ASML eski çalışanı casusluk ve ticari sır hırsızlığıyla suçlanıyor

Hollanda, teknoloji devi ASML’in eski bir çalışanına yönelik ciddi suçlamalarla gündeme geldi. Rusya bağlantılı olduğu belirtilen 43 yaşındaki eski çalışan, ASML eski çalışanı olması nedeniyle ASML ve Mapper Lithography’e ait kritik ticari sırları çalmak ve bunları yasa dışı yollarla Rusya’ya satmakla suçlanıyor. Hollanda makamları, söz konusu şahsa 20 yıllık ülkeye giriş yasağı getirdi.

Hollanda’da nadiren uygulanan bir yasak

Hollanda Göç ve İltica Bakanlığı tarafından alınan bu karar, ulusal güvenlik riski taşıyan durumlar için nadiren uygulanıyor. Yerel medya organı NOS, yasağın kişiyi ülkeye dönmekten uzun süre alıkoymayı hedeflediğini belirtti. Hollanda savcılığı, ASML eski çalışanı olan şüphelinin kısa süre içinde mahkemeye çıkarılacağını ve davanın sonucunun kamuoyuyla paylaşılacağını duyurdu.

Dünyanın en gelişmiş litografi makinelerini üreten ASML, sektörün en önemli teknoloji sağlayıcılarından biri olarak öne çıkıyor. IntelSamsung ve TSMC gibi büyük çip üreticileri, bu makineler olmadan mikroçip üretimi yapamıyor. Ancak, ABD’nin uyguladığı teknoloji transferi yaptırımlarıÇin ve Rusya gibi ülkeler için bu teknolojiye erişimi neredeyse imkânsız hale getiriyor. ASML eski çalışanı tarafından yapılan bu ihlal, bu nedenle büyük yankı uyandırdı.

Belgeler Rusya’nın mikroçip hedeflerini desteklemek için kullanıldı

Hollanda savcılığına göre, şüpheli, ASML ve 2018’de iflas ettikten sonra ASML tarafından satın alınan Mapper Lithography şirketine ait belgeleri yasa dışı yollarla Rusya’ya aktardı. Bu belgelerin, Rusya’nın mikroçip üretim kapasitesini artırmak için stratejik bir hamle olduğu değerlendiriliyor. Yerel kaynaklar, belgelerin on binlerce Euro karşılığında satıldığını iddia ediyor.

ASML’den açıklama: duruşma süresince yorum yok

ASML tarafından yapılan açıklamada, “Eski bir Mapper ve ASML çalışanına karşı açılan davadan haberdarız. ASML eski çalışanı olarak biz de politikamıza uygun olarak bir rapor sunduk. Duruşma süresince daha fazla yorum yapmayacağız” ifadelerine yer verildi.

Samsung, One UI 7 ile güvenliği artıracak!

0

Samsung, One UI 7.0 güncellemesiyle güvenlik ve gizlilik alanında kullanıcı deneyimini iyileştirecek bir dizi yeni özellik sunuyor. Güncelleme, Galaxy cihazlarına daha gelişmiş koruma mekanizmaları getirerek hem kullanıcı verilerini daha güvenli hale getirmeyi hem de cihazların olası tehditlere karşı direncini artırmayı hedefliyor. Özellikle Knox Matrix Dashboard, Gelişmiş Veri Koruma Kurtarma Yöntemi ve Samsung Hesabı için passkey desteği gibi özellikler, cihaz güvenliğini yeni bir seviyeye taşıyor.

Samsung, One UI 7 ile güvenliği artırıyor

Knox Matrix Dashboard, Samsung’un blok zinciri tabanlı güvenlik izleme sistemini güçlendiren bir yenilik olarak öne çıkıyor. Bu özellik, birden fazla Samsung cihazınız arasında güvenlik ağı oluşturarak her bir cihazın güvenlik durumunu takip etmenize olanak tanıyor. Olası bir tehdit tespit edildiğinde kullanıcıya öneriler sunarak cihazlar arası güvenliği entegre bir şekilde yönetmeyi mümkün kılıyor.

Gelişmiş Veri Koruma Kurtarma Yöntemi, kaybolan bir cihazdan uçtan uca şifrelenmiş verileri kurtarma ve yeni bir cihaza güvenli bir şekilde yükleme imkânı sunuyor. Ancak bu işlem için kaybolan cihazın parolasının, deseninin veya PIN’inin doğrulanması gerekecek, böylece yetkisiz erişim ihtimali ortadan kaldırılıyor.

Samsung Hesabı için eklenen passkey desteği, kullanıcıların cihazlar arası geçişlerde parola yerine daha güvenli bir kimlik doğrulama yöntemi kullanmasına olanak sağlıyor. Bu özellik, Samsung’un geniş ürün ekosistemi içinde oturum açmayı kolaylaştırırken güvenliği artırmayı hedefliyor.

Otomatik Engelleyici özelliğine eklenen Maksimum Kısıtlama seçeneği ise cihazların 2G şebekelerine veya güvenli olmayan Wi-Fi bağlantılarına bağlanmasını engelleyerek veri trafiğinin daha güvenli bir ortamda gerçekleşmesini sağlıyor. Aynı zamanda, cihaz kilitliyken USB bağlantılarının yalnızca şarj için kullanılabilmesi bu güvenlik önlemlerine katkı sunuyor.

Gelişmiş Hırsızlık Koruması, cihazın güvenlik ayarlarını yetkisiz kişilerin değiştirmesini zorlaştırıyor. Yeni Kimlik Kontrolü özelliği, güvenlik ayarlarında değişiklik yapılmadan önce biyometrik doğrulama gerektirerek güvenlik açıklarını minimuma indiriyor. Ayrıca, PIN veya parolanın değiştirilmesi gibi işlemler için bir saatlik gecikme süresi tanımlanarak cihazın kötü niyetli kişilerin elinde anında manipüle edilmesi engelleniyor.

One UI 7.0 güncellemesi şu anda Galaxy S24 serisi için beta aşamasında Almanya, Hindistan, Güney Kore, Polonya, İngiltere ve Amerika gibi ülkelerde kullanıma sunulmuş durumda. Kullanıcılar, Samsung Members uygulaması üzerinden beta programına katılarak bu yenilikleri erken deneyimleme fırsatı bulabiliyor.

James Cameron, Meta Quest için yeni içerikler yapacak!

0

James Cameron, sinema dünyasının önde gelen yenilikçi isimlerinden biri olarak tanınmasının yanı sıra, teknolojik gelişmeleri sinema sektörüyle buluşturma konusundaki vizyoner yaklaşımlarıyla da dikkat çekiyor. Bu kapsamda, Cameron’ın Meta ile yaptığı yeni iş birliği, hem VR (Sanal Gerçeklik) hem de AR (Artırılmış Gerçeklik) teknolojilerinin geleceğine yön verebilecek bir adım olarak değerlendiriliyor. Lightstorm Vision şirketiyle Meta arasında gerçekleştirilen bu anlaşma, Meta Quest başlıklarına özel 3D içeriklerin geliştirilmesini ve bu teknolojilerin eğlence dünyasında daha yaygın bir şekilde kullanılmasını hedefliyor.

James Cameron, Meta Quest için yeni içerikler üretecek

James Cameron, bu projeyle yalnızca VR başlıkları için özel içerikler üretmekle kalmayacak, aynı zamanda bu teknolojinin sinema sektörü ve diğer yaratıcı alanlarda nasıl uygulanabileceğini de ortaya koymayı planlıyor. Usta yönetmen, Meta’nın sunduğu teknolojiyi ilk kez deneyimlediğinde büyük bir hayranlık duyduğunu belirtti. Ona göre bu teknoloji, içerik üreticilerinin çalışma biçimlerini kökten değiştirecek bir potansiyele sahip. Cameron, bu dönemi “tarihi bir dönüm noktası” olarak nitelendirerek, Meta ile iş birliğinin hem eğlence dünyasında hem de teknolojinin yaratıcı kullanımında yeni bir çağ başlatabileceğini ifade etti.

Bu iş birliği çerçevesinde ilk etapta dünya çapında izleyicilere hitap edecek çeşitli 3D içerikler geliştirilmesi planlanıyor. Özellikle canlı spor etkinlikleri, konserler, filmler ve diziler gibi büyük çaplı projeler üzerinde duruluyor. Meta Quest kullanıcılarının bu içerikleri hem yüksek çözünürlükte hem de tamamen sürükleyici bir deneyimle izleyebilmeleri hedefleniyor. Böylece, VR teknolojisinin yalnızca oyun sektörüyle sınırlı olmadığını, aynı zamanda geniş bir eğlence yelpazesine uygulanabileceğini gösteren projeler hayata geçirilecek.

James Cameron’ın projeye liderlik edecek olması, bu iş birliğini daha da önemli kılıyor. Avatar gibi sinematik devrimlere imza atmış olan Cameron, daha önce 3D teknolojilerinin yaygınlaşması ve CGI’ın (Bilgisayar Üretimli Görseller) sınırlarını zorlayan çalışmalarıyla sektöre öncülük etmişti. Şimdi ise bu tecrübelerini VR ve AR alanlarına taşıyarak, Meta Quest kullanıcılarına yepyeni bir deneyim sunmayı amaçlıyor.

Her ne kadar şu an için bu iş birliği kapsamında somut bir proje duyurulmamış olsa da, Cameron ve Meta’nın ortak hedefinin, 3D eğlence içeriklerini küresel bir izleyici kitlesine sunarak VR teknolojisine olan ilgiyi artırmak olduğu vurgulanıyor. Bu gelişmelerin, özellikle sinema ve eğlence sektörlerinde köklü değişikliklere yol açması bekleniyor. Meta’nın teknolojik altyapısı ile James Cameron’ın yaratıcı vizyonunun birleşimi, bu iş birliğini hem teknoloji hem de içerik üretimi açısından tarihi bir adım haline getiriyor.

Fly Ventures, erken aşama girişimler için yeni fon oluşturdu!

0

Berlin merkezli risk sermayesi şirketi Fly Ventures, erken aşama girişimlere odaklanmak amacıyla 80 milyon euro değerindeki üçüncü fonunun kapanışını gerçekleştirdi. Şirket, 2020 yılında 53 milyon euro ile tamamladığı ikinci fonundan bu yana yaklaşık 30 milyon euroluk bir artış kaydederek, girişim sermayesi alanında daha geniş bir etki yaratmayı hedefliyor. Fly Ventures, erken aşama Avrupalı girişimlere 1 milyon ila 4 milyon euro arasında yatırımlar yaparak destek sağlıyor ve Berlin, Londra, Paris ve Zürih’teki merkezlerinde dört eşit General Partner modeliyle faaliyet gösteriyor.

Fly Ventures, erken aşama girişimler için yeni fon oluşturuyor

Fly Ventures’un Kurucu Ortağı Gabriel Matuschka, Almanya ve İngiltere’nin bu modelin temel taşları olduğunu vurgularken, Berlin ve Münih arasındaki iş birliğinin özellikle teknik odaklı projelerde güçlü bir sinerji yarattığını ifade etti. Ayrıca, son yıllarda Paris’in teknoloji ekosistemindeki hızlı büyümesine dikkat çeken Matuschka, bu doğrultuda Paris merkezli Marie’nin ekibe dahil edildiğini belirtti. Fly Ventures, Avrupa’nın teknik yeteneklerini kapsayan bu stratejik ofis yapılanmasıyla bölgesel çeşitliliği ve uzmanlığı artırmayı amaçlıyor.

Şirketin yatırım yaptığı alanlar arasında yapay zeka, endüstriyel teknoloji, yazılım geliştirme ve altyapısı gibi sektörler bulunuyor. Portföyünde kara para aklamayı önleme girişimi Salv, siber güvenlik şirketi GitGuardian ve otonom sürüş teknolojileri geliştiren Wayve gibi yenilikçi girişimler yer alıyor. Matuschka, Fly Ventures’un özellikle geleneksel yatırımcıların henüz fark etmediği yenilikçi alanlara yatırım yapmayı tercih ettiğini belirterek, “Malzeme bilimi ve yapay zeka gibi, insanların başlangıçta anlam veremediği alanlara yönelmekten keyif alıyoruz. Bugünlerde bu alanlar daha fazla ilgi çekiyor, ancak bizim stratejimiz bu tür yatırımları diğerlerinden iki veya üç yıl önce gerçekleştirmek üzerine kurulu,” ifadelerini kullandı.

Bu yeni fonla Fly Ventures, Avrupa’nın hızla gelişen teknoloji ekosistemindeki rolünü güçlendirmeyi ve erken aşama girişimlere daha fazla destek sağlamayı hedefliyor. Şirket, teknolojik yeniliklere ve girişimcilik potansiyeline olan bağlılığıyla, bölgedeki girişimlerin küresel başarı hikayelerine dönüşmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor.

Pardon AI, Techstars’tan yatırım alarak ABD operasyonlarına başladı!

0

Restoran, otel ve etkinliklerde kişiselleştirilmiş bir deneyim sunarak kullanıcıların “Pardon!” demeden sipariş verebilmesini sağlayan akıllı menü platformu Pardon AI, Techstars’tan yatırım alarak ABD operasyonlarına resmen başladı. Türkiye’deki başarısını ABD’ye taşıyan yerli girişim, yatırım süreciyle birlikte ABD pazarında faaliyet göstermeye başlamış ve ilk büyük müşterileriyle iş birliği kurmuş durumda.

Pardon AI, Techstars’tan yatırım alarak ABD operasyonlarına başlıyor

Pardon AI, işletmelerin kârlılıklarını artırmak için yapay zeka destekli çözümler sunuyor. Platform, 2 milyondan fazla saati aşan dijital müşteri davranış veri havuzundan faydalanarak, her ay aktif olarak 3 milyon oturumdan elde ettiği verilerle modelini sürekli güncelliyor. Restoranlar için fiyatlama, pazarlama, menü mühendisliği ve yeni şube lokasyonlarını belirleme gibi kritik alanlarda güçlü öneriler sunan Pardon AI, aynı zamanda kişiselleştirilmiş menü, dinamik pop-up, etkileşimli etiketler ve hızlı ödeme altyapısı gibi hizmetler de sağlıyor. Bu kapsamlı yaklaşımıyla işletmelere dijital dünyada hızlı ve etkili kararlar alma imkânı tanıyor.

Türkiye’de önde gelen zincir restoranlar, otel grupları, bankalar ve F&B şirketleriyle iş birliği yapan girişim, Techstars’ın desteğiyle ABD’deki büyümesini hızlandırmayı hedefliyor. Şirket, bu büyüme yolculuğunun bir parçası olarak yeni versiyonu olan Pardon AI 4.0’ı 2025’in Mart ayında piyasaya sürmeye hazırlanıyor. Bu yeni sürüm, mevcut önerilere ek olarak operasyonel maliyetlerin düşürülmesi, satın alma süreçlerinin iyileştirilmesi ve sosyal medya pazarlama stratejilerinin geliştirilmesi gibi yeni özellikler sunacak. Böylece, işletmelerin iş gücü eksikliği, ekonomik kayıplar ve uzun karar alma süreçleri gibi sorunlarını çözmeyi amaçlıyor.

Pardon AI CEO’su Gökhan Çam, şirketin erken dönemde yapay zeka modeline yaptığı yatırımların karşılığını almaya başladığını belirtti. Çam, Pardon AI’ın yalnızca satış verisi odaklı karar mekanizmalarını yapay zeka önerileriyle değiştirerek iş ortaklarının kârlılıklarını artırdığını ifade etti. Techstars’tan aldıkları yatırımın, ABD pazarında başarılarını katlayarak büyütmelerinde önemli bir rol oynayacağını vurgulayan Çam, yatırım öncesinde ABD’de şirketleşerek ilk müşterileriyle çalışmaya başladıklarını ve Techstars’ın güçlü bağlantılarının bu süreci hızlandıracağını dile getirdi. Pardon AI, Türkiye’de elde ettiği başarıyı ABD pazarına taşıyarak uluslararası bir marka olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

Güneş enerjisi depolama projesine yeşil ışık!

0

ABD’nin 2,4 GW kapasiteli en büyük güneş enerjisi depolama projesine yeşil ışık yakıldı. Sunstone Solar, Bonneville Elektrik İdaresi aracılığıyla Umatilla Elektrik Kooperatifi sistemi üzerinden şebekeye bağlanacak.Oregon eyaleti, Morrow County’de yaklaşık 10.000 dönümlük alanı kapsayacak olan Sunstone Solar projesini onaylayarak sürdürülebilirlik çabalarını bir adım öteye taşıdı.

Güneş enerjisi depolama için yeni adım

ABD’deki türünün en büyüğü olması planlanan proje, yaklaşık 4 milyon güneş paneli kullanarak 1.200 megavatlık güç üretecek. Bu da yılda yaklaşık 800.000 eve temiz, emisyonsuz elektrik sağlamaya yetecek.Pine Gate Renewables CEO’su Ben Catt’e göre Oregon’un enerji tesisi izin verme süreci ülkedeki en titiz süreçlerden biridir. Eyalet, en iyi tarım arazilerini korumak için güneş panellerinin nereye kurulabileceği konusunda katı kurallara sahiptir. Ancak Sunstone Solar gibi projeler, bölgeye açık faydalar sağlarsa özel izin alabilir.

Catt, bunu akılda tutarak, yakın zamanda oybirliğiyle alınan izin onayının, proje ekibi ile paydaşlar arasındaki, hem Oregon hem de Morrow County topluluğuna fayda sağlayacak bir çözüm yaratma yönündeki iş birliğini yansıttığını belirtti.

Enerji şirketi 2026’da inşaata başlamayı planlıyor ve yerel tarımı desteklemek için dönüm başına 1.000 dolardan fazla yatırım yapacak. Bu girişim, bölgedeki buğday çiftçilerine fayda sağlamayı ve Morrow County’nin buğday çiftliklerinin uzun vadeli sürdürülebilirliğini artırmayı amaçlayan bir fona yaklaşık 11 milyon dolar katkıda bulunacak.

ABD Senatörü Ron Wyden, iklim kriziyle mücadelenin çeşitli enerji çözümlerine dayandığını vurgulayarak, Enflasyon Azaltma Yasası ile sağlanan önemli federal yatırımların açık bir örneği olarak Pine Gate Renewables’ın güneş enerjisi ve enerji depolama projesini gösterdi.Pine Gate, 2022’de Gallatin Power Partners’tan Sunstone Solar’ı satın alarak Oregon’da halihazırda 17 güneş enerjisi projesine sahip ve işletiyor. Ayrıca proje, Oregon’un 2040 yılına kadar eyaletin tüm elektriğini temiz enerji kaynaklarından üretme ve elektrik üretiminden kaynaklanan kirliliği ortadan kaldırma hedefine doğru attığı birçok adımdan sadece biri.

Projede yer alan yerel bir buğday çiftçisi ve toprak sahibi olan Ken Grieb, projenin Morrow County’ye ekonomik faydalar sağlama potansiyeli konusunda umutlu. Pine Gate’in enerji geliştirmeye yönelik işbirlikçi yaklaşımının topluma bağlılık gösterdiğini belirtiyor. Grieb, “Pine Gate, büyük enerji tesisi geliştirmenin nasıl düşünceli ve işbirlikçi bir şekilde yapılabileceğini gösterdi” dedi.

Türkiye’nin Jeotermal Enerji Hedefleri Büyüyor

Türkiye, yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptığı yatırımlarla dikkat çekmeye devam ediyor. Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Derneği (JESDER) Başkanı Ufuk Şentürk’ün açıklamalarına göre, Türkiye’nin jeotermal enerji kurulu gücü 1726 megavata (1.7 GW) yükselmiş durumda. Türkiye, bu alanda Avrupa’da birinci, dünyada ise dördüncü sırada yer alıyor.

Yeni santrallerle kapasite artıyo

2024 yılı sonuna kadar 35 megavat kapasiteli iki yeni santral devreye alınacak, ayrıca bu ay bir santralin daha faaliyete geçmesi bekleniyor. Bu gelişmelerle birlikte, Türkiye’nin jeotermal enerji kapasitesinin daha da artacağı öngörülüyor. Şentürk, bu yatırımları, “40 yıllık bir yolculuğun hediyeleri” olarak nitelendirerek, jeotermal enerjinin yalnızca elektrik üretimi değil, enerji çeşitliliği ve sürdürülebilirlik açısından da kritik bir öneme sahip olduğunuvurguladı.

Sera ve konut ısıtmasında büyük potansiyel

Jeotermal enerjinin sadece elektrik üretiminde değil, sera ve konut ısıtmasında da etkin şekilde kullanılması gerektiğine dikkat çeken Şentürk, özellikle Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri’nin (TDİOSB) bu alanda önemli fırsatlar sunduğunu ifade etti. Ancak, özel sektörün TDİOSB’lerde kurucu üye olamaması ve teşviklerden yararlanamaması, sektörde bir kısır döngüye yol açıyor. Şentürk, özel sektörün önünün açılmasının, jeotermal kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlayacağını belirtti.

Atıl petrol kuyuları jeotermale dönüştürülebilir

Şentürk, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bölgelerindeki atıl durumdaki petrol kuyularının jeotermal enerjiye dönüştürülerek sera ve konut ısıtmasında kullanılmasının, yeni dönemde önemli bir çalışma alanı olabileceğini dile getirdi. Bu tür projelerin, jeotermal enerjinin farklı sektörlerde kullanımını artırarak bölgesel kalkınmaya katkı sağlayacağı öngörülüyor.

Kaynaklara göre kurulu güç dağılımı

2024 yılı Ekim ayı itibarıyla Türkiye’nin toplam enerji kurulu gücü, kaynaklara göre şu şekilde dağılıyor:

  • Hidrolik enerji: %28,1
  • Doğal gaz: %21,5
  • Kömür: %19,1
  • Rüzgar: %10,9
  • Güneş: %16,6
  • Jeotermal: %1,5
  • Diğer kaynaklar: %2,4

Jeotermal enerjide Türkiye’nin potansiyeli

Türkiye, 5000 megavatlık (5 GW) jeotermal elektrik üretim potansiyeline sahip. Bununla birlikte, muhtemel jeotermal ısı potansiyeli 35.500 MWt, elektrik üretimi potansiyeli ise 4500 MWe olarak tahmin ediliyor. Jeotermal kaynakların %90’ı doğrudan uygulamalar (ısıtma, termal turizm, endüstriyel kullanım), %10’u ise elektrik üretimi için uygun.

Türkiye’nin yenilenebilir enerji hedefleri doğrultusunda, jeotermal enerji alanındaki yatırımların hız kesmeden devam etmesi bekleniyor.

Türkiye, 2026’da Formula 1 takvimine yeniden girebilir!

0

Türkiye, Formula 1 takvimine yeniden dahil olma yolunda önemli adımlar atıyor. İstanbul Park F1 Pisti’nin el değiştirmesinin ardından, Türkiye’nin 2026 yılında Formula 1 takvimine geri girmesi için yapılan çalışmalar hızlandı. Geçtiğimiz günlerde, Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın da katılımıyla Türkiye’nin Formula 1 yönetimiyle önemli görüşmeler gerçekleştirdiği belirtildi. Bu görüşmelere İstanbul Park F1 Pisti’nin yeni işletmecisi ve Pirelli başkanı Lale Cander ile Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu (TOSFED) Başkanı Eren Üçlertoprağı da katıldı. Görüşmeler, Abu Dabi’de Formula 1 CEO’su Stefano Domenicali ve diğer üst düzey yetkililerle yapıldı.

Türkiye, 2026’da Formula 1 takvimine yeniden dahil olabilir

Görüşmelerin ana gündem maddesi, Türkiye’nin 2026 yılı itibarıyla Formula 1 takvimine tekrar dahil olma talebiydi. Bu konuda resmi bir açıklama yapılmasa da, görüşmelerin çok verimli geçtiği ve tarafların 2026’daki olası takvim değişiklikleri ile ilgili çok olumlu değerlendirmeler yaptığı vurgulandı. Ayrıca, İstanbul Park’ta pistin bakım ve kalite artırma çalışmalarının devam ettiği ve bu süreçlerin Formula 1 yönetimi ile yakın bir iş birliği içinde gerçekleştirildiği ifade ediliyor.

2026 yılı Formula 1 için önemli bir geçiş dönemi olacak. Zira, Hollanda, Austin, Barselona ve Azerbaycan ile yapılan sözleşmeler 2026 yılının sonunda sona erecek. Bu takımların sonrasında seriden çıkacak olması, Türkiye için büyük bir fırsat yaratabilir. Özellikle Hollanda’nın Circuit Park Zandvoort ile olan anlaşmasının sonlanacağı ve bu pistin 2026 yılı itibarıyla Formula 1 takviminden çıkacağı açıklanmıştı. Bu durum, Avrupa’da yarış sayısının azalmasına yol açacak ve Türkiye’nin yeniden Formula 1 takvimine dahil olma şansını artıracak. Formula 1 yönetimi de, Türkiye’nin 2026’da takvime dahil olması durumunda, pistin kalitesinin ve sunacağı fırsatların büyük önem taşıyacağını belirtiyor.

Türkiye’nin Formula 1 takvimine geri dönmesi için yapılan çalışmalar, yalnızca pistin bakım ve iyileştirilmesiyle sınırlı değil. Türkiye, Formula 1 için büyük bir potansiyele sahip bir pazar olarak görülüyor ve Türk hükümeti, bu fırsatı hem motorsporları hem de ülkenin tanıtımı açısından önemli bir adım olarak değerlendiriyor. Formula 1, Türkiye’nin turizm ve ekonomisi için önemli bir katkı sağlayabilirken, aynı zamanda İstanbul Park F1 Pisti’nin de tekrar dünya çapında bir prestije sahip olması sağlanmış olacak. Görüşmelerin ilerleyen haftalarda daha fazla detay içermesi ve Türkiye’nin 2026 yılında Formula 1 takvimine resmi olarak dahil edilmesi bekleniyor.

Yapay zeka kimya sektöründe devrim yaratacak

0

Albert Invent, yapay zeka platformuyla kimya sektöründe devrim yaratmayı umuyor. Üretken AI bilimlerde geniş bir benimseme görüyor. Yapay zeka, araştırma ve geliştirmede çok fazla deneme yanılma var ve araştırmacılar için süreci hızlandırabilecek herhangi bir araç kesinlikle faydalı olacaktır.

Yapay zeka kimya alanında başarıyı yakalıyor

En sonuncusu, kimyagerlerin kimyasal formüle ederken moleküler düzeydeki verileri sorgulamasına olanak tanıyan, geçmiş kimyasal deneylerden elde edilen verilerle eğitilmiş bir yapay zeka platformu sunan Albert Invent’tir. Kurucuları daha önce bir 3D baskı şirketi işletiyorlardı ve bu malzeme bilimi bilgisini bir yapay zekayı kimyasal süreçler konusunda eğitmek için kullanmaya karar verdiler. Girişim şimdi Coatue liderliğinde 22.5 milyon dolarlık bir Seri A finansman turu elde etti.

Şirketin Albert Breakthrough adlı platformu, yapılandırılmış verileri şirketin tescilli AI modelleriyle birleştiriyor. Umut, kimya şirketlerinin platformu kullanarak yeni ürünleri daha hızlı ve daha iyi geliştirebilmesi. Şirket, platformun örneğin gerçek zamanlı toksikoloji tahminleri kimyasalları üretebileceğini ve standart endüstri modellerini “geçebileceğini” söylüyor.

Albert Invent’in müşterileri arasında Chemours, Solenis, Keystone Industries, Applied Molecules, Henkel ve Nouryon yer alıyor. Albert Invent’in CEO’su ve kurucu ortağı Nick Talken, platformun kimya bilimine veri bilimcilerinin bir süredir erişebildiği şeyi getireceğini düşünüyor. “Bu, dünyanın en büyük kimya şirketleri tarafından fiziksel dünyayı temelden yeniden icat etmek için kullanılan bir SaaS ürünü. Sürdürülebilirlikten kişiselleştirilmiş tıbbi cihazlara kadar toplum olarak karşılaştığımız en büyük sorun, bunların hepsi kimya yoluyla çözülecek” dedi.

Talken, 15 milyondan fazla kimyasal yapı üzerinde eğitilen kendi temel modellerini oluşturduklarını söylüyor. Talken: “Bu sektörde, yalnızca internetteki veri yığınını almak istemezsiniz. Alana özgü bilgi almanız gerekir. Böylece kimya etrafındaki neredeyse tüm kamu bilgi alanını, yaklaşık 15 milyon molekülü aldık, temel bir model oluşturduk ve Albert Breakthrough’a güç veren şey budur” dedi.

Yapay zeka gelişimi yavaşladı

0

Google CEO’su Sundar Pichai’ye göre, OpenAI’nin ChatGPT gibi yeniliklerle teknoloji dünyasını kasıp kavuran üretken yapay zeka artık kademeli bir ilerleme aşamasına giriyor. New York Times’ın DealBook Zirvesi’nde konuşan Pichai, son iki yılda görülen hızlı ilerlemelerin yakın vadede tekrarlanmasının pek olası olmadığını kabul etti.

Yapay zeka gelişimi neden yavaşlıyor?

Pichai: “Kolayca elde edilebilecek şeyler gitti” dedi. Gelecekteki atılımların daha derin, daha karmaşık yenilikler gerektireceğinin sinyalini verdi. Google’ın Gemini, OpenAI’nin ChatGPT ve Meta’nın Llama gibi AI modelleri geliştikçe, bunların ilerlemeleri öncelikle muhakeme yeteneklerini geliştirmeye ve karmaşık eylem dizilerini güvenilir bir şekilde tamamlamaya odaklanacak. Bu kademeli iyileştirmeler, teknoloji büyük yatırımlara rağmen henüz önemli karlar üretmemiş olsa da, işletmeler için daha fazla fayda sağlayabilir.

Goldman Sachs raporuna göre, AI yatırımlarının önümüzdeki yıllarda 1 trilyon doları aşması bekleniyor. Ancak Pichai, AI’ya ilişkin toplumsal algıları yeniden şekillendiren dönüştürücü bir sıçramanın 2025’e kadar olası olmadığını belirtti. Microsoft CEO’su Satya Nadella, AI’nın gelişim yörüngesini on yıllar boyunca aralıklı inovasyon patlamaları gören Sanayi Devrimi’ne benzeterek bu duyguyu dile getirdi.

Buna karşılık, OpenAI CEO’su Sam Altman, durgunluk iddialarına karşı iyimserliğini koruyarak ilerlemenin önünde hiçbir doğal engel olmadığını iddia ediyor. Yine de, kademeli ilerlemeler bile sektörü önemli ölçüde etkileyebilir. Yapay zeka daha rafine hale geldikçe, uygulamaları genişleyebilir, daha geniş bir kitleye erişilebilir hale gelebilir ve yeni iş fırsatları yaratabilir.

Özellikle, ZipRecruiter’a göre AI eğitmenleri ve istem mühendisleri sırasıyla yılda ortalama 64.000$ ve 110.000$ maaş alıyor. Pichai, geleceğe baktığında AI’nın bilgisayar programlamayı demokratikleştirdiği ve önümüzdeki on yıl içinde milyonlarca kişiye erişilebilir hale getirdiği bir gelecek öngörüyor. Gelişim hızı yavaşlamış olsa da yapay zeka, endüstriler genelinde kademeli ancak anlamlı dönüşümler vaat ederek gelişmeye devam ediyor.

X kullanıcıları Grok AI chatbot’u kullanacak

Tüm X kullanıcıları artık Grok AI chatbot’una ve yeni görüntü oluşturucusuna ücretsiz erişebilir. Elon Musk, X’i satın aldığından beri platformu Grok asistan teklifini kullanarak yapay zeka (AI) ile güçlendiriyor. Platform yeni bir AI görüntü oluşturucusu kazandı ve AI sohbet robotuna erişimi genişletti.

X kullanıcıları Grok AI chatbot’tan faydalanacak

X’teki Grok AI sohbet robotu yalnızca Premium kullanıcılarla sınırlıydı. Ancak  The Verge tarafından ilk kez fark edildiği üzere ücretsiz kullanıcılar da her iki saatte 10’a kadar Grok mesajı gönderme yeteneğiyle Grok 2 sohbet robotuna erişim verildiğini fark etmeye başladı. , Grok ayrıca Aurora adlı yeni bir görüntü oluşturucuyu tanıttı. Bu,  X’e paylaşılan kullanıcı nesillerinde görüldüğü gibi son derece fotogerçekçi sonuçlar üretti. Black Forest’ın Flux.1’inin X üzerinde  yaptığı nesiller gibi, platformda neyin üretilebileceği konusunda çok az güvenlik önlemi var gibi görünüyordu.

Bu tanıtımlardan sonra xAI, Grok’un görüntü oluşturma yeteneklerini, fotogerçekçi sunumlarda ve anında doğrulukta mükemmelleşmek için internetten milyarlarca örnek üzerinde eğitilen yeni bir model olan Aurora ile geliştirdiğini duyurdu. Açıklamada, “Aurora, iç içe geçmiş metin ve görüntü verilerinden bir sonraki jetonu tahmin etmek üzere eğitilmiş, otoregresif bir uzman karışımı ağıdır” denildi.

Yeni Aurora modeli ayrıca girdi olarak görüntü alabilecek. Ancak xAI, bu yeteneğin X’teki kullanıcılara “yakında” sunulacağını ve kesin bir tarih verilmeyeceğini paylaşıyor. Görünüşe göre bu yeni modeldeki güvenlik önlemleri gevşek kalacak ve sürümdeki örnek nesiller arasında “Donald Trump’ın saç stilinde Jackie Chan” ve “Ghibli karakteri olarak Elon Musk” yer alıyor.

Şirket, Grok’un yeni yeteneklerinin bir hafta içinde tüm kullanıcılara sunulacağını paylaşıyor. Ücretsiz hesabımdan Grok 2’yi ziyaret ettiğimde, hala “Görüntüler Black Forest Labs tarafından FLUX.1 ile oluşturulmuştur” yazıyor.

Eski ASML çalışanı ticari sırları çalmakla suçlanıyor!

0

Hollanda merkezli teknoloji devi ASML‘in eski bir çalışanı, Rusya ile bağlantılı olarak kritik ticari sırları çalmakla suçlanıyor. 43 yaşındaki şahıs, ASML ve iflas eden Mapper Lithography şirketlerine ait önemli mikroçip belgelerini çalmakla suçlanıyor. Belgelerin, Rusya’daki çip üretimi için kullanılması amacıyla satıldığı belirtiliyor. Bu belgelerin, Rusya’nın mikroçip üretim kapasitesini artırmaya yönelik stratejik bir girişim için alındığı ve on binlerce Euro karşılığında satıldığı ifade ediliyor.

Eski ASML çalışanı ticari sırları çalmakla suçlandı

ASML, çip üretiminde son derece önemli bir rol oynamaktadır ve dünyanın en ileri düzey litografi makinelerini üreten tek şirkettir. Intel, Samsung ve TSMC gibi büyük çip üreticileri ASML’in makinelerini kullanıyor. ABD’nin teknoloji transferine yönelik uyguladığı yaptırımlar, Çin ve Rusya gibi ülkelerin bu teknolojilere erişimini son derece zorlaştırmıştır.

Eski ASML çalışanı ticari sırları çalmakla suçlandı.

Hollanda hükümeti, eski çalışanın ülkeye girişine 20 yıllık bir yasak koymuş durumda. Bu tür yasaklar, genellikle ulusal güvenlik riski taşıyan durumlar için uygulanır ve nadiren gündeme gelir.

Şüpheli, belgeleri Rusya’ya satarak bu ülkenin çip üretimi stratejisini desteklemiş olabileceği için, hem casusluk hem de ticari sır çalmakla suçlanıyor. ASML, davayla ilgili bilgi vererek, duruşma süresince daha fazla açıklama yapmayacağını belirtti. Bu dava, özellikle mikroçip teknolojisi ve küresel üretim süreçleri açısından önemli bir güvenlik endişesi doğuruyor.

Türkiye’nin jeotermal enerji kapasitesi 1.7 GW’ye ulaştı!

Türkiye, jeotermal enerji kullanımı konusunda önemli ilerlemeler kaydederek, kurulu gücünü 1.7 GW seviyesine çıkarmayı başardı. Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Derneği (JESDER) Başkanı Ufuk Şentürk, Türkiye’nin jeotermal enerji potansiyelinin 5 GW seviyesine kadar ulaşabileceğini belirtti. Bu büyüme, sadece kurulu güç artışıyla sınırlı kalmayıp, jeotermal enerjinin Türkiye’nin enerji çeşitliliği ve sürdürülebilirlik hedefleri için de büyük bir önem taşıdığını gösteriyor. Şentürk, 2024 sonuna kadar 35 MW’lık iki yeni santralin devreye girmesinin yanı sıra, başka bir santralin de açılmasının beklendiğini vurguladı.

Türkiye’nin jeotermal enerji kapasitesi 1.7 GW’ye çıktı

Jeotermal enerjinin sadece elektrik üretimiyle sınırlı kalmadığı, aynı zamanda sera ve konut ısıtmasında da etkin bir şekilde kullanılabileceği ifade ediliyor. Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri (TDİOSB) projeleri, özellikle tarımsal ısıtma alanında büyük bir potansiyel sunuyor. Bunun yanı sıra, atıl petrol kuyularının jeotermal enerjiye dönüştürülmesi, GAP bölgesinde sera ve konut ısıtmasında kullanılabilecek önemli bir fırsat olarak öne çıkıyor.

Türkiye'nin jeotermal enerji kapasitesi 1.7 GW'ye çıktı.

2024 yılı Ekim sonu itibarıyla Türkiye’nin enerji üretiminde kullanılan kaynakların dağılımı; yüzde 28.1’i hidrolik, yüzde 21.5’i doğal gaz, yüzde 19.1’i kömür, yüzde 10.9’u rüzgar, yüzde 16.6’sı güneş ve yüzde 1.5’i jeotermal enerji kaynaklarından sağlanıyor. Türkiye, jeotermal potansiyeli bakımından Avrupa’da birinci, kurulu güç bakımından ise dünya genelinde dördüncü sırada yer alıyor.

Jeotermal enerjinin yüzde 90’ı doğrudan uygulamalara (ısıtma, termal turizm vb.) uygunken, yüzde 10’u elektrik enerjisi üretimi için kullanılabiliyor. Türkiye’nin muhtemel jeotermal ısı potansiyeli 35.500 MWt, elektrik üretimi potansiyeli ise 4.500 MWe olarak tahmin ediliyor.

Uygun fiyatlı Tesla modeli hakkında yeni bilgiler ortaya çıktı!

0

Tesla’nın ucuz elektrikli otomobili Model Q hakkında yeni detaylar ortaya çıktı. Tesla’nın Yatırımcı İlişkileri Başkanı Travis Axelrod, şirketin bu yeni modeliyle ilgili önemli bilgiler paylaştı. Model Q’nun 2025 yılı itibarıyla piyasaya sürülmesi bekleniyor ve fiyat açısından büyük bir rekabet avantajı sunması hedefleniyor. Axelrod’un verdiği bilgilere göre, Model Q’nun Amerika pazarındaki fiyatı teşviklerle birlikte 30 bin doların altında olacak ve potansiyel olarak 25 bin dolar civarında bir fiyat etiketine sahip olabilir. Bu fiyat aralığı, Tesla’nın daha geniş kitlelere ulaşmak ve özellikle Çinli üreticilerle rekabet etmek için önemli bir fırsat yaratacak.

Uygun fiyatlı Tesla modeli hakkında yeni bilgiler

Model Q, Tesla’nın yeni elektrikli araç platformu üzerine inşa edilecek ve toplam uzunluğu 3.988 mm olacak. Bu, Model 3’ten %15 daha kısa ve %30 daha hafif bir tasarım anlamına geliyor. Yani, daha kompakt ve şehir içi kullanım için daha uygun bir araç olacak. Aynı zamanda, üretim maliyetleri de Model 3’e kıyasla çok daha düşük olacak, bu da Tesla’nın daha uygun fiyatlarla elektrikli araç üretmesini sağlayacak. Bu, şirketin elektrikli araçları daha erişilebilir hale getirme stratejisinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.

Model Q, BYD Dolphin ve Volkswagen ID.3 gibi modellerle doğrudan rekabet edecek. Elektrikli araç pazarında Çinli üreticiler hızla büyürken, Tesla’nın bu segmentteki rekabeti artırması bekleniyor. Model Q, tek motorlu ve çift motorlu seçeneklerle sunulacak. Batarya tarafında ise 53 kWsa ve 75 kWsa kapasiteli LFP (lityum demir fosfat) bataryalar kullanılacak. Bu bataryalar, daha düşük maliyetli ve daha güvenli bir alternatif sunuyor. Model Q’nun menzili, batarya seçeneklerine bağlı olarak 500 kilometreye kadar çıkabilecek.

Tesla’nın Model Q’yu üretmek için Berlin’deki fabrikayı kullanması yüksek bir ihtimal olarak öne çıkıyor. Bu durum, Türkiye’ye ithalatını engelleyen vergisel sorunları ortadan kaldırıyor, çünkü Model 3’ün Çin’de üretilmesi nedeniyle ek vergilere tabiydi. Ancak Model Q’nun Avrupa’da üretilmesi, Tesla’nın Türkiye pazarında daha uygun fiyatlarla satış yapabilmesini mümkün kılacak. Bu gelişmeler, Tesla’nın global stratejilerinin bir parçası olarak Avrupa pazarındaki etkisini artırma hedefiyle uyumlu görünüyor.

Altay Tankı, 2025 yazında TSK envanterine girecek!

0

Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün, Altay Tankı’nın 2025 yazında Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine gireceğini duyurdu. Türkiye’nin uzun süredir üzerinde çalıştığı ve büyük bir heyecanla beklenen yerli ana muharebe tankı, seri üretim aşamasına gelmiş durumda. 1996 yılında başlatılan bu projede birçok zorlukla karşılaşılsa da 2025’te Altay Tankı’nın üretimi tamamlanacak ve teslimatlar başlayacak. Şu ana kadar, Türk Silahlı Kuvvetlerine 2 adet teslim edilen Altay Tankı, testlerden geçerek seri üretime alındı.

Altay Tankı, 2025 yazında TSK envanterine giriyor!

Altay Tankı, modern savaş koşullarına uygun şekilde yenilenen bir tasarıma sahip. Lazer Mesafe Ölçer (LRF) ve Görüntü Sabitleyici Stabilizasyon Sistemi gibi ileri teknolojiye sahip atış kontrol sistemleri bulunuyor.

Altay Tankı, 2025 yazında TSK envanterine giriyor!

Ayrıca, gelişmiş zırh modülleri ve AKKOR Aktif Koruma Sistemi ile donatılmış olan tank, 3+ nesil ana muharebe tankı seviyesine yükseltilmiş durumda. Seri üretimle birlikte, 250 adet Altay Tankı üretilecek ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim edilecek. Proje kapsamında yerli üreticilerle iş birliği yapılarak, tankın üretiminde yaklaşık 200 yerli alt yüklenici görev alacak.

Yeni Altay Tankı’nın bazı teknik özellikleri arasında, maksimum hızının 65 km/sa, arazi hızının ise 45 km/sa olması dikkat çekiyor. Tank, 120 mm’lik bir ana silaha ve lazer güdümlü füze atabilme yeteneğine sahip. Ayrıca, tankta termal ve TV görüş yeteneği, otomatik hedef takibi ve elektrikli top/kule takat sistemi gibi özellikler bulunuyor. Beka seviyesi ise AKKOR Aktif Koruma Sistemi, lazer uyarı sistemi ve yakın mesafe gözetleme sistemleriyle artırılmış durumda.

Çin’de hibrit enerji depolama tesisi hizmete başladı!

Çin, batarya ve süper kapasitör teknolojilerinin bir arada kullanıldığı hibrit enerji depolama tesisini devreye soktu. Shandong Eyaleti’nde, Çin’in devlet enerji şirketi CHN Energy’nin yan kuruluşu Longyuan Power tarafından inşa edilen bu tesis, bölgedeki en büyük enerji depolama tesisi olma özelliği taşıyor. 200 MW/400 MWh kapasitesine sahip olan tesis, 170 milyon dolara mal oldu ve 61 dönümlük bir alan üzerine kuruldu. Tesiste, 60 adet batarya sistemi ve bir süper kapasitör bulunuyor. Bataryalar, toplamda 3,35 MW/6,7 MWh kapasite sağlarken, süper kapasitör 3 MW’lık bir kapasiteye ve 6 dakikalık hızlı tepki süresine sahip.

Çin’de hibrit enerji depolama tesisi hizmete girdi

Bu hibrit sistem, özellikle şebeke taleplerine hızlı bir şekilde yanıt verme yeteneği ile dikkat çekiyor. Süper kapasitörler, yüksek güç yoğunluğu ve hızlı şarj-deşarj özellikleriyle şebeke taleplerini hızla karşılayabiliyor. Bunun yanı sıra, 100.000 şarj-deşarj döngüsü kapasitesine sahip olan süper kapasitörler, geleneksel lityum iyon pillerin ömrünün 50 katına kadar dayanabiliyor.

Çin'de hibrit enerji depolama tesisi hizmete girdi.

Bu da uzun ömürlü ve yüksek dayanıklılıkla birlikte sistemin verimliliğini artırıyor. Süper kapasitörler aynı zamanda %90’ı aşan enerji dönüşüm verimliliğiyle çevre dostu bir profil sunuyor. Geleneksel elektrokimyasal depolama sistemleri ile birleşmesi, yüksek enerji yoğunluğu ve hızlı tepki sürelerinin elde edilmesini sağlıyor.

Tesisin devreye girmesiyle birlikte, yıllık 300’den fazla tam şarj-deşarj döngüsü bekleniyor. Bu enerji depolama sistemi, şebeke kararlılığını desteklemek ve yenilenebilir enerjilerin entegrasyonunu kolaylaştırmak için pek çok önemli işlevi yerine getirecek. Bu işlevler arasında pik seviyelerin traşlanması, frekans düzenleme, yedek güç sağlama, sıfırdan başlatma ve anlık taleplere yanıt verme gibi işlemler bulunuyor. Projenin ikinci aşamasında ise 120 MW/240 MWh’lik ek bir kapasite eklenmesi planlanıyor, bu da tesisin kapasitesini daha da artırarak bölgedeki enerji depolama altyapısını güçlendirecek.

Türksat 6A, 2025’in ilk çeyreğinde hizmete başlayacak!

Türksat 6A, Türkiye’nin uzayda elde ettiği önemli bir başarı olarak 2025’in ilk çeyreğinde hizmete girecek. Yüzde 80’in üzerinde yerlilikle üretilen bu uydu, uzaya 2024 yılında gönderilmiş ve birçok testten başarıyla geçmişti. Türksat 6A, 35 bin 786 kilometre yükseklikteki 50 derece Doğu yörüngesine yerleştirildi ve burada 8 farklı sistem üzerinde yüzlerce test yapıldı. Uydu, elektrikli itki sistemiyle yörüngede manevra yapabilen, son derece gelişmiş bir teknolojiye sahip. Bu sayede, ilerleyen günlerde 42 derece Doğu yörüngesine taşınacak ve burada hizmet vermeye başlayacak.

Türksat 6A, 2025’in ilk çeyreğinde resmen hizmete girecek

Türksat 6A, hem Türkiye için büyük bir teknoloji kazancı sağlayacak hem de küresel ölçekte fırsatlar yaratacak. Uydu, yıllık 250 milyon dolar gelir elde etme potansiyeline sahip ve Türkiye’nin uzay teknolojileri konusunda deneyim kazanmasını sağlayacak. Bu uydu, güneydoğu Asya gibi bölgelerde de kullanılacak, Hindistan, Tayland, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerden erişim sağlanacak.

Türksat 6A, 2025'in ilk çeyreğinde resmen hizmete girecek.

Türkiye, yıllık 250 milyon dolar gelir hedeflerken, bu başarının uzay teknolojileri alanında dünya çapında ihracat fırsatlarını da beraberinde getireceği belirtiliyor. Türksat 6A’nın devreye girmesiyle birlikte Türkiye’nin uydu hizmeti verdiği nüfus 4,5 milyara ulaşacak.

Türksat 6A’nın teknik özelliklerine bakıldığında, 42 derece doğu boylamında yer sabit yörüngede, 35 bin 786 kilometre yükseklikte hizmet verecek. Uydu, 16 Ku-Bant aktarıcıya sahip ve tasarım ömrü 15 yıldan fazla olacak. Güç üretimi ise 7,5 kW civarında. Kütlesi yaklaşık 4250 kilogram olan Türksat 6A, Türkiye’nin uydu kapasitesini önemli ölçüde artıracak.

Yapay zeka arama kurtarma çalışmalarında kullanılacak

0

Yeni yapay zeka tabanlı kurtarma sistemi, kayıp kişileri daha hızlı bulmak için arama alanlarını yüzde 96 oranında daraltıyor. iSAR sistemi, genel operasyonel verimliliği artıran bir arama destek uygulamasına sahip.

Yapay zeka arama kurtarma görevlerinde yer alacak

Güney Koreli önde gelen teknoloji firması Solvit System, arama alanlarını şaşırtıcı bir şekilde yüzde 96 oranında küçülten iSAR adlı yenilikçi bir yapay zeka tabanlı arama ve kurtarma sistemini tanıttı. CEO Kim Yeong-Goo, 9 Aralık’ta Seul’deki AVING News MIK Basecamp’te düzenlenen Küresel CES Medya Buluşması’nda sisteme ilişkin görüşlerini paylaşarak, sistemin kurtarma operasyonlarını önemli ölçüde iyileştirme potansiyeline vurgu yaptı. iSAR, özellikle mobil iletişimin zayıf olduğu bölgelerde kayıp şahısları etkin bir şekilde tespit etmek için gelişmiş radyo dalgası analizi ve yapay zeka kullanıyor.

Gyeonggi Kuzey İtfaiye ve Afet Karargahı, Nisan 2024’teki lansmanından bu yana sistemi kullanıyor ve ABD ve diğer uluslararası pazarlara erişimini genişletmeyi planlıyor. Bu teknoloji, geleneksel iletişim sistemlerinin sıklıkla başarısız olduğu milli parklar, çöller ve uzak bölgeler gibi zorlu ortamlarda kaybolan kişilerin kurtarılmasına yardımcı olmak için özel olarak tasarlanmıştır.

Mevcut arama operasyonlarının karşılaştığı en büyük zorluklardan biri, bu zorlu arazilerde yer tespitinin doğru bir şekilde yapılamaması ve bu durumun kayıp kişileri bulmada daha düşük başarı oranlarına yol açmasıdır. Ancak iSAR’ın yenilikçi yaklaşımı, arama alanının orijinal boyutunun yirmi beşte birine kadar daraltılmasına olanak sağlıyor ve böylece başarılı bir kurtarma şansını artırıyor.

Mobil iletişim kapsama analizi ve akıllı zaman serisi çıkarımını da içeren Solvit Sistem’in patentli teknolojisi bu ilerlemenin anahtarıdır.Bu yöntemler, kayıp kişilerin muhtemel hareketlerini yansıtarak arama ekiplerinin hızlı ve etkin bir şekilde hareket edebilmesini sağlıyor.

Aramaların yapıldığı alanı büyük oranda küçülten iSAR sistemi, insan gücü ve operasyonel maliyetlerden tasarruf sağlarken, kişileri kurtarmak için kritik “altın saatlerin” güvence altına alınmasına yardımcı oluyor.

Çinli şirketler yerli çiplere geçmekte isteksiz

0

ABD’nin Çin’e yönelik yarı iletken yaptırımları ve Çin hükümetinin yerli üretimi teşvik etme çabalarına rağmen, Çinli şirketler yerli çiplere geçiş konusunda tereddütlü davranıyor. Otomotivden yapay zekaya kadar geniş bir yelpazede kullanılan mikroçipler için hala yabancı üreticilere olan bağımlılık sürüyor.

Uzmanlara göre bu durumun başlıca nedenleri arasında yabancı çiplerin teknik üstünlüğü ve daha uygun fiyatları yer alıyor. Çin hükümeti, özel sektörün yabancı çip alımını kısıtlamamakla birlikte, yerli üretimi desteklemek için çeşitli teşvikler sunuyor. Ancak, ABD yaptırımlarının tam olarak etkili olmaması da Çinli şirketlerin yabancı teknolojilere erişimini kolaylaştırıyor.

Bu durum karşısında uzmanlar, hükümetin daha güçlü müdahaleleri olmadan teknolojik bağımsızlığın sağlanmasının zor olduğunu belirtiyor. Çinli şirketlerin önümüzdeki dönemde de yabancı çiplere olan güvenini koruyacağı öngörülüyor.

Çin’in yarı iletken endüstrisindeki zorlu süreç

Çin’in yarı iletken endüstrisindeki bu gelişme, ülkenin teknolojik bağımsızlık hedeflerine ulaşma çabalarında önemli bir engel olarak görülüyor. ABD ile yaşanan teknolojik rekabet ve yaptırımlar, Çin’i kendi çiplerini üretmeye zorlasa da, yerel şirketlerin tercihleri ve küresel tedarik zincirlerinin karmaşıklığı bu süreci yavaşlatıyor.

Sektör uzmanları, Çin’in yerli çip üretimini artırmak için daha uzun vadeli stratejilere ve güçlü devlet desteklerineihtiyaç olduğunu vurguluyor. Ayrıca, üniversite-sanayi işbirliğinin güçlendirilmesi ve nitelikli insan kaynağı yetiştirilmesinin de büyük önem taşıdığına dikkat çekiliyor.

Çin’in yarı iletken endüstrisindeki bu durumküresel çip tedarik zincirlerinin kırılganlığını bir kez daha ortaya koyuyor. ABD-Çin arasındaki teknolojik rekabet, dünya ekonomisi üzerinde derin etkiler yaratıyor. Önümüzdeki dönemde Çin’in yerli çip üretimindeki başarısı, küresel teknoloji pazarının şekillenmesinde belirleyici bir roloynayacak.