Günümüzde orta ve büyük ölçekli işletmelerin çoğunluğunda dijital dönüşümü tamamlayarak sürdürülebilir kârlılık odaklı daha esnek bir yapıya kavuşma eğilimi görüyoruz. Ancak, verimlilik artışı için dijital dönüşüme belirli noktalardan başlamak gerekse de bu aslında 5 farklı kategori ve aşamadan oluşan uzun vadeli bir süreç. Aynı sebeple de kurumlara uzun vadeli rekabet avantajı kazandıran bir süreç.
Dijital dönüşümün temel aşamaları tıpkı bir elin parmakları gibi hem firmaların tek tek kullanabileceği hem de bütünün bir parçası olan 5 farklı kategoriden oluşuyor. Bu teknoloji kategorileri platform dönüşümü, çalışanların dönüşümü, kişisel kullanıcı deneyimi, iş ağlarının dönüşümü ve eşyaların yapay zeka sahibi olması; yani nesnelerin interneti olarak sıralanıyor. SAP Türkiye Operasyon Direktörü Uğur Candan ile Türkiye ve dünyada dijital dönüşüm yol haritası çıkarmanın inceliklerini konuştuk.
Dijital dönüşüme başlamak kolay mı?
Bu tamamıyla dijital dönüşümü nasıl planladığınıza ve dijital dönüşüme nasıl hazırlandığınıza bağlı. Herkes dijital dönüşüme başlamak istiyor; ama kurumlar genellikle nereden başlayacağını bilmiyor. Özellikle de bir aşamada dijital dönüşüme geçtikten sonra hangi departmanlarda ikinci aşamaya geçecekleri konusunda bilgi alamıyor.
SAP olarak burada devreye giriyoruz. Elbette geniş bir teknoloji çözümleri portföyümüz var. Ancak farklılaştığımız asıl nokta, kurumlara dijital dönüşüme hazırlık haritası çıkarmaları ve plan yapmaları konusunda da danışman olarak destek olmak. Bunun için de kurumlarla birlikte çalışıyor ve şirketlerin dijital dönüşüm önceliklerine göre ne yapılması gerektiğine dair tavsiyelerde bulunuyoruz. Kısacası dijital dönüşüm için mutlaka yapılması gerekenlerin listesini çıkarıyoruz.
O zaman bu bir ekosistem işi
Elbette. Örneğin bankaların müşterileri, rakipleri, paydaşları ve devlet aktörlerinden oluşan bir ekosistemi var. Bu bağlamda hem müşterileri için yenilik yapmak hem kâr odaklı olmak hem de artık yasal mevzuatın ayrılmaz bir parçası olan teknik şartnamelere uygun olarak iş geliştirmek zorundalar. Dolayısıyla finansal teknolojiler veya enerji gibi farklı sektörlerin dijital dönüşüm yol haritaları da farklı oluyor. Biz SAP olarak önce dijital dönüşüm için mutlaka olması gereken çözümlerle başlıyoruz.
Ancak ekosistemi sadece bu açıdan görürsek eksik olur. Bir de SAP olarak işbirliği yaptığımız iş ortakları var. Çalıştığımız Apple, Microsoft gibi büyük teknoloji şirketleri ile kurumların dijital dönüşüm gerçekleştirmesi için en entegre çözümleri sunuyoruz ki entegrasyon, dijital dönüşüm sisteminin ayrılmaz bir parçası.
Neden?
Birçok teknik detay verebiliriz ve dijital dönüşümün 5 kategorisinde buna geri geleceğiz. Ancak kurumlar için en basitinden başlayalım. Bankaların farklı üreticilerden aldıkları farklı veri merkezleri ve yazılımlar var. Hatta bu yazılımların farklı sürümlerini özelleştirilmiş olarak bir arada kullanıyorlar. Bankalar dijital dönüşüm gerçekleştirdiklerinde vendor lock dediğimiz sebeple (özellikle eski teknoloji çözümleri yüzünden) tek bir üreticiye bağlı kalma gibi sorunlarla karşılaşıyorlar.
SAP ve iş ortakları kurumlara kapsamlı teknoloji çözümleri sunarak dijital dönüşüm için gereken seçenekler ekosistemini yaratıyor. Özetle hem sunduğumuz donanım ve yazılım çözümleri birbiriyle uyumlu ki bu da bizimle çalışan firmaların yasal-teknik uyumluğunu artırıyor. Hem de para transferi gibi farklı teknolojileri kullanan uluslararası bankalarla birlikte çalıştıkları durumlarda işlem hızını artırıyor. Kısacası bankaların pazar ve iş geliştirme erişimini genişletiyor.
Bu durumda kurumsal tecrübeniz bir ekosistemden destek alıyor
SAP’nin kendisi bir teknoloji ekosistemi. Firmamızla ilgili son derece temel bir bilgi verirsek kurulduğumuz 1972 yılında bu yana dünya çapında 300 bin müşteriye hizmet vermiş bulunuyoruz. İşin ilginci bunu günümüzün dijital dönüşüm çağında anlatmak 20 yıl önce anlatmaktan daha kolay. Dijital dönüşüm büyük veri entegrasyonuna dayanıyor ve biz son 44 yılda bu entegrasyonu hem şirketimizde hem de müşterilerimizde birebir tecrübelerle geliştirdik. Analiz yeteneklerimizi pekiştiren büyük bir veri havuzuna sahip olduk.
O zaman klasik bilgi teknolojileri şirketleri gibi davranmıyorsunuz
Doğrusu hayır. Bu eşyanın ve daha da önemlisi müşterilerimizin tabiatına aykırı olurdu. Öteden beri kurumların en üst stratejik karar mekanizmalarına danışmanlık sağlıyorduk. Ancak, günümüzde dijital dönüşüm yaygınlaşıyor ve bu alan stratejik kararların ayrılmaz bir parçası oldu. Nitekim 25 farklı sektörde dijital dönüşüm uygulamalarına baktığımız zaman bunların büyük kısmını SAP’nin gerçekleştirdiğini görüyoruz.
Dijital dönüşümü nasıl yapacağız?
SAP olarak bunun için son derece basit bir formül ürettik ve en koyla şekilde uygulanabilmesi için sade olmasına özellikle dikkat ettik. Ardından da bu formülü kurumsal ihtiyaçlara göre modüler olarak geliştiriyoruz.
SAP dijital dönüşümü bir elin çalışmasına benzetiyor. Dijital dönüşümün neresindeyim ve bunun için ne yapmalıyım sorusunun cevabı olarak: Dijital dönüşümü tamamlamanız için kullandığınız teknoloji platformu, İK ve eğitim sistemleriniz, kişisel kullanıcı deneyimi becerileriniz, iş ağlarınız ve mobil cihaz destekli nesnelerin interneti çözümleriniz bir arada başarıyla çalışmalı. Tıpkı bir elin 5 parmağı gibi.
Avucunuza kurumsal altyapı ve parmaklarınıza da beceriler dersek bunları tek tek veya bir arada kullanabilirsiniz. Dijital dönüşüm için 5 kategoriye de adım atmanız gerekiyor. Ancak, dijital dönüşümün elinizin başarıyla tamamlanması için tüm parmaklarınızın bir arada çalışması gerek. Buna karşın hepsine bir anda aynı düzeye getirmeniz şart değil. 5 kategoride temel düzeyde dönüşüm başlatıp dijitalleşmeyi zamanla artırabilir ve entegrasyonu geliştirebilirsiniz. Dijital dönüşüme hazırlık ve planlama derken bunu kast ediyoruz.
Hangi seviyede olduğumuzu nasıl anlayacağız?
3 basit soruyu sorarak: 1) Kurum içinde ve kurum dışındaki faaliyetlerimi bilgisayar sistemlerim algılayabiliyor mu? Örneğin iç iletişim açısından bir faaliyet raporu yazdığımda bu rapor yedekleniyor ve ilgili kişilerin mobil cihazları ile laptoplarına en azından bildirim olarak iletiliyor mu? Bu birinci seviye.
2) Sistemleriniz algılamanın ötesine geçip geri bildirimlerden, kullanıcı yorumlarından ve raporlardan yararlanarak bir öğrenme davranışı sergileyebiliyor mu? Hep manüel olarak siz mi öğretiyorsunuz, yoksa yazılım firmanızın faaliyetlerini, iş süreçleri ve yapılış şekillerini iptidai olsa da öğrenebiliyor mu? Aslında dijital dönüşümün kırılma noktası bu. Bilgisayarların öğrenme kapasitesini artıran çözümlerin fiyat/performans oranını iyileştirmek. Bunun şirketiniz için amacı kişi başı maliyetleri azaltırken kişi başı kârı artırmaktır.
3) Üçüncü seviye dijital dönüşümün en üst aşaması: Sistem iş faaliyetlerini algılıyor, hatta öğreniyor ve şimdi de otomatik olarak bazı kararları insana sormadan alıyor. Örneğin klimayı 18 dereceye getirip toplantı odasında çalışanların üşütmüyoruz da klima sıcaklık, nem oranı, hatta oturanların konfor düzeyine bakıp sıcaklığı ve rutubeti tek başına ayarlıyor. Burada kritik bir alt soru var: Sisteme “Bilgisayar, sen şu şu şu kararları bana soracaksın ama şu, şu, şu kararları da tek başına alacaksın” dediğimiz zaman bilgisayar kafası karışmadan söylediklerimizi yapabiliyor mu?
Trafikte kendini süren araçlar ve Trenitalia
Dijital dönüşümde en üst seviye örneklerden biri sürücüsüz arabalar. Bunlar trafikte kendini sürüyor, fren yapıyor ve şerit değiştiriyor. Ancak Trenitalia gibi endüstriyel örnekler de var. Trenitalia Avrupa’nın bakım onarım alanında en iyi karneye sahip olan tren operatörü. Bunu dijital dönüşümle başardı ve hem tren gecikmelerini önledi hem de maliyetleri azaltarak hizmet kalitesini artırdı.
FS Group bünyesindeki Trenitalia, yaklaşık 30 bin lokomotif, elektrikli ve hafif raylı sistem trenleri, vagon ve yük vagonlarından oluşan bir filo işletiyor ve her gün 8000’den fazla tren çalıştırıyor. 2800 durağı kapsayan bir ağda hem banliyö trenleri hem de şehirlerarası yük trenleri işlettiği için kompleks bir networkü var ve 5,5 milyar avroluk cirosunda toplam 1,5 milyar avroyu bulan bakım masraflarını yüzde 8 azaltarak büyük tasarruf sağlamış bulunuyor.
Özellikle de şirket bünyesindeki hızlı trenlerin otomasyon sisteminin uçaklardan daha gelişmiş olduğunu görüyoruz ve bakım-onarım sürecinde otomasyonun artması, plansız onarım işleri yüzünden trenlerin gecikmesini önlemek açısından önemli. Bu yüzden SAP’den bakım-onarımda otomasyon sağlamasını istediler.
Nasıl bir dijital dönüşüm süreci önerdiniz?
Trenler mekanik sistemler ve bu yüzden fabrikadan test edilip onaylanarak çıksalar da yollarda hızla yıpranıyorlar. Örneğin bir parkurdaki raylar genellikle sağa dönüyorsa, tren yan yattığı için sağ tekerlekleri daha fazla yıpranıyor. Bunun gibi detayları görmek için trenlere özel sensörler yerleştirdik. Bunlar hangi parçanın ne zaman yıprandığını söyleyen sistemler ve bilgisayara bağlılar.
Biz de sensörlerden büyük veri toplayarak teknik destek ekibine trenin ne zaman onarıma girmesi ve hangi parçasının ne zaman değiştirilmesi gerektiğini söyleyen bir yazılım geliştirdik. Bunun için gereken otomasyonu ile manüel olarak sağladık.
Hangi süreçte otomasyon sağlanacağını nasıl bildiniz?
Ters mühendislikle. Manüel süreçleri analiz ettik ve hangi süreçlerin otomatiğe bağlanması gerektiğine karar verdik. Bunun için iş süreçlerinin adımlarını tek tek inceledik. Bir işlemin kaç adımda tamamlandığına, her adımın ne kadar sürdüğüne, hangi adımların kolay olduğuna, hangi adımların daha masraflı olduğuna baktık.
Böylece trenleri bakımdan çıkardığımız zaman kağıt üzerinde doldurmak gereken kontrol listelerine de gerek kalmadı. Bu listeleri bilgisayar dijital olarak doldurdu. Elbette bakım planının insan denetimindeki manüel kısımları olacaktı; ama deyim yerindeyse kırtasiye işlerinin çoğunu otomatiğe bağladık, dijitale aktardık.
Ancak bununla yetinmedik. Bir de sistemin bakım-onarım işlerini öğrendikten sonra bazı kararları kendi almasını sağladık. Öyle ki sistem çok gelişmiş bir ERP yazılımı gibi kendi kendini planlamaya başladı. Böyle bir sistem sadece rayların haritasını çıkarmakla kalmaz. Aynı zamanda şu parkurda sol tekerlekler normalden hızlı aşınıyor, raylara bakım yapmanın zamanı gelmiş diyebilir.
Trenitalia’daki dinamik bakım yönetimi sistemi, müşterilerin seyahat deneyimini iyileştirmeyi amaçlayan inovasyon odaklı çalışmaların bir parçasını oluşturuyor. FS Group’un 2017-2026 sektörel planı aynı zamanda seyahat planlaması ve yol arkadaşı aplikasyonları, gelişmiş analitik, müşteri katılımı ve GPS veri yönetimi gibi yenilikçi projeleri de içeriyor.
Öngörülerde bulunmak
Bilimsel düşüncenin ölçüsü öngörülerde bulunabilen; yani test edilebilen ve geleceğe yönelik tahminlerde bulunan teoriler geliştirmektir. Ardından bunları deney ve gözlemlerle sınarız. SAP’nin 3. seviye dijital dönüşüm sistemleri de Trenitalia örneğinde olduğu gibi ileriye dönük planlama yapıyor, uyarılar veriyor. Hatta trenlerle sınırlı kalmayıp rayları da kontrol etmek gibi şirket dışı koşulları da analiz ediyor.
Şimdi bunu bankacılık ve finansal teknolojiler için de düşünebiliriz. Bir bankanın bir yenilik yaparken yasal mevzuatı, teknik şartnameleri, rekabeti ve maliyeti bir arada göz önünde bulundurmak zorunda olduğunu söylemiştik. Üçüncü seviye dijital dönüşüm hem içe bakan hem dışa bakan dijital gözünüz ve beyninizdir.
Bu sebeple de SAP’nin dijital dönüşüm çözümleri salt bilgisayar simülasyonlarından ibaret değil. Biz ortamı analiz ederek gerçek çalışma koşullarına göre öngörülerde bulunan sistemler sunuyoruz. Bu nedenle de sanal hızlı prototip ve 3D baskı gibi simülasyon, analiz, öngörü çözümlerinden farklılaşıyoruz.
Örnek verebilir misiniz?
Trenitalia örneğinden yola çıkarak dijital dönüşümün aynı zamanda ekosistem entegrasyonu olduğunu vurgulayabiliriz. Sonuçta bakım-onarım planları yapan bir bilgisayar yazılımından söz ediyorsak bu yazılımın yedek parça tedariki, yedek parçaların hangi tesislere kaç adet teslim edileceği ve ne zaman gönderileceği gibi lojistik seçimler de yapması gerekiyor. Bir elin 5 parmağından hareketle işin içine lojistik giriyor.
SAP’nin sistemi Trenitalia’ya yasal mevzuat ve teknik şartnamelere uyumluluk konusunda bilgi veriyor. Bunları da dijitalleştirip otomasyon sağlıyor. Uyumluluk sağlamak derken, sadece mevcuda uyum sağlamaktan söz etmiyoruz. Devlet ve düzenleyici otoritelerle konuşup yeni otomatik bakım sisteminin içtihatlarla, yönetmeliklerle uyumlu olmasını sağladık. Gerekirse yeni düzenlemeler yapılmasına önayak olduk.
Trenitalia, SAP HANA® üzerinde öngörüye dayalı analitik çözümleriyle, sensörlerden ve akıllı varlıklardan elde edilen büyük miktarda gerçek-zamanlı veriyi işliyor. Makine öğrenimi ve iş sistemleriyle kapalı devre entegrasyon için öngörüye dayalı modeller oluşturularak hizmet ve bakım sistemlerinde düzeltici aksiyonlar hayata geçiriliyor ve böylece planlanmamış arızalar önlenebiliyor. Sistem, Trenitalia ekiplerinin motorlar, bataryalar ve frenler gibi ekipmanlardan alınan verileri yaşam süresi modelleriyle ve yıpranma ile diğer performans göstergeleriyle bağlantılandırmasını sağlıyor.
Trentialia ne kadar tasarruf etti?
1,5 milyar avroluk bakım masrafını yüzde 8 azalttı. Tam 120 milyon avro tasarruf etti ki bu parayla Türkiye’de en az 3 şehre metrobüs ihalesi yapılır. Tabii bu sadece ilk yıldaki en maliyetli parçalarda otomasyon yaparak elde ettiğimiz tasarruf. Süper hassas analizler yapan sistemimiz ileriki yıllarda daha yüksek tasarruf sağlayacak. Bunun asıl sebebi ise dijital dönüşümün şirket kültürünü de değiştirmesi.
Şirket kültürü nasıl değişir?
Trenitalia örneğinde bakım-onarımla ilgilenen teknik departman ikiye bölündü. Bir departman tümüyle bakım-onarım algoritmalarına odaklandı. Hangi algoritmalarının en yüksek tasarruf sağladığını görmek için bunları gerçek dünyada A/B testi yaparak birbiriyle yarıştırdı. Böylelikle algoritmalı düşünme ve dijital yerli olma şirket kültürünün bir parçası oldu. Kısacası dijital metodoloji analog metodolojinin yerini aldı.
Büyük veriyi hayata geçirip bundan para kazandılar
Buradan SAP’nin sürekli dijitale aktarılan kırk beş yıllık iş tecrübesi ve büyük veri havuzuna da geri dönüyoruz. Trenitalia’nın sadece 10 yıllık büyük verisi vardı. Trenitalia bu verileri kullanarak ve büyük veri mühendislerinden yararlanarak daha iyi bakım-onarım uygulamaları geliştirmeye başladı.
Biz SAP olarak büyük veri biliminin tarihini her şirkette yeniden yaşıyoruz: Bunlar veri madenciliği, analiz, sistematik analiz (analitik), veri bilimi-mühendisliği ve nihayet veri görselleştirmedir. Dijital dönüşüm şirket kültürünü dönüştürürken bütün bu aşamaların şirketin iş yapış kültürüne organizasyonel olarak uygulanmasından, yeni dijital kadroların istihdam edilerek mevcutların eğitim almasından söz ediyoruz.
Dijital dönüşüm bir sistemi alıp çalıştırmak, optimizasyon sağlamak, verimliliği artırmak, tasarruf etmek, gelirleri yükseltmek ve hatta inovasyon yapmak değil. İş ortaklarından personele kadar hem kurumların hem de başta yan sanayi ve düzenleyici otoriteler olmak üzere tüm paydaşların dönüşüm geçirmesi demek.
Trenitalia bu yüzden iş ortaklarını, alt yüklenicilerini yeniden yapılandırdı. Onlara dijital dönüşüm sistemleri verdi ve teknik servis bayilerinin şirket kültürünü de dönüştürdü. Senden artık bu kalitede parça istiyorum ve şu şekilde bakım yapmanı istiyorum dedi. Bu noktada bakım yapan elemanların iş performansı da sisteme entegre edildi. Kimlerin çalıştığı hatlarda üretimin düştüğü ve işlerin yavaşladığı veya daha çok bakım yapılması gerektiği ortaya çıktı.
Buenos Aires Akıllı Şehir Projesi
SAP’nin dijital dönüşüm çözümlerini sadece kurumlarda maliyet optimizasyonu sağlamak açısından görmek yanlış olur. Biz doğal afetlerde insan hayatını kurtarmaya, mal kaybını önlemeye ve çevreyi korumaya yönelik teknoloji çözümleri de sunuyoruz.
Örneğin, Buenos Aires şehrinde 2013 yılında yoğun yağış sonucu ciddi bir sel felaketi yaşandı ve yüzden fazla insan yaşamını yitirdi. Yapılan araştırmalar, şehrin yeterli drenaj kanalı ve kapasitesi olduğu halde bunların yağış esnasında akıntı ile birlikte gelen çöplerle tıkandığını ortaya çıkardı.
Bu tip felaketlerin önüne geçebilmek için bir proje başlatıldı ve SAP Hana platformu üstünde çalışan sahadaki durumsal farkındalığın yönetilebildiği kendi kendine öğrenen bir sistem hayata geçirildi. Bu sayede yaklaşık 30 bin kanala takılan, akıntının yönünü, hızını ve su seviyesini ölçen sensörlerden alınan anlık veriler alındı. Bunlar platform üstünde izlendi ve müdahale gerektiren kanallar anlık olarak tespit edilir hale geldi.
Bir yıl sonra, 100 yılın rekor yağışının kaydedildiği 2014 yılında, Buenos Aires, SAP sistemleri sayesinde yağışa erken müdahale ederek seli en hafif şekilde, can kaybı olmadan atlatmayı başardı. Ancak, kurumsal dijital dönüşümde sadece iş süreçlerini optimize etmek yeterli değil. İşin bir de müşteri tarafı var.
Dijital müşteriler
Burada kişisel müşteri deneyimi işin içine giriyor. Örneğin uçağa biniyorsunuz, herkes sıcaktan kazağını çıkarmış ama siz donuyorsunuz. Bunun nedeni sadece sizin koltuğunuzun üstündeki havalandırmanın düzgün çalışmaması. Uçak bileti aldığınız havayolu şirketi uluslararası ödüllere sahip olsa da kişisel rahatınızı sağlamadığı için ağzıyla kuş tutsa bile size yaranamaz ve siz Twitter’dan yakınarak o markanın imajını olumsuz etkileyebilirsiniz.
Demek ki dijital dönüşümün bir sonraki ayağı iç süreçlerde artan hizmet kalitesini deneyim kişiselleştirme ve kişisel pazarlama ile müşteriye taşımak. Her müşterinin tek tek memnun kalmasını sağlayıp müşteri deneyimini artırmak. Hatta müşteri deneyimini de müşterinin şikayetini veya dileklerini akıllı telefondan iletebileceği, aynı zamanda kolayca yetkili muhatap bulabileceği bir seviyeye getirmek.
Bazen bankalar bu sıkıntıyı yaşıyorlar. Müşteri hizmetleri müşteriye bir söz veriyor ama hukuk departmanı olmaz diyor. Böylece banka sözünü tutamıyor. Oysa hukuk ve müşteri hizmetleri çağrı merkezleri otomasyonu ile birbirine entegre edilse, sesli imza gibi teknolojiler en iyi dijital uygulamalarla birleştirilse müşteri memnuniyeti artacak.
Her zaman söylediğimiz gibi kullanıcı deneyimi ile müşteri deneyimi aynı şey değildir; ama her ikisi de müşteri yolculuğunda birleşir ve müşteri yolculuğunda tanımlanır. SAP’in geliştirdiği lokal sensör ağı bu bağlamda müşteriye en iyi yolculuğu sağlamak için gereken teknolojileri sunuyor. Uçak örneğinden devam edersek:
Aslında hava sıcaklığı kabinde ideal 21 derece. Sensör bunu görünce sizin havalandırma kanalınızla ilgilenmiyor tabii. Oysa kanaldaki kanatçıklardan biri bozulduğu için içeride sıcaklığı 21 derece olarak tutmak için gereken soğuk hava devamlı size üflüyor ve siz donuyorsunuz.
Havayolları bunu bilmez mi?
Yakın zamana kadar müşteriye kişisel deneyim sunacak akıllı sensörler satın almak zordu; çünkü bu sensörler çok pahalıydı. Dijital dönüşüm kırılma noktasının teknolojinin ucuzlaması olduğunu söylemiştim. SAP olarak biz uygun maliyetli esnek yazılım ve donanımlar sağlıyoruz.
Ne gibi?
Müşterinin akıllı telefonu ile kabin amirine benim havalandırmam bozuk diyebileceği bir geri bildirim sistemi gibi. Bu sayede havalandırmanın yanı sıra birisi koltuğu yırtmış veya kitap okuma lambası açılmıyor ya da yanımdaki yolcu beni rahatsız ediyor gibi bildirimlerde bulunmanız mümkün. Ancak, bunu dijital dönüşümde her yere bir sensör koyacağız şeklinde algılamayalım. Henüz akıllı toza ve sensör bulutlarına zaman var. Bugün bu yaklaşım maliyetleri çok artırır.
Ayrıca dijital dönüşümde akılcı davranmak zorundayız. Marifet her yere sensör koymak değil. Asıl marifet nereye sensör koyacağını bilmek ve en az sensörle en yüksek optimizasyonu elde etmek. Kısacası sensör teknolojisi asla biz insanların 5 duyusunun yerini almayacak. Ayrıca insanların duyguları ve psikolojik tepkileri var. Bir insanın stresli olup olmadığını kan basıncından anlayabilirsiniz; ama ne kadar sıkıntıda olduğunu veya haline aldırıp aldırmadığını sensörle anlayamazsınız.
Endüstri 4.0’da insan işin içinde olacak mı?
Evet. İçinde hiç insan olmayan yüzde 100 dijital fabrikalara yolumuz var. Sonuçta iş güvenliği gibi ciddi kararları insanlar vermeli. Üstelik herkes bir olayı aynı şekilde algılamıyor. Bunu da ofiste çok yaşarız. Sıcak olunca veya havasız kalınca klimayı açıyoruz ama bu kez de başkası üşüyor. Algoritmaları aşırı kişiselleştirmek ortak yaşam, ortak çalışma, üretim ve işbirliği alanlarında sorunlar doğurur. Özetle dijitalleşme bir denge durumu. Az sensör koyarsanız bilgileri kaçırırsınız. Çok sensör koyarsanız hem maliyet artar hem de aşırı veriden karar veremez hale gelirsiniz.
Bunu nasıl dengeliyorsunuz?
İhtiyacımız kadar sensör kullanarak. Yeri geliyor bir trene 6000 sensör yerleştiriliyor. Öte yandan nasıl ki bir kişinin yaşayıp yaşamadığını anlamak için nabzına bakmak yeterli ve bunun için kan tahliline gerek yok, trenler için de birkaç kritik sensör yeterli. Bunlar tüm bakım süreçleri için yeterli olmaz ama lokomotif aksının kırık olup olmadığını veya motorun çalışıp çalışmadığını gösterir. Sonuç olarak her sektörün çözmek istediği problem ve her sektörün ihtiyacı olan çözüm farklı. Örneğin e-ticaret için geliştirdiğimiz yazılım ve çoklu kanal çözümü Hybris’i Türkiye’de Koçtaş, Koton ve Mavi kullanıyor.
Tasarımla düşünme
SAP kapsamlı deneyimi ile bu çözümü başka firmalara zaten sağlamış oluyor ve en iyi uygulamalara dayanarak deneyimini diğer kurumlara da özelleştirerek aktarıyor. Bu bağlamda SAP design thinking yöntembiliminin kurucusu olan 4-5 şirketten biri.
Stanford bünyesinde oyunlaştırma ve oyun teorisi ile gerçek hayata yönelik genel teknoloji yöntemleri geliştiren IDEO’dan Kevin Kelly ile arkadaşlarının kuruluşuna öncülük ettiği Stanford Tasarım Enstitüsü’nün (D.school) kurucularından biri olarak tasarımcı düşünme yöntemini kendimizde de uyguluyoruz.
Design thinking yöntemi insanların fikirlerini çizerek anlatmasını, böylece yaratıcılığını geliştirip sektörde dijital dönüşüm için yenilikçi çözümler geliştirmesini sağlıyor. SAP firmalara sunduğu orijinal çözümleri bu yöntemle geliştirerek kırk beş yıllık tecrübesini iş dünyasına aktarıyor. Böylece dijital dönüşüm için 3-5-10-20 yıllık yol haritaları da çıkarabiliyoruz.
Önce kurumu en iyi şekilde güçlendirecek departmanlarda dijital dönüşüm başlatıyor ve en zayıf halkaları güçlendiriyoruz. Bütün bunları sektörler sayfamızda en iyi örneklerle açıklıyoruz. Bu noktada hem kurumsal firmalara hem de KOBİ’lere çözüm sunuyoruz. Örneğin, küçük bir şirketsinizdir ama operasyonunuz karmaşıktır. Bizim için büyük şirket, küçük şirket yok. Zor iş, kolay iş var.
Bizim amacımız dünyanın zor problemlerini çözebilmek. Kolay problemleri zaten 72’den bu yana çözüp portföyümüze katmış bulunuyoruz. Türkiye’de bulutta en büyük kurumsal oyuncu olmamız ve en fazla kurumsal bulut müşterisine hizmet veriyor olmamızın temel sebebi de bu. Tüm standart çözümlerimizi bulut üzerinden hizmet olarak sunuyoruz. Diğer çözümleri ise firmalarla oturup dersimize çalışarak özelleştiriyoruz.