bunu almayı unutmayın, .Cihazınızdaki verileri silin ve fabrika ayarlarına geri dönüş (Factory Reset) seçeneğini kullanın, .Gözlemciler, verileri kriptolamanın da istenmeyen kişilere ulaşmalarının engellenmesinde etkili bir çözüm olduğunu dile getiriyor. Benzer durum, tablet pc ve diğer bilgisayarlar için de geçerli. Dolayısıyla, cihazların içlerindeki verilerin bir başka yere taşınması ve ardından geri kazanılamayacak şekilde silinmesi gerekiyor. Bunların dışında, satışa çıkarttığınız cihaz içeriklere erişimde kullanılan iTunes benzeri platformlara ekliyse cihazın bu hesaptan çıkartılması gerekiyor. Magnetic hard drive kullanan donanım sahiplerinin, bunları elden çıkartırken bir kat daha fazla dikkatli olmalarında fayda var. Zira, yeni kullanıcı farklı bir işletim sistemi yüklese bile diskteki her bölüm silinmiyor ve dolayısıyla eski veriler bir şekilde geri kazanılabiliyor. Uzmanlar, popülaritesi her gün biraz daha artan oyun konsollarını da bu işlemlerin dışında tutmamak gerektiğine ve üzerlerindeki kişisel verilerin yönergeler çerçevesinde silinmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Üst yönetim dijital tehditlerden bihaber

0
Mikro ödemelerle birlikte elektronik ödeme (e-ödeme) hacmi katlanarak artıyor. Bu, son yıllarda hackerların göz diktikleri başlıca alanlardan biri haline geldi. Geçtiğimiz yıl tatil sezonunda ABD’nin önde gelen perakende zincirlerine yönelik haklama eylemleri hafızalardaki tazeliğini koruyor. Veri güvenliğini koruyan güncel yasal düzenlemelerin hazırlanmasının zaman alacağını öngören işletmeler, kapsamlı çözüm bulmak amacıyla harekete geçiyor. Online güvenlik, son yıllarda en sıklıkla okuduğumuz konu başlıkları arasında üst sıralarda yer alıyor. Bankacılık, finans, satış ve pazarlama şirketlerine ait web siteleri kullanıcılarıyla birlikte doğrudan hackerların hedefi haline geliyor. Benzer saldırılar dolayısıyla perakende zinciri Target örneğinde olduğu gibi kimi zaman üst düzey yöneticiler istifa etmek zorunda kalırken kimilerindeyse yüklü tazminatların ödenmesi gündeme gelebiliyor. BT yöneticileri, pahalı veri güvenlik sistemlerini kurumlarına entegre etmede üst yönetimin desteğini alamamaktan şikayet ediyor. Tam da bu noktada geçtiğimiz günlerde Guardian’ın organize ettiği bir toplantıyla konu ele alındı. Symantec ve Fujitsu’nun, destek verdikleri etkinlikle BT yöneticilerinin üst yönetimi nasıl ikna edebileceklerine dair ipuçları verildi. Bu çerçevede, veri korumada BT ve BT güvenliği yöneticilerinin aralarında nasıl daha etkili bir sinerji oluşturabilecekleri gibi konular masaya yatırıldı. Yapılan görüş alışverişinden çıkan sonuçlar arasında, işletmelerin, altyapı güvenliğinin sağlanması için karmaşık çözümler aramak yerine örneğin, çalışanların kırılması daha zor şifreler kullanması gibi çok daha temel konu ve çözümlere odaklanmalarının gerekliliği ve gizli kurumsal bilgilere erişme yetkisi olan çalışanların daha özenle seçilmesi gibi öneriler yer alıyor. Güvenlik uzmanlarının, caydırıcılığı sağlayacak ek güvenlik tedbirleri almanın gerekliliğine vurgu yapmakla birlikte tüm bunların olası saldırıları engellemeyeceğini ifade etmeleri dikkati çekiyor. Uzmanlar, şirketlerin bu tür saldırılarla baş edebilmek için ne gibi bir aksiyon planına sahip olduklarının daha bir önem kazandığını vurguluyor. Uzmanlara göre, sanal tehditlerle mücadelede başarılı olmak için öncelikle saldırılara karşı korunmasız olunduğunun kabul edilmesi gerekiyor. İngiliz siber suçla mücadele birimi yetkilisi Charlie McMurdie, saldırıların hedefi olan kimi şirketlerin, kabul etmek yerine isimlerinin kamuoyunda duyulmaması adına bunu görmezden gelmeyi tercih ettiklerini belirtiyor. Şirketlerde teknolojiye hükmeden isim CIO’ların gelecekteki rolü güncel tartışmaların odağındaki sorulardan bir diğeri. Bilişim teknolojilerinin günlük yaşamın bir parçası halini alması kimilerine göre teknolojiden sorumlu yönetici CIO’ların gerekliliğini daha sorgulanır hale getiriyor. Firmalara denetim, vergi ve danışmanlık hizmetleri sunan Grant Thornton tarafından hazırlanan bir rapora göre İngiltere’deki 350 büyük firmadan sadece altısının CIO’su yönetim kurulunda yer buluyor. Bu, kimilerince şirket üst yönetimlerinin teknolojiyi pek de önemsemediklerinin bariz bir göstergesi. BT ile BT güvenliği yöneticilerinin iş süreçlerinde ve şirket politikalarında daha aktif rol üstlenmeleri sorunların çözümünde etkili olacağı değerlendiriliyor. Ancak, bunun nasıl gerçekleşmesi gerektiği hala cevap bekleyen sorular arasında değerlendiriliyor. Gözlemciler, BT yöneticilerinin salt teknoloji konusunda uzman kişiler olmaktan öte yönetsel becerilere sahip kişiler olmalarının daha büyük önem kazanacağı görüşünü dile getiriyor.