Görüntü algılama teknolojisi neden önemli?

1
Dünyadaki bazı teknolojik gelişmeler ile alakalı özel mücadeleler söz konusu. Örneğin Google’ın Ay’a bir araç indirme ile alakalı Google Lunar X Prize, Qualcomm’un Star Trek’dekine benzer şekilde hastalıkları tedavi edebilecek bir cihaz için Qualcomm Tricorder X Prize gibi ödüllü yarışları bulunuyor. İşin doğrusu her ne kadar bu hedefler kısa sürede elde edilemeyecek bile olsalar teknolojinin geliştirilmesi için sarf edilen çabanın ortaya konması ve sürekli yenilikçiliğin sürdürülmesi için önemli birer kulvar oluşturuyorlar. Makine görüntüleme teknolojilerinde ise 2005 yılından bu yana düzenlenen bir mücadele söz konusu. 2005 yılından itibaren 2012‘ye kadar düzenlenen PASCAL VOC ve 2010 yılından itibaren düzenlenen ImageNet Large-Scale Visual Recognition Challenge. Object-recognition Bu yarışmalara katılan uygulama ve sistemlerin yapması gereken iki basit işlev bulunuyor. Birincisi gösterilen herhangi bir fotoğrafın içinde belirli bir objenin bulunup bulunmadığını tespit etmek. Örneğin bir fotoğrafta arabaların olduğunu ama kaplanların olmadığını anlamak gösterilebilir. İkincisi ise sadece belirli bir nesneyi bularak bu nesneyi kare ile işaretlemek. Ancak işin kendisi burada yazdığı kadar kolay değil. Bu mücadeleye katılan sistemlerin 1.000 farklı kategoride bir milyondan fazla fotoğraf içinde bu görevleri başarıyla tamamlaması gerekiyor. 2012 yılına gelinene kadar bu mücadelenin gerçekten kayda değer bir ilerleme elde ettiğini söylemek oldukça güçtü. ancak 2012’de Toronto Üniversitesi’nden SuperVision adında bir algoritma ile mücadeleye katılan ekip tarihte görülen en büyük başarıyı elde etti. SuperVision “deep convolutional neural networks” adı verilen bir yapay sinir ağları teknolojisi kullanarak bu başarıyı yakalıyor. Başarı oranını rakamsal olarak ifade etmek gerekirse mücadeleye katılan en iyi takım 2010 yılında yüzde 28,2 hata payına sahipti. Bu rakam 2011’de yüzde 25,8’e düştü. Ancak 2012 yılında SuperVision bu hata oranını yüzde 16,4’e çekmişti. O günden bu yana bu teknoloji geliştirilmeye devam ediyor. Ekran Resmi 2014-09-16 16.15.15 Aslında bu teknik yeni değil. 1980’li yıllarda keşfedilmiş olmasına rağmen bilgisayarların bu işin altından kalkabilecek noktaya gelmesi 20 yıl zaman aldı. SuperVision beş katmanlı bir yapıda 650,000 nörona sahip ve fotoğrafları tanımak için yaklaşık 60 milyon parametrenin düzgün şekilde ayarlanmış olması gerekiyor. Elbette bu işlem insanlar tarafından değil yine uygulamanın kendisi tarafından yapılıyor. Ekran Resmi 2014-09-16 16.15.30 2012 yılından bu yana SuperVision teknolojisi farklı gruplar tarafından geliştirilmeye devam ediyor. Bu sene Google mühendislerinin oluşturduğu GoogLeNet ekibi hata payını yüzde 6,7’ye düşürmeyi başardı. Burada esas sorulması gereken soru şu; bu hata payı bir insandan ne kadar iyi? Yapılan çalışmalar eğitimli bir insan gözünün GoogLeNet tarafından elde edilen başarıdan sadece yüzde 1,7 oranla daha iyi olduğunu ortaya koyuyor. Kısacası makineler artık insan kadar iyi görüntüyü algılayabiliyor ve yorumlayabiliyor. Çok kısa bir süre içinde insanlardan daha iyi hale gelmiş olacaklar. Şimdi sorulması gereken soru şu oluyor; bu teknoloji neden bu kadar önemli? Bu soruya cevap vermeden önce sizinle bir haber paylaşalım. Yaklaşık 24 saat önce Qualcomm Avrupa merkezli bir girişim olan Euvision Technologies firmasını satın aldığını açıkladı. Amsterdam Üniversitesi‘nde ortaya çıkıp geliştirdikleri bir yapay zeka uygulaması sayesinde bu noktaya gelen Euvision firmasının iOS ve Android için Impala adında bir uygulaması bulunuyor. Bu uygulama telefonunuzdaki fotoğrafları tarayarak farklı kategorilerde gruplayabiliyor. Üstelik bunu telefonunuzun içinde gerçekleştiriyor, bulut servislerine gerek duymuyor. Euvision-Impala Şimdi sorumuza geri dönelim; Görüntü algılama teknolojisi neden bu kadar önemli? Genel olarak günlük hayatta gerçekleştirdiğimiz işlemlerin yüzde 90’nında gözlerimizi kullanıyoruz. İnsan için bu denli önemli olan bir organın karar verme mekanizmalarımız üzerindeki etkisini göz önüne aldığımızda aslında nihai hedef öncelikle görüntüleme teknolojilerini ticari amaçlar için kullanmak ancak hedefler bunun ile sınırlı değil. Savunma sektöründen, sağlık sektörüne, güvenlikten, trafik kontrole kadar görüntüleme teknolojileri hayatımızın her alanında uzun süredir kullanılıyorlar. Bu etki gelecek günlerde giderek artacak. Bizlerin sorması gereken soru bu teknolojinin neden önemli olduğu değil. Cep telefonlarımızın, gözlüklerimizin veya ceket düğmelerimizin baktığımız, gördüğümüz, fotoğrafladığımız her şeyi bizden daha iyi tanır hale gelip anlamlandırdığı bir dünyada bu yetenek nasıl servislere dönüştürülebilir? Bu sorunun cevabını verecek kişi ve işletmeler gelecek yıllara şekil verecek.  

Bankaların eğitiminde e-öğrenmenin payı arttı

1
E-öğrenme’nin çalışanların görev alanlarına yönelik zorunlu eğitim programları toplamı olmaktan çıkartılıp, bireysel gelişimi de sağlayacak bir bilgi platformu olarak konumlandırılmaya başlanması ile kurumların eğitim programları içerisindeki payı arttı. Enocta’nın bankacılık sektörüne yönelik yaptığı araştırma, 2012-2013 yılları arasında çalışan başına atanan eğitim sayısında yüzde 38, kurumların toplam eğitim faaliyeti içerisinde e-öğrenmenin payında ise yüzde 26 oranında artış olduğunu gösterdi. Enocta aracılığıyla eğitim alan 17 bankanın 112 bin çalışanını kapsayan araştırmaya göre 2012- 2013 yılları arasında atanan toplam adam-eğitim sayısı  2 milyon 435 bin’den, 3 milyon 341 bine, kişi başına atanan eğitim sayısı ise 22’den 30’a çıktı. Aynı dönemde atanan eğitim sayısı artışına paralel olarak kurumların eğitim faaliyetleri içinde e-öğrenmenin oranı ise yüzde 23’den yüzde 29’a çıktı. E-öğrenme kullanıcılara zaman ve mekana bağlı kalmadan etkin ve ölçülebilir bir eğitim alma, kurumlara ise eğitim maliyetlerini optimum seviyede oluşturma olanağı sağlıyor. Farklı mobil ve sabit cihazlar aracılığıyla eğitim alma e-öğrenmeye teknolojik açıdan, öğrenme faaliyetinin animasyon ve video filmler ile desteklenmesi, sosyal medya paylaşımına ve dijital platformu kullanmaya uygun olması da içerik zenginliği ve öğrenme etkinliği açısından önemli avantajlar sağlıyor. Türkiye’de  1 milyon 400 bin çalışan Enocta aracılığıyla eğitim alıyor.

Labris UTM, 10. yaşına giriyor

0
Labris Networks çözümleriyle Türkmenistan’dan İngiltere’ye, Slovakya’dan Tayland’a kadar 20 den fazla ülkede, askeri kurumlar, bakanlıklar ve özel şirketlerin dahil olduğu 3.500’den fazla orta ve üst düzey kurum ve kuruluşa güven ve güç veriyor. Sektöründe ABD ve İsrailli güvenlik şirketleri ile global ölçekte rekabet eden,  yüzde 100 Türk sermayeli, ulusal bir şirket olan Labris Networks, siber güvenlik denilince akla gelen ilk firmalardan birisi olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Labris Networks, Ortak Kriterler (Common Criteria) EAL4+ seviyesinde sertifikasyon sürecini başarıyla tamamlamış, dünyanın en saygın 12 ağ güvenlik geçidi üreticisinden biri. Listedeki tek Türk şirketi olan Labris Networks imzasını taşıyan UTM 3.0 sürümü yeni nesil güvenlik mimarisi, yeni nesil kullanıcı yönetimi, log izleme, analiz, ağ trafiklerini takip edebilme özellikleri ile kullanıcılarına yönetilebilir güvenliği sunarken, gelecek tehditlere karşı yüksek seviyede yakın koruma sağlıyor. Labris Yeni Nesil Güvenlik Mimarisi ile 2000 den fazla uygulama üzerinde tam hakimiyet sağlanırken, tüm modüllerin kullanıcı tanımlama ve yetkilendirmeleri merkezi kullanıcı dizininden gerçekleştiriliyor. Güvenli ve Yedekli Erişim yeni sürümle birlikte çok daha geniş kapsamlı ele alınıyor. Bantwidth kıstasları ve yönetimi, çok çıkışlı 3G router modu, geliştirilmiş yedekli WAN ve VPN yeni gelen özelliklerden sadece birkaçı. Labris Wauth+ modülü artık sadece ağdaki misafir kullanıcıları değil, merkezi kullanıcı dizini ile entegre çalışarak iç kullanıcıların yetkilendirilmesine de olanak sağlıyor. Dış programlarla entegrasyonuna da yeniden el atılan modülün yeni sürümle bir çok otel yazılımına entegre hale getirildi (Fidelio Otel yazılımı, Sentez Otel Yazılımı, Akınsoft Volwox 6.0 Entegrasyonu, Rmos Otel Yazılımı, Amonra Otel Yazılımı, Asyasoft vb.). Filtre+ ve IPS+ modülleri  Labris’in şu an mevcut web filtre karaliste ve IPS veritabanlarına ek olarak sunulan yeni veritabanları çok daha geniş bir içeriği üzerinde barındırıyor. Webfiltre+ veritabanı ile 6 milyar üzeri web sayfası, IPS+ ile 20.000 zafiyet imzası tanımlanmış şekilde sunuluyor. Network Visibility modülü ile web tabanlı olarak anlık trafik izlenebiliyor ve kırılımlı görsel analizler gerçek zamanlı olarak yapılabiliyor. Aktif olarak kurulan bütün bağlantıların görülebildiği modül ile seçili arabirim üzerindeki anlık kullanım takip edilebiliyor, akıllı arama özelliğiyle trafik oluşturan tüm noktalar da görülebiliyor. Tasarlanan ekranlarla belirli IP’nin tüm bilgilerine ulaşılabiliyor. Log View, Log Analiz sistemi ile operasyonel, güvenlik duvarı ve UTM fonksiyon log tipleri izlenebiliyor, raporlanabiliyor. Özelleştirilebilen dashboard ile tarihsel kayıtlar filtrelenebiliyor, özel tarihler verilerek tarihsel kayıtlar oluşturulabiliyor. Labris SoC (Security Operation Center) entegrasyonu ile yeni sürümle birlikte tüm Labris ve Harpp cihazları Labris merkezi izleme ve müdahale merkezine bütünleşik bir yakın korumaya dahil olabiliyor.

Kliksa kategori direktörlüğüne Hakan Kayaman atandı

1
Sabancı Topluluğu’nun online alışveriş platformu Kliksa’nın Kategori Direktörlüğü görevine Hakan Kayaman getirildi. Kayaman, Kliksa’nın tüm kategorilerinin satın alma stratejilerinin yönetimi ve planlanmasının yanı sıra tedarikçi kurumlarla koordinasyonun sağlanması ve satış hedeflerinin yönetiminden sorumlu olacak. Hakan Kayaman 1995’te Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü’nden mezun olan Kayaman, profesyonel kariyerine 1996 yılında Roche firmasında Satış Temsilcisi olarak başladı. Kayaman, ardından Profilo’da Ürün Uzmanı olarak görev yaptı. 1998 yılında Sabancı Topluluğu bünyesine katılan Kayaman, İklimSA’da Ürün Yönetimi ve Satış Planlama Müdürü olarak göreve başladı. 2004 yılında Teknosa İç ve Dış Tic. A.Ş.’de Kategori Grup Müdürlüğü’ne ve 2010 yılında Pazarlama Direktörlüğü’ne atandı. TeknoSA’da edindiği tecrübenin ardından 2012-2014 yılları arasında Gittigidiyor/eBay’de sırasıyla Satış ve Pazarlama Direktörlüğü ile Ticari Direktörlük görevlerini üstlendi. 2014 yılında Kliksa İç ve Dış Tic. A.Ş.’ye Kategori Direktörü olarak geçen Kayaman, evli ve 3 çocuk sahibidir.

e-Dönüşüm 2.0 için hazır olun

1
Geride bıraktığımız 2000’lerin başında yoğun olarak konuştuğumuz e-Dönüşüm kavramı tekrar hayatımıza giriyor. Başlarda şirketlerin BT altyapıları kurmaları ve bu altyapılar üzerine işlerini inşa etmeleri olarak özetleyebileceğimiz bu kavram bireylerden kurumlara kadar her şeyin artık “e” olacağı günleri müjdeliyor adeta. Özellikle büyük kurumların önemli çalışmalar yaptığı bu kavram ne kadar hayata geçti tartışılır. Zira o dönemde danışmanlık yaptığım ülkemizin e-Dönüşüm sürecinde lokomotif rol üstlenmiş büyük gruplardan bir tanesinde önemli çalışmalara imza atılmıştı. Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da değişim, dönüşüm, bunları yönetmek ve dahası devamlılık ana şart. Durum böyle olunca da işin ne kadar sürdürülebilir olduğunu başka bir platformda tartışabiliriz. Nedir bu e-Dönüşüm 2.0 Bu sorunun cevabı aslında çok basit. Kurumlarda başlayan ve işi BT doğru seçilip kurulmuş BT altyapılarının üzerine kurma sürecinin kurumlara olduğu kadar bireylere ya da diğer bir deyişle vatandaşa götürme işlemi bu. Yani artık devletten bireye kadar her başlığın “e” olmasından bahsediyoruz. Yavaş hayatımıza giren e-imza, e-arşiv, e-defter ve e-fatura gibi kavramlar öncü uygulamalar diyebiliriz aslında. Birey olarak birçok bürokratik sıkıcı işlemi bu uygulamalarla kolayca yapabilmek önemli tabii ki. Ancak şirketler tarafından bakacak olursak saatler alan onlarca işlemin birkaç dakika içinde yapılabilmesi inanın yine e-Dönüşüm döneminin moda terimleri etkinlik-verimlilik ikilisinin tekrar sahne alması anlamına geliyor. Her zamanki gibi kısa keselim ve bireyler ve kurumlar olarak e-Dönüşüm 2.0 için hazır olduğumuzu söyleyelim. Kanunlar ve mevzuatlar tarafında yapılacak her girişime destek olacağımızın altına da çizerek tabii ki.

PayPal Apple’a karşı sert oynayacak

3
Apple 9 Eylül’de gerçekleştirdiği etkinliğinde iPhone 6 ürün ailesini Apple Watch akıllı saati ve yeni servisi Apple Pay‘i tanıtmıştı. Hatırlayacak olursak; Apple Pay, iPhone 6 ailesi ile gelen NFC özelliği aracılığıyla, kolay ödeme yapılmasını sağlayan bir ödeme sistemi. Bu servis mevcut ödeme sistemleri için ciddi bir tehdit oluşturuyor. En azından çok büyük bir rakip olarak ortaya çıkıyor. Bu durumu göz önüne alan PayPal ise oyunu sert oynamaya kararlı gibi görünüyor. paypal-apple-fight-war PayPal The New York Times‘a verdiği tek sayfalık bir ilan ile “Biz insanlar paramızın selfie fotoğraflarımızdan daha iyi korunmasını istiyoruz. PayPal insanların ekonomisini korur.” mesajı ile yayınlandı. PayPal açık bir şekilde geçtiğimiz günlerde yüzlerce Holywood yıldızının ele geçirilen özel fotoğraflarına gönderme yaparak Apple’ın güvenlik açısından yeterince iyi olmadığını vurguluyor. Elbette bu durumda PayPal’ın da geçmişte güvenlik açıkları ile karşılaştığını ve PayPal’ın sahibi olan eBay’in sistemine sızan saldırganların milyonlarca hesap bilgisini ele geçirdiğini göz ardı edemeyiz. Ödeme sistemleri arenasındaki savaş her geçen gün daha fazla kızışacak gibi görünüyor. Bekleyip gelişmeleri izlerken Türkiye’de bu alanda faaliyet gösteren işletmelerin aktif olarak kendi stratejilerini geliştirmeleri gerekiyor.

Microsoft Minecraft’ı neden satın aldı?

2
Microsoft son yıllarda yaptığı satın almalar ile şaşkınlık yaratmaya devam ediyor. Büyük satın almalara şöyle bir bakacak olursak; önce 8,5 milyar dolar bedelle Skype’ı satın aldı. Akabinde 7,2 milyar dolar bedelle Nokia’nın cihaz bölümünü satın aldı. Son olarak gençler arasında oldukça popüler olan Minecraft oyununun sahibi olan Mojang’ı 2,5 milyar dolara satın aldı. Skype ve Nokia satın almasını çok konuştuk, şimdi Mojang (Minecraft) satın alması üzerinde konuşalım. minecraft Öncelikle; Minecraft Nedir? Wikipedia sayfasından alıntı yapalım; Minecraft, küplerle çeşitli tasarımlar yapmanızı sağlayan 2 ve 3 boyutlu oynanabilen bir oyundur. Programın ilk sürümleri Markus “Notch” Persson tarafından yazılmıştır ve Notch’un kurduğu Mojang şirketi çatısı altında geliştirilmektedir. 16 Mayıs 2009’da yayınlandığı günden bu yapana PC, iOS, Mac OSX, Android, PS3 ve Xbox 360 için versiyonları çıkmıştır. Yüz milyonlarca kişi tarafından oynanan oyunda oyuncular aklınıza gelebilecek her türlü şeyi (hatta bazı ülkeleri) bile inşa etmiş durumdalar. minecraft-country Microsoft Minecraft’ı neden satın aldı? Microsoft çaresiz bir şekilde genç nesle ulaşmaya ve onları müşterisi haline getirmeye ihtiyaç duyuyor. Skype ve Nokia yatırımlarına rağmen gençlerin Windows tabanlı telefonlar ile ilgilenmediği bir gerçek ve Microsoft’un bu açığı kapatmak için yeni bir şeye ihtiyaç duyuyor. Windows Mobile‘ın hâlâ ciddi bir uygulama problemi bulunuyor. Microsoft bu açıdan kasanın ağzını açıp milyonlarca dolar parayı uygulama geliştiricilere saçmaya devam etse de bir türlü istediği başarıyı yakalayamıyor. Üstelik Minecraft’ın henüz bir Windows Mobile versiyonu da bulunmuyor. Minecraft şu anda pek çok farklı platformda zaten mevcut. Microsoft bu satın alma ile birlikte Sony PlayStation, Mac ve iOS cihazlarına girmenin yeni bir yolunu elde etmiş oldu. Microsoft Minecraft’ın yeni versiyonlarını bu platformlar için çıkartmayabilir. Bunu göreceğiz. kid-playing-minecraft Minecraft şu anda 7 dolar fiyatı ile iTunes Store üzerinde en popüler ikinci uygulama konumunda bulunuyor. Şu ana kadar tüm platformlarda 50 milyon adetten fazla satıldı ve bu yaygınlık Microsoft’un ilgisini çekiyor. Minecraft asla sonu olmayan bir oyun. 8 yaşındaki çocuklardan yetişkinlere kadar pek çok hastası var. Minecraft için dijital dünyanın Lego’su diyebiliriz. LEGO-Minecraft Gerçek dünyada Lego ve Minecraft işbirliği kuruyor. Gerçek Lego parçaları ile yaptıklarınızı Minecraft dünyasına taşımak veya tersi bir durum çocukların aklını başından alan yeni bir pazar oluşturuyor. Minecraft oyuncuları oyunlarına akıl almaz ölçüde fanatik şekilde bağlılar. Bu Microsoft’un bu güne kadar elde edemediği bir başarı. Haliyle karşısında Apple gibi bir rakip varken Microsoft bu fırsatı kaçırmak istememiş olabilir. İşin doğrusu Minecraft bir oyundan çok bir yaşam şekli olarak değerlendirilebilir. Oyuncular bir şeyler inşa ettikten sonra oyunu bırakmıyorlar. İnşa etmeye devam ediyorlar. Oyun her geçen saniye daha da büyüyor. want-play-more-minecraft-teacher-will-show-your-parents-its-education Minecraft’ı sadece oyuncular değil eğitim kurumları da seviyor. Google’ın Chromebook ile okullara girme stratejisi karşısında artık Microsoft’un elinde bir koz olacak. Üstelik aileler çocuklarının Minecraft oynamasına kızmıyor tam aksine destekliyorlar zira çocuklarının yeteneklerini geliştirdiğine dair olumlu bir algı bulunuyor. Microsoft’un Minecraft’ın başarısını devam ettirmesi için yapması gereken hiç bir şey yok. Zaten kendi kendine büyüyen bir işi sahiplenmiş olacak. İşin doğrusu Microsoft için 2,5 milyar dolar para değil. Microsoft’un kasasında 85 milyar dolar nakit var ve Microsoft dilediği firmayı satın almaya devam edebilir. Zaten yaklaşık iki yıl önce Minecraft’ın programcısı kendisine 2 milyar dolar verecek herkese şirketini satacağını söylemişti. Microsoft’un bu kararı alması için gereğinden fazla zaman kaybettiğini bile söyleyebiliriz.

Cep telefonları şirketler için tehdit mi?

1
Artık cep telefonu kullanmayan kaldı mı? Hayır. Akıllı cep telefonu kullanmayan kaldı mı? Evet. Ancak bu durumun bankacılık, finans, satış, bilişim gibi sektörlerde pek rastlanılan bir durum olmadığının altını çizmek lazım. Bu noktada sizler için kötü bir haberimiz var; bu telefonlar şirketinizin başını gerçekten çok ağrıtabilir. Bilgi teknolojileri ve danışmanlığı sunan Gartner’ın yaptığı bir araştırmaya göre 2015 yılında piyasadaki akıllı telefonların yüzde 75’i en temel güvenlik testlerinden bile geçemeyecek. Bu durumda şirketlerinin ağlarında akıllı telefonlarını kullanan, uygulama indiren ve bunları kullanan çalışanlar büyük bir güvenlik tehdidi oluşturacaklar. Gartner temel araştırma analistlerinden Dionisio Zumerle bu durumu şöyle açıklıyor; “Mobil bilgisayar kullanan ve kendi cihazını kendin getir (BYOD – bring your own device) politikasına izin veren işletmeler şayet mobil uygulamalar için güvenlik testi ve risk yönetimi yapmadıkları takdirde güvenlik tehditleri ve zafiyeti ile karşı karşıya kalacaklar.” Aslında Zumerle’nin söyledikleri yeni bir şey değil. Pek çok işletme son bir kaç yıldır bu konu hakkında bilgi sahibi ve yatırımlarını bu yönde yapıyor. Ancak yeni olan Gartner’ın araştırmasına göre 2017 yılından itibaren dijital saldırıların akıllı mobil cihazlara odaklanacağı. Bu durumda işletmelerin özellikle mobil cihazlara yönelik güvenlik analizi ve korunma politikalarına ağırlık vermesi gerekiyor.

Röportaj: Yüksel Samast – TÜRKKEP

0
KEP nedir? KEP ile alakalı gerçekleştirilen yasal düzenlemeler neler? E-Tebligat nedir ve zorunlu mudur? Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) neden e-Tebligatı zorunlu kıldı? Bu zorunluluk işletmelere ne gibi yükümlülükler getiriyor? Tüm sorularımızın cevaplarını TÜRKKEP Genel Müdürü Yüksel Samast cevapladı.

Radyo teknolojisinde devrim kapıda

2
Nesnelerin İnterneti veya Her Şeyin İnterneti kavramlarını konuştuğumuz şu günlerde bu alandaki teknolojik gelişmeler de hız kesmeden devam ediyor. Bu gelişmelerden birisi Stanford Üniversitesinde geliştirilen ve yaklaşık bir karınca büyüklüğündeki (3,7 x 1,2 mm) radyo çipleri. Bu çiplerin üzerinde herhangi bir enerji kaynağı bulunmuyor zira enerjilerini kendilerine gönderilen radyo dalgalarından alıyorlar, sinyali işliyorlar ve tekrar geri gönderiyorlar. Üstelik maliyetleri 5-10 kuruş civarında.
Bu çipler endüstriyel olarak kullanılabilir hale geldiklerinde, yıllardır gelişen ancak bir türlü etiket fiyatları istenen seviyelere inmeyen, RFID gibi teknolojilere alternatif olacak. Kullanım alanları marketlerden, sağlığa, otomotivden, giyime aklınıza gelebilecek her noktada kendine yer bulacak. Bu teknolojiyi geliştiren ekip şu anda yarıiletken üreticileri ile iletişim halinde ve gelecek bir yıl içinde bu teknolojinin piyasada satılabilir hale gelmesi bekleniyor.

Cisco’ya taze kan

0
Cisco, Türkiye’deki faaliyetlerinin başına Genel Müdür olarak Cenk Kıvılcım’ı atadığını duyurdu. Cisco Orta Doğu liderlik ekibinin bir üyesi olacak olan Kıvılcım, Cisco Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Rusya/BDT ülkeleri (EMEAR) bölgesi kapsamındaki gelişmekte olan pazarlardan Orta Doğu Bölgesi Başkan Yardımcısı Mike Weston’a bağlı çalışacak. Cenk Kıvılcım, Cisco’ya katılmadan önce Alcatel Lucent bünyesinde ALU Teletaş Başkanı ve Türkiye ile Azerbaycan Ülke Grubu Lideri olarak görev yapıyordu. 15 yılı aşkın bir süre ALU bünyesinde Gana ve Nijerya Genel Müdürü, Güney ve Doğu Afrika ile Hint Okyanusu Carrier Satış Direktörü, Avrupa ve Güney İhracat, Erişim ve Veri Direktörü gibi görevler üstlenen deneyimli bilişim yöneticisi Cenk Kıvılcım, kariyerine Siemens’te başlamıştı. TÜBİSAD, İstanbul Teknik Üniversitesi Mezunlar Derneği ve Beşiktaş Spor Kulübü üyesi olan Cenk Kıvılcım, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü’nden onur derecesiyle mezun olduktan sonra INSEAD ve Manchester Business School’da yüksek lisans dereceleri aldı.  
Cisco Türkiye Genel Müdürü Cenk Kıvılcım
Cisco Türkiye Genel Müdürü Cenk Kıvılcım
Cisco Türkiye Genel Müdürü Cenk Kıvılcım, yeni görevi hakkında: “Türkiye’nin önemli destekçilerinden biri olan Cisco’nun bu bölgedeki faaliyetlerini yürütme ve hedeflerini bir sonraki adıma taşıma görevini üstlenmekten büyük mutluluk duyuyorum. Hükümetin ülkenin dönüşümüne olan odağını artırması ve toplumsal değişime hız vermesinin teknoloji alanında büyüme olarak yansıdığı önemli bir dönemden geçiyoruz. Cisco’nun hedefi hem özel sektör hem de kamu kuruluşlarını destekleyerek bu sosyal evrimin bir parçası olmak. Bunun bir parçası olmak için sabırsızlanıyorum” açıklamasında bulundu.

TechInside basılı dergisi çıktı

3
TechInside-Dergi-Sayi-001Değerli TechInside Takipçileri ve Ziyaretçileri, Henüz yayın hayatımıza başlayalı üçüncü ayımızı yeni dolduruyoruz. TechInside markası ile sitemiz sadece üç aydır sizlere hizmet veriyor. Üstelik fark ettiğiniz gibi Beta sürecimiz devam ediyor zira sürekli yeniliklere imza atıyoruz. İşte bu yeniliklerden birisi daha karşınızda; artık basılı bir dergimiz var. TechInside Basılı Dergisi aylık olarak ve her ayın 15’inde yayınlanacak. Bayilerde satışı olmayacak ve kontrollü bir abonelik ile 3 binden fazla C seviye yöneticiye ve sektör çalışanlarına ücretsiz olarak gönderilecek. Yüzlerce sayfalık, sadece bakıp geçeceğiniz bir içerik yerine, işinize yarayacak, size fazla zaman kaybettirmeden bilgi sahibi olmanızı sağlayacak, size vizyon kazandıracağını düşündüğümüz bir dergi hazırlamaya çalıştık. İlk kapak konumuz oldukça yeni, hatta bize ait olan bir kavram üzerine: Rekaberlik. Size burada içerik ile alakalı bilgi vermeye gerek görmüyoruz zira TechInside Basılı Dergi‘mizi ücretsiz olarak indirebilir ve kendiniz okuyabilirsiniz. Eğer herhangi bir işletmede yönetici, medya veya PR ajansı çalışanı iseniz ücretsiz olarak dergimize bu formu doldurarak abone olabilirsiniz. Henüz kaydolmadıysanız haftalık e-posta bültenimize de kaydolmanızı tavsiye ediyoruz. Umarız okurken keyif alır ve faydalanırsınız. Lütfen bizimle görüşlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin. Kısa sürede bize hızla ivme veren sizlere, desteğiniz ve ilginiz için tekrar teşekkür ediyoruz.

Garaj ruhuna karşı balo salonu ruhu

1
The Startup Owner’s Manual (Girişimcinin Rehberi – Boyut Yayıncılık 2014) isimli kitabında Steve Blank girişimciliğin uzun ve keşifler ile dolu bir yolculuk olduğunu anlatır. Bu yolculukta tek bir kahraman hikayesinin binlerce farklı yüz ile tekrardan yaşandığını anlatır. Ancak bu süreç sonu için Blank kitabında; girişimcilik süreci ile başarıya ulaşan girişim dönüşümü için oldukça dikkat çekici bir tanım yapar. “Shakesparevari bir trajedidir” der ve ekler; “Aniden tutkulu girişimci artık başarıyı yakalamış şirketi yönetmek için doğru kişi olmaktan çıkar. Veya daha acı verici bir şekilde çok daha basmakalıp bir yapının içinde kendini bulur.” Şöyle devam eder yazısına; “Artık girişimci operasyonlardan sorumlu bir yönetici olmuştur. Şirketin yakaladığı başarı girişimciliğin pırıltılı heyecanını gölgeler.” Geçen hafta birden fazla girişimcilik ile alakalı etkinliğe katılma şansım oldu. Her ikisinde de sahneye çıkan konuşmacılar bir dönemde sıfır noktasından (bazısı kısmen sıfır noktasından) başlayarak işlerini büyütmüş, başarıya ulaşmış, şirketini büyük bedeller ile satmış veya satmak istese oldukça büyük rakamların konuşulacağı bir konumda bulunuyor. Kısacası Blank’in kitabında bahsettiği girişimcilik macerası biteli çok uzun zaman olmuş. Bu değerli insanların tecrübeleri, tavsiyeleri ve görüşleri şüphesiz ki girişimcilik kültürü için çok fazla değer içeriyor. Ancak her zaman olduğu gibi bir ama var! Girişimciliğin bitip bir iş adamlığının veya klasik yöneticiliğin başladığı noktada “Girişimci” unvanını terk etmek istemiyorlar. Onlar yaşı 35’i geçtiği halde kendisini 18’inde gibi gören orta yaş krizine girmek üzere yaşamlara benzetiyorum. İş adamlığının getirdiği olgun yönetici ile içi kıpır kıpır, arayışı devam eden, girişimci arasındaki araf bölgesinin belirsizliğinde tercih yapmakta zorlananlar. Tam bu noktada bir ikilem ortaya çıkıyor; başarılı girişimciler ve iş adamlarını çekecek etkinlikler için pahalı otellerin, lüks balo salonlarında düzenlenen toplantılar. Maalesef bir dirhem şeker için bir çuval keçiboynuzu çiğnemeye benzeyen içerikler. Madalyonun diğer tarafında ise ülkemiz şartlarında bir garaj bile bulamamış girişimciler. İki soru sormak lazım, birincisi unvanından vazgeçmek istemeyen başarılı (eski) girişimcilere; acaba yolun başında olsalar bu tarz bir etkinliğin kendilerine ne kattığını düşünürlerdi? İkincisi ise başarıyı arayan girişimcilere; acaba bu lüks salonlarda düzenlenen etkinliklerin onlara ne kattığını düşünüyorlar? İki cevap arasındaki farkın bize girişimciliğin kutsal toprakları olan Silikon Vadisindeki garaj ruhu ile ülkemizdeki balo salonu ruhu arasındaki farkı anlamakta yardımcı olacağına inanıyorum. Ancak şüphesiz bir diğer gerçek şu ki iyi bir girişimci mekanın neresi olduğuna asla bakmadan, yılmadan yoluna devam edenlerden çıkıyor.

Çocuklarımızı programcı olarak büyütmek

2
Şu anda dünyanın en büyük ekonomik gücüne sahip küresel teknoloji firmalarının hepsinin temelinde çok basit bir mantık yatıyor; bir klavye ile yazılmış bilgisayar kodları. Çok istisnai durumlar hariç ülkemizde gençlerin bilgisayar kodları ile resmen tanışma dönemi üniversite yıllarında başlıyor. Oysa dünyanın gelişmiş ülkelerinde artık bu süreç neredeyse anaokulu dönemine kadar inmiş durumda. Code.org küresel dev teknoloji firmalarını kuran Bill Gates, Mark Zuckerberg gibi isimlerin desteği ile başta çocuklara ve dileyen herkese eğlenceli şekilde programlamayı öğretmek için hayata geçirilmiş bir internet projesi. Şimdi bu projenin çatısı altında Code Studio adında bir uygulama hayata geçirildi. Code Studio çok basit bir şekilde komutlar vererek Angry Birds karakterleri ile oyun oynarcasına programlamanın temellerini öğrendiğiniz bir platform sunuyor. Bu platform sayesinde çocuklar eğleniyor, oyun oynuyor ve farkında olmadan bilgisayar programlamayı öğreniyor. code studio eğitim videosu Üstelik bu eğitim sisteminin Türkçe (videolar altyazılı) desteği olduğunu da belirtmek lazım. Şimdi sorulması gereken soru şu; Henüz çok erken yaşlarda bu tarz uygulamalar ile programlama öğrenen genç bir nesle karşı tüm öğrencilerimizin eline birer tablet versek, tüm sınıflarımızın tahtalarını akıllandırsak ve onları internete bağlasak sizce başarı şansımız ne olur?

400 dolara kendi Uber servisinizi kurun

1
Uber hızlı yükselişi dikkatleri üstüne çektiği kadar dünyanın çeşitli yerlerinde protestolar ile karşılaşan bir servis. Başarısının arkasında dileyen herkesin aracını bir taksiye dönüştürmesine izin veren ve bunu konum tabanlı mobil uygulamaları ile destekleyerek doğrudan servis sağlayan kişi ile müşteriyi buluşturması oluşturuyor. Bu güne kadar toplam 1,5 milyon dolar yatırım alan Uber hızla büyümeye devam ediyor. Uber Öte yandan Uber’in iş modeli pek çok yeni iş modeline ilham oluyor. Farklı girişimciler Uber benzeri servisler kurabilecekleri iş planları hazırlıyor. Ama bir problem var; bu uygulamayı kime yazdıracaklar? Mowares isimli firmanın sizin için bir çözümü var. Sadece 400 dolar vererek kendi Uber benzeri servisinizi hemen hayata geçirebilirsiniz. Tamirciler için Uber, sürüş dersi için Uber, hayat kadınları için Uber ve benzerleri… (bunların hepsi de gerçek Mowares müşterileri). Mowares Eğer bu işi kendi başınıza yapmaya kalkarsanız en az 6 ay geliştirme süresi ve 400 dolardan çok daha fazla sermayeye ihtiyaç duyacaksınız. Ancak Mowares size bu fiyata iki tane markasız iOS uygulaması, iki tane markasız Android uygulaması, barındırma ve altyapı hizmetini sunuyor. Şu anda 100’den fazla müşterileri var. Dikkat! 2009 Groupon kurulduğunda inanılmaz bir ilgi görmüş ve pek çok kopyası ortaya çıkmıştı. Şu anda 6000’den fazla Groupon kopyası bulunuyor ancak pek çoğu başarısız oldu, olmaya devam ediyor. Bu noktayı göz önüne almanız gerekli aksi takdirde 400 dolarınızı da boşa harcamış olabilirsiniz.

RSA’den mobil koruma

1
EMC’nin Güvenlik Bölümü RSA, internetteki tehditleri tespit etme çözümünün son sürümünü tanıttı. Yeni sürüm, işletmelere web oturumlarında uçtan uca görünürlük sağlıyor. Çözüm aynı zamanda, tüketicilere yönelik internet sitelerinin karşı karşıya kalabileceği siber suçlar ve  kullanıcı arayüzü ile veri tabanı arasındaki veri alışverişini sağlayan algoritmanın kötü amaçlı kullanımı gibi riskleri azaltmaya yardımcı oluyor. RSA’in, internetteki tehditleri tespit etme çözümü “RSA Web Threat Detection”ın en yeni versiyonu 2014’ün 3.çeyreğinden itibaren satışa sunulacak. Tüketiciler, alışverişten fatura ödemeye ve bankacılık işlemlerine kadar birçok işlem için her geçen gün daha yaygın biçimde interneti ve mobil cihazlarını kullandıkça, bu platformlar dolandırıcılar için de daha çekici hale geliyor. RSA’in teknoloji departmanı tarafından toplanan istatistiklere göre, 2013’te internet üzerinden yapılan tüm işlemlerin yüzde 27’si mobil cihazlar üzerinden gerçekleşti. Bu oran bir önceki seneye göre yaklaşık yüzde 54 arttı. RSA’in tespitine göre; 2014 senesinin ilk yarısındaki tüm dolandırıcılık işlemlerinin yaklaşık yüzde 32’si, mobil cihaz kaynaklı. RSA Güvenlik Analitiği Bölümü Başkan Yardımcısı Grant Geyer, RSA’in çözümünü şöyle anlatıyor: “Internet portallarına ve mobil kanallara odaklı tehditlerin yaygınlaşmasına bağlı olarak, işletmelerin sistemlerinin de müşterilerini ve markalarını korumak için uçtan uca görünürlük özelliğine sahip olması gerekiyor. RSA Web Threat Detection çözümü bu görünürlük özelliğini internet ve mobil internet üzerinde açılan oturumlardaki tıklama akışını analiz ederek ve bu analizleri işletmelerin yasal ve yasal olmayan kullanımı ayırt etmelerine yardımcı olacak verilere dönüştürerek sunmak için tasarlandı. Kimlik doğrulama işleminden önce ve sonra kullanıcının internetteki hareketlerini tam olarak görüntüleyebilen işletmeler, dolandırıcılık girişimlerini, kullanıcı arayüzü ile veri tabanı arasındaki veri alışverişini sağlayan algoritmanın kötü amaçlı kullanımını ve diğer kötü niyetli işlemleri gerçek zamanlı olarak tespit edebilecek ve aynı zamanda da işletmelerinin güvenlik operasyonlarını da güçlendirecek.”

Mobil cihaz kaybı işletmelerin derdi

0
Kaspersky Lab tarafından BT güvenlik uzmanları arasında küresel çapta yapılan bir araştırma, çalıntı mobil cihazların oranındaki artışın, BT departmanlarının bu güvenlik tehdidine verdiği yanıt süresini de artırdığını gösterdi. Bu gecikmenin nedeni çalışanların kayıp cihazlarla ilgili işverenlerini bilgilendirmek konusunda yavaş davranması ve çalışanların yalnızca yarısının hırsızlığı rapor etmesi. Mobil cihaz hırsızlığına maruz kalmış işletmelerin, yüzde 19’u bu hırsızlığın kurumsal verilerin kaybı ile sonuçlandığını belirtiyor. Buna göre, kurumsal bir mobil cihazın çalınması durumunda işletmelerin veri kaybı deneyimleme ihtimalinin yaklaşık beşte bir olduğunu söyleyebiliriz. Kaspersky Lab‘ın 2014 BT Güvenlik Riskleri araştırmasının bir parçası olarak dünya genelindeki binlerce BT güvenlik yöneticisinden topladığı veriler, çalışanların üçte birinden fazlasının çalıntı cihazla ilgili işverenlerini bilgilendirme sürelerinin iki günü bulabildiğini, yüzde 9’unun ise bilgi vermek için üç ila beş gün arasında beklediğini göstermekte. İşverenlerini olayın yaşandığı gün haberdar eden çalışanların 2013’te yüzde 60 olan oranı, 2014’te yüzde 50’ye düşmüş. Bu gecikme güvenlik açısından önemli bir açık oluştururken hassas kurumsal verilerini kaybetme olasılığı da artıyor. Anket sonuçları ayrıca, mobil cihaz hırsızlığının tırmanmaya devam ederek 2011 yılında yüzde 14 olarak bildirilen mobil cihaz hırsızlığına maruz kalan şirket oranının 2014’te yüzde 25’e yükseldiğini de ortaya koydu. Türkiye’de de artış üst boyutta, 2011’de yüzde 6’dan 2014’te yüzde 24’e yükseliş var. Mobil cihaz hırsızlık oranları bölgeler arasında önemli ölçüde değişiklik gösteriyor. Mobil cihaz hırsızlığına maruz kalan işletmelerin yüzde 8 oranda olduğu Orta Doğu açık ara en düşük yüzdeye sahipken bunu yüzde 15 ile Japonya ve Rusya takip etmekte.

Servis sağlayıcılar müjde

0
Servis sağlayıcılar için 802.11 ac, 4×4 MIMO ve fiber ile aynı kapasitede hız ve güvenlik sunan Mimosa B5 ve B5C, dünya ile anda Net Vizyon güvencesiyle Türkiye’de. Fiber kablonun yüksek hızlı bağlantı için en iyi yöntem olduğu düşüncesi Mimosa B5 ve 5C ile tarihe karışıyor. Mimosa, Gigabit bağlantı hızıyla uzun mesafeler ve dış mekân kullanımı için tasarlanmış kablosuz cihazlarıyla evlere ve iş yerlerine güvenilir bağlantı sağlıyor. Fiber kablo kurulumunun pahalı ve yavaş olduğu yerlerde Mimosa ürünlerinin avantajı daha belirgin şekilde ortaya çıkıyor. 1.7Gbps PHY ve güvenilirlikteki yüksek performansıyla Mimosa B5, Gigabit kablosuz teknolojileri yeniden tanımlıyor. 1Gbps performansa, sadece 2 ms gecikme süresiyle tepki verebilen ve 25dBi entegre dual polarize antene sahip olan Mimosa B5, 5150-585 0 MHz frekans spektrumunda kullanılabiliyor. Dış mekân kablosuz çözümler alanında daha önce hiç görülmemiş bir çok yeniliği beraberinde getiren Mimosa B5, müdahaleden doğacak arızaları engellemek için birbirlerini takip etmeyen kanalları dengeleyerek Dual bağlantı sunuyor. Kanallardan birine müdahale olduğundaysa, radyo kanala yeni yer ararken bağlantıyı sağlayabiliyor. Her Şey Otomatik Ağınız bir anda değişebilir ve ağınızı ayarlamaya ihtiyaç duyabilirsiniz. Mimosa B5, doğru kararları hızlıca verebilmek için geçmiş ve gerçek zamanlı veri ile sabit spektrum analizi sunuyor. “Her Şey Otomatik” özelliğiyle frekans, kanal genişliği ve güç seviyeleri otomatik olarak düzenlenebiliyor.

Güvenlikte “damar izi” dönemi

0
Güvenli şehirler için sürdürülebilir çözümler sunan NEC, güvenlik ürünlerine bir yenisini daha ekledi. “Damar izi okuyucusu” olarak adlandırılan sistem sayesinde kişilerin parmak ve damar izleri alınarak tüm biyometrik bilgilere ulaşılıyor ve olası suçların önüne geçiliyor. Ankara’da UBM ve güvenlik sektörünün lider firmalarından olan NEC işbirliğiyle düzenlenen “Daha Güvenli Şehirler İçin Güvenlik Çözümleri” seminerinde tanıtımı yapılan “Damar izi okuyucusu” sistemi, katılımcılardan oldukça ilgi gördü. Aynı sensör üzerinde iki farklı verinin değerlendirildiği söyleyen NEC Ön Satış Yöneticisi Hüseyin Yeter, sistemin yalnızca birkaç saniye içinde tanımlama yaparak verilere ulaşılmasını sağladığını söyledi. Bu sistemle özellikle bankacılık uygulamalarında kolaylık sağlanacağının altını çizen Yeter, “Yüksek meblağlı para transferlerinde çok sayıda kişinin işini kolaylaştıracak bir sistemi hayata geçirdik. Sistem sayesinde belirli bir miktarın üzerinde gerçekleştirilen bankacılık işlemlerinde kişilerin biyometrik bilgilerine ulaşılıyor ve transferin güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesi sağlanıyor” dedi. Bankaların yanı sıra 5-6 bin kişinin çalıştığı büyük şirketlerin de bu sistemden faydalanabileceğini vurgulayan Yeter, çalıştıkları iş yerlerinde özellikle giriş şifrelerini unutan çok sayıda kişinin, damar izi okuyucusu sayesinde biyometrik bilgilere ulaşarak yeni şifreler üretebileceklerini kaydetti.