Crouching Yeti aktif ve hedefte Türkiye de var

0
Crouching Yeti halen aktif ve de kurban listesini genişletmek istiyor.Kaspersky Lab, şirketin Global Araştırma ve Analiz Ekibi (GReAT) tarafından yapılan, Crouching Yeti olarak bilinen siber casusluk kampanyasına ilişkin detayları açıkladı. Kökeni 2010 yılı sonlarına kadar uzanan ve bugün de kesinlikle hala hayatta olan kampanya her gün yeni kurbanlarını arıyor. Kaspersky Lab Baş Güvenlik Araştırmacısı Nicolas Brulez, bu tehditle ilgili şöyle konuştu: “Energetic Bear, Crowd Strike tarafından kendi terminolojilerine göre bu kampanyaya verilen ilk isim olmuştu. Crowd Strike bu kampanyanın Rus kökenli olduğuna inanıyor. Kaspersky Lab, hala mevcut tüm ipuçlarını araştırıyor; ancak şu anda her iki tarafta da güçlü bir sonuca ulaşılamadı. Ayrıca yaptığımız analizler, saldırganların küresel odağının elektrik üreticilerinden çok daha geniş olduğunu göstermekte. Bu verilere dayanarak, bu olguya yeni bir isim vermeye karar verdik: Bir ayıyı andıran ve gizemli bir kökene sahip bir Yeti.” Birçok farklı sektörü tehdit ediyor Energetic Bear/Crouching Yeti, çok sayıda gelişmiş sürekli tehdit (APT) kampanyasına dahil oldu. Kaspersky Lab’ın araştırmasına göre kurbanlarının, önceden düşünüldüğünden çok daha geniş bir aralıkta işletmeler olduğu görülüyor. Kurbanlar büyük oranda endüstriyel/makine, üretim, ilaç, inşaat, eğitim ve bilgi teknolojileri sektörlerinden. Bilinen kurbanların toplam sayısı dünya çapında 2.800’den fazla. Bunların arasında Kaspersky Lab araştırmacılarının tanımlamayı başardığı 101 organizasyon da bulunuyor. Bu kurban listesi, Crouching Yeti’nin stratejik hedeflere olan ilgisini ortaya koysa da aynı zamanda çok sayıda çok bilinmeyen diğer kurumlardaki bazı gruplarla da ilgilendiğini gösteriyor. Kaspersky Lab uzmanları, bu grupların ikincil kurbanlar olabileceğine, ancak yine de Crouching Yeti’yi yalnızca oldukça belirli bir alanda üst düzey hedefleri olan bir kampanya olarak değil, aynı zamanda farklı sektörlerde çıkarları olan geniş bir kampanya olara yeniden tanımlamanın mantıklı olabileceğine inanmakta. Saldırıya uğrayan kuruluşlar çoğunlukla Amerika Birleşik Devletleri, İspanya ve Japonya’da bulunurken, Almanya, Fransa, İtalya, Türkiye, İrlanda, Polonya ve Çin’de de kurbanlar oldu. Bilinen kurbanların niteliği göz önüne alındığında, saldırıların temel etkisinin ticari sırlar ve teknik bilgi gibi oldukça hassas bilgilerin ortaya çıkması olduğu görülmüş. Crouching Yeti’nin sofistike bir kampanya olduğunu söylemek zor. Örneğin, saldırganların günlük açıklardan yararlanan yazılımlar yerine İnternet üzerinde yaygın olarak bulunan açıklardan yararlanma amaçlı kodlar kullandıkları görülmüş. Yine de bu durum, kampanyanın birkaç yıl boyunca radar altında kalmasına engel olmamış.   640-640x320   Kökeni gizemli Kaspersky Lab araştırmacıları, bu kampanyanın arkasındaki suçluların ulusal kökenini işaret edebilecek bazı meta özellikler olduğunu gözlemlemiş. Özellikle, 154 adet dosyada zaman damgası analizi yapılmış ve örneklerin çoğunun 06:00 ve 16:00 UTC arasında derlendiği sonucuna varılmış. Bu da Doğu Avrupa’nın yanı sıra Avrupa’daki herhangi bir ülkeyi işaret edebilir. Uzmanlar ayrıca aktörün dilini de analiz etti. Analiz edilen kötü amaçlı yazılımda bulunan dizeler (anadili İngilizce olmayanlar tarafından yazılmış) İngilizce. Bu kampanyayı analiz etmiş birçok araştırmacının aksine Kaspersky Lab uzmanları, bu aktörün Rus kökenli olduğu gibi kesin bir sonuca ulaşamamış. Neredeyse 200 adet kötü niyetli ikili dosyanın ve ilgili operasyonel içeriğin tamamında, Kaspersky Lab’ın Red October, Miniduke, Cosmicduke, Snake ve TeamSpy araştırmaları sonucu belgelediği bulguların aksine, Kiril içeriğin (veya çevirisinin) eksikliği mevcuttur. Ayrıca, Fransızca ve İsveççe konuşulduğuna dair ipuçları da bulunmuş. Emniyet teşkilatı ve endüstri ortakları ile birlikte çalışan Kaspersky Lab uzmanları, bu kampanyayla ilgili araştırmalar yapmaya devam ediyor. Araştırmanın tam metnine Securelist.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Kimliğiniz tehlikede mi?

0
Symantec her ay düzenli olarak Güvenlik ve Tehdit Raporu yayınlıyor. Eğer güvenlik konularına önem veriyorsanız bu raporları düzenli olarak takip etmenizi tavsiye ediyoruz. Haziran ayının verilerine baktığımız zaman en yüksek seviyedeki haklamaların (hacking) kimlik hırsızlığı olduğunu görüyoruz. Rapora göre Mayıs ayından bu yana 147 milyondan fazla kimlik bilgisi dijital korsanların eline geçmiş durumda.

[slideshare id=36887812&doc=b-intelligencereport06-2014-140711151640-phpapp01&type=d]

Bu durum doğrudan bir tehdit oluşturuyor mu? Bu sorunun cevabını kesin şekilde vermek güç zira bu kimlik bilgileri için teker teker hedeflenmiş bir saldırı gerçekleştirilmediği sürece genel geçer oltalama (kandırma amaçlı gönderilen e-posta ve benzerleri.) saldırılarına maruz kalmaktan öte bir tehdit içermeyebilir. Ancak işletmeniz veya kendiniz için hedeflenmiş bir saldırı söz konusu ise bu dijital kimlik bilgilerinin içinde yer alması muhtemel size ait bilgilerin bir güvenlik zafiyeti oluşturacağını göz ardı edemeyiz. İşletmelerin ne yapması gerekiyor? İşletmeniz dahilinde, güvenlik açısından gelişmeleri takip etmek veya bu konuda bir danışmanlık alarak düzenli bilgilendirilmek sizin için artık kaçınılmaz bir durum. Öte yandan eyleme dönüştürülmeyen bilgilerin bir anlam ifade etmesi mümkün değil. Bu amaçla personelinize eğitim vererek bu tarz durumlarda neler yapılması gerektiğine dair bilgilendirmelisiniz.

Güvenlik duvarı 25 yaşında

0
25 yaşıma girdiğimde, hayatımda oldukça büyük bir dönüm noktası oluştu. 25 yaşında, gerçek bir yetişkin gibi hissettim: şimdi tamamen büyümüştüm. Ben, eğitimli, iş sahibi, deneyimli ve istikrarlıydım. Ancak geriye baktığımda, çocukluktan yetişkinliğe giden o yolculuk aslında 25 yaşımın üzerindeydi. Daha tam büyümemiştim: öğrenmem ve denemem gereken çok şey vardı Güvenlik duvarının ömrünü yaratıcı bir şekilde gösteren ve 25. yıldönümünü kutlayan Firewall Infographic’i açtığımda, kendi ilerlememi düşünüyorum. Teknoloji evrimine ilginç bir bakış çünkü bir noktada hepimiz geçilmez olduğunu düşünmüştük. Her yeni gelişme ile biz bunu başardığımızdan emindik. Ama orta yirmili yaşlarıma geri baktığımdaki hisse benzer şekilde, sadece 25 yıl boyunca işlev gösterdiği için güvenlik duvarının tam büyümüş olduğuna ikna değilim. Eğer Infographic’i taramak için ve güvenlik duvarının tarihini incelemek için bir dakikanızı ayırırsanız, onun giriş ve evriminin bazı güvenlik olayları ile örtüştüğünü fark edeceksiniz:
  • 1995: Microsoft Word aracılığıyla yayılan ilk WM / Konsept virüsü.
  • 2000: İlk keşfedilen denial-of-Service saldırısı
  • 2008: Conficker 9-15.000.000 Microsoft sistemlerini bozunca
Güvenlik duvarı büyük bir evrim geçirdi, ama gelişimi ve büyümesi gerçekten güvenlik ihlali keşfedilince oluştu. Bu olaylar güvenlik geliştiricileri tetikledi ve daha fazla ve daha gelişmiş güvenlik duvarı teknolojisi ile tepki göstermelerini sağladı. İşte bir enstantane:
  • 1998: Evasions araştırıldı
  • 2009: Yüksek kullanılabilirlik ve performans için yerel kümelenme (Native clustering) tanıtıldı
  • 2012: Bıçak teknolojisini eskiten etkin yazılım tanıtıldı.
history of the firewall infographic_FINAL   Güvenlik duvarının tam büyüdüğünü sanmasam da olgunlaşmamış olduğunu düşünüyor anlamına gelmez. Bu sadece kişisel keşif yolculuğuna çıkacak olan yeni neslin bir parçasıdır. Teknoloji dünyasında olanlar için, bu benzetmeler ile nereye gittiğimi bildiğinizden eminim. 2003 civarında başlayan ve Gartner tarafından başlatılan yeni nesil güvenlik duvarı tartışmaları başlatıldı. Bu güvenlik duvarı bağlamsal farkındalık yarattı: geleneksel güvenlik duvarı ve paket filtrelemenin ötesine giderek ve güçlü bir güvenlik unsuru ekleyerek derin inceleme yetenekleri ile daha sofistike tehditleri savuşturmak için yeteneğini göstermiştir. Güvenlik duvarı büyük dönüm noktasını kutlamak için hazır olduğu yıldan önce, McAfee bir sonraki nesil güvenlik duvarı geliştirme çabaları ile tamamen öndeydi. Uygulama kontrolü, saldırı önleme sistemi (IPS) ve kaçmasını önlemesi için entegre eden tek amacı çözüm olan güvenlik duvarıdır. Aslında, bizim kurumsal ölçekli güvenilirlik ve yönetilebilirlik kaçırma karşıtı güvenliğini birleştirmek için sadece yeni nesil güvenlik duvarı çözümüdür. Ayrıca, oldukça esnek: L2 güvenlik duvarı, IPS ve güvenlik duvarı / VPN yeni nesil güvenlik duvarı değiştirme yeteneğine sahip. Ayrıca, bütünsel güvenlik açısından, McAfee yolu yönetiyor. Biz gelişmiş bir SİEM işlevselliği ile McAfee Yeni Nesil Firewall ve EPolicy Orchestrator‘ı, Endpoint Security, Gelişmiş Tehdit Savunma, Global Threat Intelligence (GTI) ve Kurumsal Kimlik Doğrulama bağlamaktayız. Ağ güvenliğinin geleceği bütünsel bir sistem gerektiriyor. Bu sistem gittikçe büyüyen ve geleneksel savunmaları geçen tehditlerle mücadele edebilmeli. Yani, evet, güvenlik duvarı oldukça olgun ve ben “Şerefe ve Nice 25. Senelere Güvenlik Duvarı”  demek için çok heyecanlıyım. Ama açıkçası, ben önümüzdeki 25 yıl için ve McAfee’nin büyümesinde ve gelişiminde oynayacak olan parçasından daha heyecanlıyım.

Hepsiburada.com’da yeni isim

0
21 Temmuz tarihinden itibaren hepsiburada.com’da yeni görevine başlayan Bülent Başaran, profesyonel iş hayatına Toys R Us Satın Alma ve Lojistik Yöneticisi olarak adım attı. Başaran, ardından DESA, UNITIM, Shaya Mağazacılık firmalarında üst düzey görevler üstlendi. Son olarak 2009 yılından bu yana Tekin Acar Cosmetics Genel Müdürü olarak çalışan Başaran, bu dönemde şirketin dikkate değer büyüme ve gelişim gerçekleştirmesine öncülük etti.,
Hepsiburada.com Ticari Genel Müdürü Bülent Başaran
Hepsiburada.com Ticari Genel Müdürü Bülent Başaran
  Bülent Başaran lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünde, yüksek lisans eğitimlerini sırası ile İstanbul Üniversitesi Uluslararası Pazarlama bölümü, ardından aynı üniversitenin Finansal Yönetim bölümünde tamamladı. 1969 doğumlu olan Bülent Başaran evli ve 3 çocuk babasıdır.  

Facebook gelirlerinin ana kaynağı

0
Facebook’un tek bir çeyrekte 2,91 milyar dolar gelir elde etmesi sizi şaşırtmış olabilir. Bizi çok şaşırtmadı zira 1,37 milyar kullanıcı için bu gelir kullanıcı başına yaklaşık 2,15 dolar ediyor. Ancak esas sorulması gereken soru Facebook bu gelirleri nereden kazanıyor? Elbette bunun ana cevabı reklamlar. Gelirlerinin yüzde 98’e yakınını reklamlardan elde eden Facebook’un bu gelirleri elde ettiği kanallara dair Business Insider çok güzel bir grafik hazırlamış. Bu gün boyunca sizler ile paylaştığımız haberlerin ışığı altında bunu tahmin ettiğinizi düşünüyoruz. Eğer tahmin edemediyseniz aşağıdaki grafiğe bakabilirsiniz. facebook gelir

İşletmeler için ne anlama geliyor?

Mobil reklamlara önem vermelisiniz. Öte yandan bu gün yayınladığımız şu iki haberi mutlaka okumalısınız;

Mobil devrime nasıl hazırlanmalısınız?

0
Sabah paylaştığımız haberimizde bu yıl içinde PC pazarında tabletlerin pazarın yüzde 50’sinden fazlasını ele geçireceğini yazmıştık. Bu duruma biraz daha farklı bir açıdan bakarsak şöyle yorumlayabiliriz; 2014’ün sonunda mobil cihazlar ile çalışan insanların sayısı masa üstü cihazları kullananları geçmiş olacak. Bu dönüşüme hazırlanmanız size basit bir kaç tavsiyemiz olacak;
  • Web sitelerinizi responsive (otomatik uyumlu) hale getirmeli veya mobil cihazlar için özel arayüzler tasarlamalısınız.
  • İşletmenizdeki uygulamalarınızı mobil platformlara taşımalısınız. Bu zor olabilir ama kolay yöntemleri yok değil. Bunlar;
    • Sanallaştırma ile masa üstü uygulamaları mobil ekranlara taşımak
    • Geçiş süreci tamamlanana kadar mobil ekranları veriyi yazmak için değil görüntülemek için kullanmak
    • Masa üstü işletim sistemlerini destekleyen tabletler veya hibrit cihazlar kullanmak
    • Uygulamalarınızı web tabanlı bulut çözümlerine taşımak
  • BYOD (kendi cihazını kendin getir) stratejisi geliştirmeli ve uygulamalasınız
  • Güvenliği ihmal etmeyerek bu konuda gerekiyorsa danışmanlık almalısınız.
  • Mobil pazarlama ve reklam alanları için stratejiler geliştirmelisiniz.

Tabletlerin önlenemez yükselişi

0
Akıllı telefon pazarının patlama yapmasına rağmen konvansiyonel telefonlar hala küresel pazardan aslan payını almaya devam ediyorlar. Ancak bu durum yakında değişecek. Gelişmiş ülkelerde Nesnelerin İnterneti ve giyilebilir teknolojilerin patlama yapması beklenirken gelişmekte olan ülkelerde akıllı telefon ve tablet pazarı hızla yükselmeye devam ediyor. Display Search’ün araştırmasına göre bu yıl sonuna göre pazara sunulan tablet sayısı 285 milyon civarında olacak. Aynı zamanda ilk kez bu yılın ikinci yarısında tabletler PC pazarının yüzde 50’sinden fazlasını ele geçirmiş olacak. 140708_worldwide_mobile_pc_shipment_forecast_by_application.fw Kullanıcıların giderek büyüyen ekranlar talep etmesi işletmeler açısından akıllı telefon ve tablet arasındaki ayrımın ortadan kalktığı ve BYOD (kendi cihazını kendin getir) yönetiminde daha ciddi adımlar atması gerektiğini ortaya koyuyor. Display Search tarafından gerçekleştirilen araştırmaya buradan ulaşabilirsiniz.

BT altyapınızı nasıl verimli yaparsınız?

0
Teknolojinin sürekli dönüşümü en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm işletmelerin BT altyapısını modernleştirmesi ve aynı zamanda basitleştirerek daha verimli hale getirmesini gerekli kılıyor. Ancak bu iş söylendiği ve teoride düşünüldüğü kadar kolay değil. Bunu başarabilmek için çok basit bir soruya cevap vermeniz gerekiyor; Veri merkezimizi nasıl daha sade hale getirebiliriz? Bu soruya vereceğiniz cevabı ise şu alt sorular şekillendirmeli;
  • Hangi uygulamaları kullanıyoruz?
  • Hangi veritabanlarını kullanıyoruz?
  • Uygulama ve veritabanları nerede konumlandırılmış ve nasıl bir birine bağlanmış?
  • Bağlantılar arasındaki veri iletişiminin kapasite gereksinimleri nedir?
Bu sorulara cevap verdikten sonra iki ana konuıya odaklanmanız gerekiyor;
  • Sunucuların sayısını azaltmak
  • Kablolama altyapısını daha verimli ve basit hale getirmek.
Bu ana strateji etrafında sizi meşakkatli bir sürecin beklediğini şimdiden söyleyebiliriz. Kolay gelsin.

CIO ve CMO’lar için birlik vakti

0
Artık tartışılması gereken konu CIO ve CMO’ların birlikte çalışıp, çalışmaması değil. Bunun nasıl gerçekleşeceği!
Küresel danışmanlık ve araştırma şirketi Accenture tarafından 1.100 kıdemli pazarlama ve bilgi işlem yöneticisi ile gerçekleştirilen araştırmaya göre pazarlama faaliyetleri CIO‘ların gündemini giderek artan şekilde meşgul ediyor. CMO‘lar işbirliği kaçınılmaz. Ancak bu dönüşümde dijitalleşme süreci ana problemlerin başında geliyor ve araştırmaya göre CMO’lar mesuliyet almaktan kaçınıyor. CMO’ların bilgi işlem bölümleri ile güven ve işbirliğine dönük çabaları işletmelerin dijital geleceğini yeniden şekillendirebilir.

Dört Ana Tespit

Araştırmanın ortaya çıkardığı BT ile pazarlamanın dört ana sonuç şu şekilde sıralanıyor.
  1. Bir vizyon belirle ve bunu hayata geçirmek için BT ile işbirliği yap.
  2. Müşteri deneyimi etrafında birlik ol.
  3. Müşteri odaklı yetenekleri işletmeye kazandır.
  4. Pazarlama hizmetleri etrafındaki yeni ekosisteme uyum göster.

İşletmeler için bu araştırma ne anlama geliyor?

BT bölümlerinize sadece teknik işlerinizi halleden bir ekip olarak bakmaktan vazgeçmelisiniz. BT artık para kazanmanız için gerekli tüm ihtiyaçlarınızın temel bir bileşeni haline geldi. Bu araştırmanın sonuçlarına buradan ve araştırma ile alakalı infografik PDF dosyasına buradan ulaşabilirsiniz.

Mikro yönetim düşkünü müsünüz?

0
Accountemps tarafından gerçekleştirilen bir araştırma çalışmasına göre çalışanların yüzde 59’u kariyerleri boyunca bir mikro yönetici ile birlikte çalıştıklarını belirtmişler. Bu yüzde 59’luk kesimin yüzde 68’i mikro yöneticilerin morallerini düşürdüğünü ve yüzde 55’i bu yaklaşımın verimliliklerini etkilediğini belirtmiş.

Peki, mikro yönetici denildiğinde aklımıza ne gelmesi lazım?

Bu sorunun kişiden kişiye farklı cevapları olabilir ancak Google’da bir arama yaparak gelen ilk sonuç sayfasına gittiğimizde Savaş Şakar tarafından kaleme alınmış bir tanım ile karşılaşıyoruz. Bu tanıma göre aşağıdaki sorulara cevap vererek mir mikro yönetici olup olmadığınızı anlayabilirsiniz;
  • Birine bir iş verdiğinizde güçlü bir şekilde nasıl yapılacağını anlatma ya da mutlaka yapılanı onaylama ihtiyacı duyuyor musunuz?
  • Herkesin neyi ne kadar yaptığından emin olduğunuzu ve düşüncelerinizi onlara belli etmediğinizi düşünüyor musunuz?
  • Yapıcı bir müdahale yapmadan önce sürekli işleri sorguluyor musunuz? Hatalara karşı durumu tam olarak kayvrayamamanıza rağmen tepkisel yaklaşıyor musunuz?
  • Size gönderilen bir şeyleri, sizin onayınız gerekmesine rağmen sürekli erteliyor ve geciktiriyor musunuz?

İşte bu soruların bir yada birden fazlasına evet diyorsanız bir mikro yöneticisiniz demektir.

Accountemps tarafından hazırlanan rapora buradan ulaşabilirsiniz.

SAP, bulut gelirlerinde büyümeyi sürdürüyor

0
SAP, 2014’ün ikinci çeyreğinde bir kez daha bulutta güçlü bir büyüme kaydetti ve ana faaliyet alanında güçlü performansını ortaya koydu. IFRS olmayan bulut abonelikleri ve destek gelirleri sabit kurlarda yüzde 39 artarken SAP, kurumsal bulutta ölçek olarak en hızlı büyüyen şirket oldu. IFRS olmayan yazılım ve yazılımla ilgili hizmet gelirleri sabit kurlarda yüzde 8 arttı. Şirket, Mayıs 2014’te gerçekleştirdiği SAPPHIRE NOW konferansında, bulut ve SAP HANA’yı odağına alarak müşterileri için iş deneyimini sadeleştirmeyi amaçladığı “Sadeleştir” stratejisini açıklamıştı.  SAP HANA, teknoloji altyapısını radikal bir şekilde sadeleştiriyor; bulut ise kullanıcıların SAP çözümlerine erişimini kolaylaştırıyor. “Sadeleştir” sadeleştirme stratejisinin ilk örneği olarak;  SAP Fiori kullanıcı deneyimi çözümü SAP standart yazılım lisanslarının içine dahil ederek, müşterilerine ücretsiz olarak sunuldu. SAP’nin güçlü bulut ivmesi devam ediyor: •          SAP’nin 2014 yılı için IFRS olmayan yazılım ve bulut abonelik gelirleri öngörüsü sabit kurlarda 1-1,05 milyar avroya yükseldi. •          En hızlı büyüyen bulut şirketi: IFRS olmayan bulut abonelik ve destek gelirleri sabit kurlarda yüzde 39 arttı. •          Bulut faturalamada güçlü büyüme: IFRS olmayan bulut faturaları sabit kurlarda yüzde 37 arttı. •          Dünyanın en büyük iş ağı: Yaklaşık 1,55 milyon birbirine bağlı şirketin ticaret yaptığı iş ağında yaklaşık 540 milyar dolarlık işlem gerçekleşiyor •          Gerçek zamanlı iş platformu SAP HANA’nın yaygın olarak benimsenmesi: 1200 SAP Business Suite on HANA müşterisi •          SSRS gelirleri yıllık öngörünün üzerinde büyüdü: IFRS olmayan yazılım ve yazılımla ilgili hizmet gelirleri sabit kurlarda yüzde 8 arttı. •          698 milyon avroluk IFRS faaliyet kârı (2013: 988 milyon avro), yedi yıllık Versata davasına ayrılan 289 milyon avroluk karşılıktan etkilendi •          IFRS olmayan faaliyet karı sabit kurlarda yüzde 7 arttı. Sabit kurlarda IFRS olmayan faaliyet kar marjında 60 baz puanlık artış sağladı.

Mobilde fırsatları değerlendirme zamanı

0
Dünyada mobil cihaz sayısı toplam insan nüfusunu geride bırakırken, mobil teknolojiler ve mobil uygulamalar insanların gündelik yaşamlarını sabah kalkılan andan gece yatağa girilen ana kadar dolduruyor. Alışverişten, bankacılığa, vücut sağlığı takibinden oyunlara kadar tüm işlemler ve yaşanan deneyimler artık mobil teknolojiler üzerinden gerçekleşiyor. Mobil, tüm marka ve şirketler için artık öncelikli satış ve pazarlama kanalı durumunda. Mobil kanala açılan her şirket bu kanalda farklılaşmanın ve müşterilerine farklı bir deneyim sunmanın yollarını arıyor. Mobilde farklılaşmanın yolu da yenilikçilikten, kullanıcı dostu mobil tasarımlardan ve tamamıyla mobile uygun bir kullanıcı deneyiminden geçiyor. Mobil dünyanın uzmanları, sadece görünürlük sağlamak için uygulama çıkaran kurumların zamanın çok gerisinde kaldığı konusunda hemfikir. Tamamen kullanıcı deneyimine odaklanılarak tasarlanmış, aşamaları ve işlevleri iyi planlanmış uygulamalar sunan şirketler, bunun avantajını şimdiden yaşıyor. Türkiye’nin köklü firmalarından Ziraat Bankası, İş Bankası ve Turkcell bu avantajları yaşayan şirketler arasında yer alıyor. Ziraat Bankası’nın mobil bankacılık uygulaması ‘Ziraat Mobil’, İş Bankası’nın internet şubesi ‘İşWeb’ ve müşterilere ve Turkcell’in KOBİ’lere yönelik lokasyon tabanlı mobil uygulaması ‘Süper Esnaf’, geliştirdiği bankacılık, ödeme ve ticaret uygulamalarıyla mobil teknoloji alanında dünya liderleri arasında yer alan Monitise tarafından tasarlandı. 2005 yılından bu yana ödül alan mobil teknolojiler tasarlayan Monitise’ın İstanbul’daki MEA takımı tasarımlarında müşteri odaklı, ‘önce kullanıcı’ yaklaşımını benimsiyor. Monitise MEA’nın alanındaki en iyi tasarım stratejileri – kullanıcı davranışlarının analizine dayanıyor. Monitise MEA CEO’su Fatih İşbecer, kullanıcı deneyimi tasarımının önemi hakkında şunları söylüyor: “Mobil yaşamı hızlandırdı. Bizler için çok önemli olan işlemleri artık çok daha hızlı yapmak zorundayız. Kullanıcı dostu tasarıma özen gösterilmeyen mobil teknolojilerde bir ürünü satın almak, banka hesapları arasında transfer yapmak, para yatırmak gibi işlemler gereğinden fazla uzun sürüyor ve belki de nice fırsatlar kaçıyor. Oysa kullanıcı deneyiminin ‘merkezde’ olduğu tasarımlar sayesinde kullanıcılar mobilin gerçek avantajını yakalayabiliyor.” iPhone’un bugüne kadar yaptığı en büyük yenilik olan iOS 7’ye geçiş sürecine hazırlıklı olmayan birçok marka, mobil kanal vasıtasıyla ulaştıkları müşterilerini memnun edemedi. iOS 7’de “Skeuomorphism” adı verilen, arayüz tasarımında objeleri süs ve ince detayları ile veren akım sona ermiş ve yerini yalın tasarım “flat design”a bırakmıştı. iOS 7’de “içeriğe saygı”, “netlik” ve “sadelik” öne çıkıyor. Yeni işletim sistemi, ikonların tamamen değişmesini gerekli kılıyor ve ekranlardaki karmaşayı azaltmayı hedefliyor.

Mobil sağlık sektörü patlama yapacak

0

Mobil sağlık sektörü akıllı telefon ve tabletlerin pazarda hızla yaygınlaşması ile birlikte gelişme gösteriyor. Bu cihazların sağladığı avantajlar sağlık servislerinin insanlara ulaşmasını kolaylaştırmakla kalmıyor aynı zamanda doktorlar, araştırmacılar için de daha hızlı ve etkin hizmet vermelerini sağlıyor.

Bağımsız teknoloji odaklı araştırma firması TechNavio’nun raporuna göre küresel mobil sağlık pazarı şu anda uygulama geliştiriciler ve servis sağlayıcılar tarafından bütünüyle parçalanmış durumda ve gelirler bu parçalı yapı içinde elde ediliyor.

hemşire mobil sağlık mobile ipad

Rapora göre pazarı büyütecek ana noktaları şunlar olacak;

  • 3G ve 4G ağların yaygınlaşması
  • Gelişmiş sağlık takip sistemlerine artacak talep
  • Yeni Elektronik Sağlık Kayıt (Electronic Medical Recording – EMR) sistemlerinin gelişmesi
  • Akıllı telefon ve tabletlerin giderek artan kullanım oranları.
Pazarın ana eğilimleri ile şu şekilde belirlenmiş.
  • Mobil Sağlık çözümlerini devletlerin desteklemesi
  • Mobil Uygulamalarda önceden tahmine dayalı modellerin kullanılması
  • Uzaktan sağlık takip sistemlerine talebin artması
  • Diyabet (şeker) yönetim çözümlerine talebin artması
mobil-sağlık-mobile-healthcare-digital TechNvio’nun Başkanı Faisal Ghaus rapor çalışmasına dair şu yorumu yapıyor; “Şu anda pazarın en hızlı büyüyen parçası uzaktan hasta takip sistemleri. Bu sistemler hastaların hastanelerde harcadığı zamanı, hastane ziyaretleri sıklığını ciddi ölçüde düşürmekte. Üstelik bu sistemler sayesinde hastalara sağlanan hizmetin hızı yükseldiği için verilen servislerin kalitesi de yükselmekte.”

İşletmeler için ne anlama geliyor?

Pek çok yenilikçi eğilim gibi mobil sağlık alanı tüm dünyada hızla gelişecek bir sektör olacak. Bu sektör gerek yatırım yapmak gerekse aktif faliyet göstermek için pek çok yeni kapıyı işletmelere açabilir.

Qualcomm Çinli şirketlerden şikâyetçi

0
Çin devleti ülke dışından gelen şirketler aleyhinde kararlar almaya devam diyor. Bunun son örneği de yonga üreticisi Qualcomm ve Çinli şirketler arasında yaşanıyor. Yerel kaynaklardan gelen iddialara göre Çin devletinin gerçekleştirdiği düzenlemeler yabancı şirketlerin rekabet etmesinin önünü tıkıyor. Buna ek olarak bir de tekelcilikle suçlanan Qualcomm’a para cezası gelmesi de gündemde. Son olarak Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu (NDRC) tarafından da soruşturma altına alınan Qulacomm, Çindeki geleceğini sorgular mı bilinmez ama kendisine karşı komisyonlar kuran küreseldeki rakiplerinin ellerini ovuşturduğundan hiç şüphe yok.

Kritik uygulama hatası maliyetleri nasıl etkiler?

0
Sunucunuzun neye mal olduğunu biliyor musunuz? Endüstriyel şirketlerin liderleri bilmiyor. Bu gerçek maliyeti, bilmeyen yöneticiler, şirketin veri merkezi teknolojisi ve kullanılabilirlik korumasına önemli yatırımlar yapma kabiliyetini zayıflatıyor. En nihayetinde, yüksek kullanılabilirlik oranı, bir bilgisayar sisteminin kuruluşa karşı değerine dayanan bir karardır. man-work-bilgisayar-computer-toplanti-discuss-project-plan Bu makale aksama süresinin altındaki maliyetin ve kritik uygulamalarınızı bu riske karşı korumanıza yönelik dört seçeneği incelemektedir. Aksama Süresinin Altındaki Maliyet Aksama süresi maliyeti yalnızca iki ücretten fazlasını ve hem doğrudan hem de dolaylı maliyetleri içerir. Satışlarınız düşebilir ve çalışan üretkenliğinizi kaybedebilirsiniz. Müşteriler endişelenebilir; rakipler ise bundan faydalanır. Bu maliyetler aşağıdaki altı kategoride açıklanmıştır: operational-cot-isletme-maliyeti 1. İşletim Maliyetleri: Bir kesinti halinde ücret kaybı, fazla mesai ve çalışan maliyetleri ortaya çıkar. Satışlar kaybedilebilir ve bunun sonucunda gelecekteki işlerde de bu işlerde aynı durum yaşanabilir. Diğer işletim maliyetleri arasında envanter kaybı ve işlenmede olan ürünlerin ıskartaya çıkması, hizmet düzeyi anlaşmaların yerine getirilmemesinden kaynaklanan olası hukuki cezalar ve meydana gelen kayıpların tazminini isteyen üçüncü taraflara dayalı maliyetler yer almaktadır. 2. Üretkenlik Maliyetleri: Bir kesinti halinde çalışanlar normal görevlerini yerine getiremez. Üretkenlik kaybını hesaplamada kullanılan yaygın yöntem şudur: (ortalama çalışan maaşı x üretim aksama saati) + kayıp iş zamanını kompanse etmek için çalışanların fazla mesai maliyetleri. 3. İyileştirme Maliyetleri: Bu maliyetler arasında sistemin onarılması için ödenen ücret, BT personelinin fazla mesaisi ve hizmetlerin geri kazanımı için gereken üçüncü taraf danışmanlar veya teknisyenlerin maliyetleri yer almaktadır. Göz önünde bulundurulması gereken bir diğer husus da, BT personelinin diğer kritik projeler yerine sistemin kurtarılmasına odaklanması ile harcanan zaman ve maliyettir. customer-lost 4. Müşteri Kaybı: Daha önceki sadık müşteriler size olan inançlarını yitirebilir ve rakiplerinize yönelebilir. Bir şirket güvenilmez olarak görülmeye başladığında, bu algının değiştirilmesi zor olabilir. 5. İtibarın Zedelenmesi: Şirketiniz ister büyük ister küçük olsun, kötü itibar büyük bir kayba yol açabilir. Kötü bir haber başlığı ve Twitter’daki bir şikayet ya da Facebook’taki olumsuz bir gönderi de zarar verici olabilir. Sektöre yönelik web siteleri ve bloglar hedef pazarınızın dikkatini çekmektedir; bu nedenle olumsuz bir gönderi mevcut ve potansiyel müşterileriniz üzerinde etki yaratabilir. stock-value-lost-hisse-deger-kayip 6. Hissedar Değeri Etkisi: Kötü imaj ayrıca şirketin sermaye değerini düşürür ve pazardaki sermaye miktarını olumsuz etkiler. Özellikle sallantılı ekonomik süreçlerde, borsa bir şirket hakkındaki olumsuz haberlerden etkilenir ve bu haber önemli bir satış kaybı hakkındaysa sonuçlar daha da kötü olabilir. Kritik uygulamaları korumaya yönelik olarak yüzde 99 ila yüzde 99,999 arasında değişen seviyelerde farklı çözümler bulunmakla birlikte yapılması gereken en önemli şey Risk Yönetimidir. Yüksel elverişlilik ihtiyacı önem kazanmıştır. “Sunucu çalışmıyor” sözü ve görev açısından önemli sistemlerin çalışmaması artık işletmeler için kabul edilebilir bir özür değildir. Aksama süresinin maliyetini anlamak, risk yönetimi için bir plan oluşturmada ilk adımdır. Bir sonraki adım ise en önemli uygulamalarınızın ihtiyacı olan elverişlilik düzeyini ve hedefinizin bir arıza meydana geldikten sonra bunu mümkün olduğunca kısa sürede kurtarmak mı yoksa arızayı tamamen ortadan kaldırmak mı olduğu üzerine düşünmektir. Bu sorulara verilen yanıtlar işletmeniz için uygun tedbiri belirlemenize yardımcı olacaktır. Bu makale Rockwell Automation tarafından hazırlanan ve kapsamlı bir tanıtım yazısı olan “The Cost of Critical Application Failure” isimli yazıdan uyarlanmıştır. Bu yazıyı ve ek bilgileri http://goo.gl/AjMDfm adresinden ücretsiz olarak indirebilirsiniz.

Siber savaş mı geldi?

0
Saçma sapan bir sebepten savaşan iki ülkemiz olsun. Gerçi savaşın mantıklı bir sebebi olur mu dediğinizi duyar gibi oluyorum ama konumuz başka. Yıllardır sektör büyüklerimiz ileride savaşlar topla tüfekle değil siber dünyada olacak diyorlar ya işte ben de o konuya girmek ve Ramazan bayramına neşe katmak istiyorum. Şimdi bu iki ülkeden biri dünyadaki emperyalist güçlerce oluşturulmuş bir askeri birliğe üye diğeri de karşı kutba yakın oldun. Tabii ki emperyalist taraftaki ülke askeri güç olarak diğerinden üstün olacak. Ancak diğer ülkenin ise emperyalist olmayan ülkelerden birçok sempatizanı ve siber dünyada çok güçlü destekçisi olsun. Savaş başlasın, çocuklar ölsün Senaryoyu kızıştırmaya başlayalım. İki ülke arasında savaş başladı. Doğal olarak askeri gücü üst düzeyde olan diğer ülkede çoluk-çocuk demeden herkesi öldürmeye başlıyor. Zayıf olan ülke de karşılık veriyor ancak karşısında öyle bir savunma sistemi var ki silahları sapandan daha etkilin olamıyor. O da ne bir anda olaya siber askerler dahil oluyor. Senaryo bu ya aslında kendisi emperyalist olmayan hatta emperyalistlere karşı savaş vererek bağımsızlığını kazanmış bir ülke de savaşa dâhil oluyor. Nasıl mı? Şöyle ki o ülkede yüksek bir teknolojiyle üretilmiş mazlum ülkeleri yok etmek için oluşturulmuş asıl amacı savunma olan ama aslında zayıfları yok etmeye yönelik bir sistem var. bigstock-Hacker-Typing-On-A-Laptop-44548564   İşte siber savaşçılar önce bu sistemi etkisi hale getiriyor. Bu ana sistem devre dışı kalınca savaşan iki ülkeden silahça güçlü olanın bir anda savunması düşüyor. Zayıf olanlar da olanca güçleriyle kayıplarının acısını çıkarmak için diğer rakibe saldırmaya başlıyor. Ama o da ne? Senaryo yine aynı ve yine çocuklar ölüyor… İşte görüyorsunuz, biraz esprili biraz kinayeli bir yazı oldu. Savaş topla tüfekle de olsa, siber dünyada da olsa sonunda ama en sonunda çocuklar ölüyor. O yüzden savaşlar olmasın, çocuklar ölmesin…

İnternetin mobil çağı

0
Akıllı telefonların ve tabletlerin yaygınlaşması, kullanıcıların davranışlarında köklü değişiklikler yaratıyor. Kullanıcıların boş zamanlarını değerlendirme tarzlarını ve internete girme sıklıklarını etkiliyor. Aynı zamanda mobil uygulamalara duyulan merakı da arttırıyor. Mobil uygulamalar artık sadece şirketlerin ürün veya hizmet sağlamak için kullandıkları platformlar değil. Tarayıcı ve arama motorları da yerlerini bu uygulamalara bırakmaya başladı. Mobil cihazlarla beraber internete sınırsız erişim bir anlamda gerçek oldu. Akıllı telefon ve tablet patlaması tüm Avrupa’da, etki alanları değişiklik göstermekle birlikte varlığını gösteriyor. 3 yıl öncesine kadar, mobil cihazlar aracılığıyla  görüntülenen sayfa sayısının toplam trafik içindeki oranı %1-2 iken; şu anda %8-9. Ukrayna ve Belarus’ta bu oran hâlâ %4 ilâ 5 arasında seyrederken, Polonya ve Hırvatistan’da %10′dan yüksek. Slovakya ve Danimarka ise sırasıyla %20 ve %34‘lük oranlarla başı çeken ülkelerden.
Gün geçtikçe daha fazla şirket, online platformdaki profillerini güçlendirmeye çalışıyor.
Technology in the hands

Peki, tüm bunlar iş dünyasına nasıl yansıyor?

Gün geçtikçe daha fazla şirket, online platformdaki profillerini güçlendirmeye çalışıyor. İnternet yayıncıları ise günümüzde televizyon, radyo ve yazılı basının izlediği yola öncülük etmeye devam ediyor ve içeriklerini daha fazla sayıda kullanıcıya ulaştırmak için çeşitli yöntemler geliştiriyor.
Kullanıcıların ev ya da iş yerlerinde pasif bir şekilde ekran karşısında oturmuyorlar
Tüm bu bilgiler ışığında bakıldığında, kullanıcıların sosyo-demografik profilleri ve mobil cihazları hangi zamanlarda kullanmayı tercih ettikleri önemli bir mesele haline geliyor. Ayrıca masaüstü bilgisayarlardan tablet ve akıllı telefonlara geçiş, kullanıcıların ev ya da iş yerlerinde pasif bir şekilde ekran karşısında oturmadıklarını gösteriyor. Kullanıcılar da mobil haldeler. Acil olarak ihtiyaç duydukları bir ürün ya da hizmete sosyal medya sayesinde hızla erişmek istiyorlar. internet-user-demand-talep Pratikte, websitelerini tablet ya da akıllı telefonlarda görüntüleme yoluna gidilebilir veya iletişim ağlarını mobil uygulamalar üzerinden genişletilebilir. “Bu trendin farkındalığı şirketler tarafından, hem online platformlardaki profillerinde ve hem de satış alanında yansıtılmalı. Pazar içinde her üçüncü ya da dördüncü internet erişiminin mobil cihazlar üzerinden gerçekleştiği göz önünde bulundurulmalı. Aksi takdirde, bu grubu oluşturan kullanıcılara ulaşılamamış olacaktır. Online profillerin buna göre yeniden düzenlenmesi için bir çok yol var. Şirketlerin mobil cihaz kullanıcılarını, bu kullanıcıların ihtiyaçlarını ve tercihlerini düşünerek hareket etmeleri çok önemli.”

Mateusz Gordon, E-Ticaret Uzmanı, Gemius

Masaüstü bilgisayarlardan mobil cihazlara geçiş, reklamcılar ve medya kuruluşları için medya planlama alanında da çok önemli bir değişim. Yayınlanacak içeriklerin her tür cihaz tarafından görüntülenebilir olması ve pazar iletişiminin doğru planlanması gerekli. digital-mobile-tablet-publishing
Yayıncılar ise mutlaka, mobil cihazlardaki ücretli ve ücretsiz içeriklerine erişim konusunda hazırlık yapmalılar.
Şirketlerin ileride karşılaşacakları sorunlar, onların kendi özgün tarzlarıyla bağlantılı olacaktır. Yayıncılar ise mutlaka, mobil cihazlardaki ücretli ve ücretsiz içeriklerine erişim konusunda hazırlık yapmalılar. Medya kuruluşları ve reklam ajansları, tablet ve akıllı telefon kullanıcıları etrafında şekillenen iletişim tarzına odaklanmalılar. Örneğin reklamcılar, bu iletişim tarzına değişik yorumlar getiren işler ortaya koyabilirler. Gemius bir kaç aydan beri Türkiye’de de, internet ölçümlemesinde sabit ve hareketli cihazları ayrı ayrı değerlendiriyor. Hareketli cihazlar kısmı, akıllı telefonları ve tabletleri içeriyor. ” 2011’in başlarında tabletlerin yarattığı internet trafiği %0 idi. Akıllı telefonlardaysa oran %1’e denk geliyordu. Fakat Aralık 2013’te tabletler %2’ye, akıllı telefonlarsa %6’ya yükseldi. Bu verilerin yalnızca Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini kapsadığını unutmayalım.”

Vesna Zakarič, Uluslararası Satış ve Pazarlama Direktörü, Gemius

Bu makale 1999 yılında kurulan ve bir danışmanlık şirketi olan Gemius tarafından hazırlanmıştır.

Teknoloji Asyalı çalışanlar için tehdit mi?

0
Randstad iş dünyasının nabzını ölçmeye devam ediyor. 10 yıldır “Workmonitor’” çalışmasıyla yılda dört kez iş dünyasının eğilimlerini araştıran Randstad; Avrupa, Asya Pasifik ve Amerika kıtalarını içeren, Türkiye’nin de dâhil olduğu 32 ülkeyi kapsayan yılın ikinci “Global iş dünyası eğilimleri” raporunu yayınladı. “Teknolojinin hızlı yükselişinin iş dünyasındaki etkileri”, “Çalışanların yeni iş arayışları” ve “Kariyer planları” başlıkları altında üç farklı konunun derinlemesine incelendiği Workmonitor’de, teknolojinin gelişmesinden doğu ülkelerindeki çalışanların daha çok kaygı duyduğu belirlendi. Küresel olarak çalışanların yüzde 70’inden fazlası teknolojinin işlerindeki etkisinin büyük olduğunu söylerken, ABD’li çalışanların yüzde 80’inden fazlası, Avusturyalı çalışanların yüzde 58, Kuzey ve Batı Avrupalı çalışanların yüzde 62’si teknoloji, internet ve sosyal medyanın hızlı yükselişi ile birlikte karşılarına yeni fırsatlar çıktığını belirtti. Kuzey ve Batı ülkelerinde teknolojinin iş dünyasındaki tablosu iyimserken, doğu ülkelerindeki tablo karamsarlığa doğru ilerliyor. Hindistan başta olmak üzere Japonya ve diğer doğu ülkelerinde çalışanlar işlerini kaybetmekten korkuyor. Özellikle Hintli çalışanların yüzde 59’u iki yıl içinde teknolojinin bu hızla gelişmesiyle işlerini kaybedeceklerine inanıyor. Bu inanç kadınlarda erkeklere oranla daha güçlü. Kadın çalışanların yüzde 72’si önümüzdeki iki yıl içinde işsiz kalabileceklerini belirtirken, dijitalleşme ile birlikte yeni iş yapış biçimlerine uyum sağlamada zorlanan orta yaştaki kadın ve erkek çalışanlar; rekabetin arttığını, daha fazla performans sergilediklerini ve teknolojik dönüşümde zorluk çektiklerini savundular. Randstad - Workmonitor 2 - Gorsel1 Yeni iş arayışı artıyor Workmonitor’ün yılın ikinci çeyrek araştırmasında “İş Dolaşım Endeksi” de küresel olarak artış gösterdi. 2013’ün son çeyreğine kıyasla 2 puan artan endeks, çalışanların çoğunun önümüzdeki altı ay içinde başka bir iş bulmayı umut ettiğini ortaya çıkardı. Macar çalışanların yarısı başka bir iş arayışıyla listenin ilk sırasında yer aldı. Macaristan’ı Japonya ve Hong Kong izlerken, Almanya’da ise işinden memnun olmayan çalışanlara yüzde 7 daha eklendi. Son altı ayda işinden en memnun çalışanlara sahip ülkeler ise Meksika, Norveç ve Hindistan olarak kaydedildi. Türkiye’nin de dâhil olduğu araştırmada küresel olarak çalışanların yüzde 56’sı her ne kadar mükemmel bir işe sahip olduğunu düşünse de, yaptığı işe sadece yaşamını sürdürebilmek için katlandığını belirtti. Araştırmaya katılanların yüzde 75’i iyi bir iş, ofis ve olanaklara sahip olsa bile daha fazla para kazanabilmesi durumunda kariyer planı gözetmeden iş değiştirebileceğini söyledi. Latin Amerika ve Asya’daki çalışanlar iş değiştirme isteğinde en üst sırada yer alırken, Kuzey ve Batı Avrupa ülkelerindeki çalışanlar iş değişikliğine sıcak bakmadığını belirtti.
“Geçici iş, işsizlikten iyi”
Ülke başına en az 400 görüşme ile gerçekleştirilen “Randstad Workmonitor Eğilim Araştırması”nda küresel olarak çalışanların yüzde 72’si işsiz kalmaktansa geçici bir işte çalışabileceklerini, bunun kadrolu bir iş için iyi bir basamak olduğunu savundu. Geçici bir işi, işsizliğe tercih eden ülkeler arasında Danimarkalı çalışanlar yüzde 84 ile birinci sırada yer alırken, Çin yüzde 83 ile ikinci, Brezilyalı çalışanlar ise yüzde 82 ile üçüncü sırada yer aldı. Kariyer hedeflerinin de araştırıldığı yılın ikinci Workmonitor’ünde Türkiye, Çin ve Hindistan’daki çalışanların yüzde 74’ü ilk işlerinin sonraki kariyerleri üzerinde önemli ölçüde etkisi olduğunu belirtti. Türkiye, Avrupa ve ABD’deki çalışanların yüzde 47’si mezun oldukları bölümde çalışmak için araştırma yaptıklarını, gelecekteki kariyer hedeflerini bu yönde planladıklarını belirtirken; Hong Kong, Hindistan ve Çin’deki çalışanların yüzde 65’inden fazlası ilk işlerini rastlantısal olarak bulduklarını söyledi. Öte yandan terfi ve teşvik konusunda İtalya başta olmak üzere Avrupa ve Kuzey ülkelerinde girişimlerin arttığı, işverenlerin başta yeni nesil olmak üzere nitelikli iş gücünü ellerinde tutabilmek adına yeni projelerle fırsatlar sundukları tespit edildi.

Çocuklar için girişimcilik

0
Geçmiş haftalarda yayınlanan iki köşe yazımda en değerli doğal kaynağımızın çocuklarımız olduğunu ve onları modern dünyanın girişimcik yaklaşımı ile yetiştirecek bir eğitim sistemi kurmamız gerektiğinden bahsetmiştim. Bunu nasıl yapabileceğimiz  uzun süredir aklımı kurcalayan konuların başında geliyordu. Hatta bu yıl başında gerçekleştirdiğim bir ABD seyahatimde Amazon.com‘dan bu konu üzerinde çalışmak için pek çok kitap almıştım. Aşağıda kısa bir listesini paylaştığım bu kitapları sizlerin de okumanızı tavsiye ederim; kid-entreprenuer-çocuk-girişimci Geçen iki yazımda da sizlere bahsettiğim Steve Blank’in The Startup Owner’s Manual isimli kitabında anlatılan Customer Development (Müşteriyle Geliştirme) metodolojisi ABD Ulusal Bilim Akademisi (U.S National Science Foundation – NSFtarafından tüm ülkede girişimcilik ile alakalı programların resmi metodolojisi olarak belirlenmiştir. Amaçları ise üniversitelerdeki bilim insanları ve araştırmacıların bu metodolojiyi kullanarak hızlı ve etkin girişimlerde başarıya ulaşma oranını yükseltmektir. NSF şimdi bu çalışmayı bir adım daha öteye taşıyarak bu programın tüm eğitimciler tarafından çocuklara girişimciliği öğretmek için nasıl kullanılacağına dair bir araştırma başlatmaya karar vermiş. Bu iş için 1,2 milyon dolar büyüklüğünde bir destek bütçesi belirlemiş ve bunu seçilecek 24 ekibe eşit olarak dağıtacak. Açıkçası ekip başına 50 bin dolar gibi bir destek verileceği göz önüne alınırsa TÜBİTAK’ın “gerçekten faydalı bir sonuç doğurduğundan asla emin olmadığım” araştırmalar için verdiği rakamların yanında gayet mütevazi kalıyor. Konumuza geri dönecek olursak amaç eğitimcilerin sınıflardaki çocuklara girişimciliği öğretmek. Aynı zamanda onlara ilham ve şevk vermek. Böylece çocuklar bir araştırma konusu üzerinde ekipler oluşturabilir ve erken yaşlarda başarılı bir girişimde bulunabilirler. Oldukça sade ve hedefi gayet net bir amaç. Peki, böylesine net bir amaç için yeni dünya çılgınlar gibi çalışırken kendimi sormaktan alıkoyamıyorum; “Acaba biz gelecek bir yıllık dönem içinde kaç kere daha eğitim ve sınav sistemimizde değişiklik yapacağız?Okuyucuya küçük bir not: Yaklaşık 2 yıl önce TÜBİTAK’ın eğitimde yeni teknolojilerin kullanılması ile alakalı açtığı bir teşvik programına, oyunsallaştırmanın kullanılarak çocukların yeteneklerine göre uyarlanabilir bir eğitim sistemi oluşturulmasına yönelik proje için başvurmuştuk. Elbette kabul edilmedi. Bu da farklı bir yazımızın konusu olsun.