Bugünkü Vodafone Dijital Dönüşüm Zirvesi’nin sosyal medyaya yansıyan en çarpıcı cümlelerinden birini Sütaş CEO’su Muharrem Yıldız kurdu. Yıldız’ın; “Sizin kolunuza taktığınız akıllı saatleri bizim inekler 10 yıldır takıyor.” cümlesi sosyal medyadaki paylaşımları hareketlendirdiği kadar teknolojinin tuhaf bir şeyden her şeye nasıl dönüştüğünü de ortaya koyan bir ifadeydi. Sütaş’taki örnekte hayvanların sağlığı bu cihazlarla düzenli olarak takip edilerek gerektiğinde müdahale ediliyor, ayrıca bulundukları alanın dışına çıktıkları anda bu durum uydu üzerinden takip edilerek çiftleşme döneminde oldukları dâhi belirlenebiliyor.
Benzer bir durum Turkcell’in koyunları ve tavukları takip ettiği, yine sağlık durumları vb. bilgilerin izlendiği örneklerde de karşımıza çıkıyor. Ve evet, sofralarımıza gelen yumurtaların akıbetinde de teknolojinin ve farklı nesnelerin interneti ile M2M çözümlerinin payı var.
Aslında Muharrem Yıldız’ın bahsettiği durum yalnızca inekler ya da hayvancılıkla sınırlı değil. Bugün dünyanın pek çok yerinde tarlalara yerleştirilen sensörler ile toprağın nemi, ekili alanın aldığı yağış miktarı vb. bilgilerle doğru ve verimli bir çiftçiliğin yolu açılıyor. Hatta bazı örneklerde bu bilgileri toplayan borsa broker’ı tipindeki şirketler ileriye yönelik veri analizi yaparak uluslararası borsalarda hangi tahılın daha değerli olabileceği bilgisinin satışını gerçekleştiriyor.
Nesli tükenmekte olan hayvanların GPS destekli tasmalarla takibi ise uzun zamandır uygulanan bir yöntem. Bu sayede hayvanların bulunduğu yerler kolayca takip edilirken, uzun süre hareketsiz kalmaları durumunda bir sorun olduğu anlaşılabiliyor. Güncel örneklerden biri Afrika’da iç savaş nedeniyle yok olmaya yüz tutan bir tabiat parkında yaşanıyor. Somali’de iç savaş sırasında, askerlerin gıda ihtiyaçlarını parktaki hayvanlarla karşılaması nedeniyle sayıları ciddi oranda azalan hayvanların uzun yılları kapsayan bir proje dahilinde yeniden hayat bulmalarına yardımcı olunuyor. Aslan gibi ekosistemin önemli parçalarından birine yerleştirilen GPS destekli tasmalar ile uydudan takip gerçekleştiriliyor. Projenin nihai amacı ise ekosistemi yeniden oluşturarak parkı eski görkemli günlerine geri döndürmek.
Nesnelerin interneti ve doğa ilişkisine şehir içinden örnekler de vermek mümkün. Örneğin Madrid’te şehir içindeki parklarda bulunan ağaçlara yerleştirilen sensörler oradaki mikro iklimi ve hava kalitesini ölçerek şehrin daha yaşanılabilir bir yer olması için kullanılıyor.
O bir uçak, o bir kuş, o Superman… Hayır, o bir teknoloji…
Bu tip uygulamaların en yenilerinden biri Londra’da devreye alındı. Plume Labs isimli bir yeni girişim, şehirdeki güvercinlere yerleştirilen minik sırt çantaları ile şehirdeki hava kalitesini ölçme işini üstlenmiş durumda. Elbette bu minik sırt çantalarının içinde bir GPS alıcısı da var ve güvercinler oradan oraya uçsa da nokta atışı doğru tahminler yapmak mümkün hale gelebiliyor. Oluşturulan “güvercin timleri”nin elde ettiği bilgilere basit bir şekilde şehir sakinlerinin de ulaşması sağlanmış. Londra sakinleri, dilerlerse konumlarını Twitter üzerinden güvercinlere göndererek bulundukları yerdeki hava kirliliği oranlarına dair bilgiler alabiliyor.
Plume Labs, kuruluş amacını hava kirliliği oranlarını doğru bir şekilde ölçerek daha yaşanabilir kentlerin oluşmasını sağlamak olarak tanımlıyor. İlk uygulamalardan birini Paris’te düzenlenen Birleşmiş Milletler Zirvesi’nde devreye alan şirket, yöntem olarak ise güvercinleri değil, sırt çantanıza dahi iliştirebileceğiniz kemer tokası büyüklüğündeki cihazlarla gerçekleştiriyor. ABD ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde (Türkiye’den İstanbul, Ankara ve İzmir de var) başlayan uygulamada Eylül 2015 itibariyle 11 binden fazla cihazdan veri toplanmaya başlanmıştı. Bu cihazlardan gelen veriler ise bulut ortamında çalışan bir yapay zeka uygulamasıyla değerlendirilerek analiz ve tahminler oluşturuluyor. Elde edilen sonuçlar web üzerinden ya da mobil uygulamalar aracılığıyla görülebiliyor.
Bu sistemi farklı şekilde kullanmak da mümkün. Akla ilk gelenlerden biri ise Pekin’deki Yaz Olimpiyatları sırasında sporcuların yüksek orandaki hava kirliliği nedeniyle yaşadığı sıkıntı. Benzer sorunları yaşayan ama Olimpiyat gibi uluslararası spor organizasyonlarını üstlenen şehirlerin yöneticileri de yakın gelecekte benzer projeleri devreye alabilir.
Yukarıdaki örneklerde daha çok doğayı koruma ön planda olsa da farklı örnekler de hayata geçmiş durumda. Bunların en ilginçlerinden biri Şubat ayı başında Hollanda’da ortaya çıkmıştı. Hollanda polisi, izin verilmeyen alanlarda uçan drone’ları yakalayıp indirmek için kartalları eğittiğini açıklamıştı. Bu durum hayvanların bu şekilde kullanılması nedeniyle eleştiri toplasa da; kartal ve güvercinlerde karşılaştığımız örneklerle farklı hayvanlarda karşılaşmak şaşırtıcı olmayacak.