Site icon TechInside

Mahremsiz mahremiyet tutkusu

 

Özellikle Facebook’un sıklıkla değişen ‘privacy – mahremiyet’ ayarları ve son bir-iki yıldır Amerikan Milli Güvenlik Ajansı NSA ile ilgili Edward Snowden’ın açıkladığı belgelerle gündemin en önüne fırlayan kişisel gizlilik konusunu çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Bunun için de biraz geriye dönüp, değerlendirmeye 25 yıl kadar geriden başlamakta çok fayda var.

1980’lerin sonuna doğru ve 90’lı yılların başında BBS’ler (Bulletin Board System) çok yaygın hale geldiler. Her hangi birinin kendi bilgisayarına yüklediği bir yazılım aracılığı ile hizmete soktuğu BBS’lere kullanıcılar, bu BBS’in telefon numarasını bir terminal (bağlantı) yazılımı üzerinden arayarak bağlanıyorlardı. Bir kez sisteme girip üye olduktan sonra (paralı üyelikli olanları bile vardı ve bir dönem bundan çok para kazananlar da oldu), sistemin içerisinde paylaşılan dosyalara erişebiliyor ya da farklı temalı sohbet odalarına girip sohbet edebiliyordunuz. BBS döneminde kullanıcılar genel olarak kendi isimlerini tercih etmiyor ve bir rumuz ile sisteme dahil oluyorlardı.

BBS’ler gerçekten özgür bir ortam sunuyordu. Bugün her hangi bir internet sitesinin paylaşması durumunda, site sahibinin rahatlıkla hapse girebileceği birçok içerik (görsel, video, metin) BBS’lerde rahatlıkla ve açıkça paylaşılıyordu. Hatta bugün dokunulmaz olarak algılanan konulara adanmış BBS’ler dahi vardı.

BBS’lerde ağırlıklı olarak rumuz kullanılmasının nedeni ise kişilerin gerçek hayattaki kimliklerinin yanına ikinci bir kimlik eklemelerinden kaynaklanıyordu. O zaman kimse bunu tuhaf olarak algılamıyordu.

Daha sonra, internetin yaygınlaşması ile birlikte BBS’ler popülerliğini yitirdi ve ortadan kayboldu (halen fanatikleri vardır ve aktif BBS’lerin listesine internette küçük bir arama ile erişebilirsiniz).

Popüler internetin ilk günleri
İnternet tarihçesine baktığınızda her ne kadar 1970’lere kadar uzanabiliyorsanız da bu uluslararası bilgi ağının gerçek popülerliğini ve zemin kazanmasını doksanlı yıllarla elde ettiğini söyleyebiliriz. Gelişen altyapılar ve daha güçlü bağlantı hızları interneti, birden bilgisayarlar arası iletişimin vazgeçilmez platformu olma noktasına taşıdı.

Aslında internet ilk kuruluş amacına hiç ihanet etmeden yoluna devam ediyor: Kişilerin birbirleri ile iletişim ve bilgi alış verişi halinde bulunması. Başlangıçta sadece akademik ideallerle tanımlanan bu amaç, bugün her tür iletişim ihtiyacını karşılar noktaya geldi.

İnternetin global olarak yaygınlaştığı 90’ların ikinci yarısında ise internet kullanıcılarının sosyalleşmek için kullandıkları 3 yaygın araç vardı. Haber grupları (newsgroups), IRC sohbet kanalları ve bugünkü forum sitelerinin ataları olan forum siteleri. Çok kısa bir süre içerisinde bu üçlüye anında mesajlaşma yazılımları ve ücretli ya da ücretsiz üyelikli arkadaşlık siteleri katıldılar.

80’lerin başından itibaren farklı şekillerde var olan haber grupları çok uzun bir süre (hatta halen) BBS kültürünü taşımaya devam ettiler. Döneminin BBS kullanıcıları, hızla haber gruplarının içerisinde yerlerini aldılar. İş, yaşam tarzı, akademik ve yetişkinlere yönelik çeşitli başlıklarla ayrışan haber grupları, takipçilerinin birbirleri ile haberleşmelerine ya da ilgili konuya yönelik dosya ve içerik paylaşımına olanak tanıyordu.

IRC sistemi ise tamamen sohbet merkezli bir yapıydı. Farklı başlıklarda açılan sohbet kanallarına bir rumuz ile giriyor ve burada toplu sohbete katılabilirken, dilediğiniz kullanıcı ile birebir de sohbet edebiliyordunuz.

ICQ çılgınlığını ise çok anlatmama gerek yok her halde. Bugün her ne kadar MSN Messenger, Gtalk ve daha yeni küçük kardeşleri Facebook Messanger, WhatsApp, Viper, Snapchat gibi alternatiflere  popülerliğini kaybetmiş olsa da, internet tarihinden bahseden her hangi birinin ICQ’yu anmaması mümkün değil. Anında mesajlaşma programlarının önünü açan ICQ, bir daha hiçbir popüler anında mesajlaşma programının cesaret edemediği bir özelliği de barındırıyordu: Random chat.

Öncelikle yetişkinlere özel arkadaşlık siteleri ile popüler hale gelen arkadaşlık siteleri ise zaman içinde farklı ilgi ve yaş gruplarına göre ciddi bir çeşitliliğe kavuştu.

Ancak 90’ların sonu ve 2000’lerin başında tüm bu sosyal ağ yapılarının ortak bir özelliği vardı: Kullanıcılarının çok azı kendi gerçek kimlikleri ile bu yapıların içerisinde yer alıyorlardı. Kendi kimlikleri ile yer alanların dahi hemen hemen tamamının ikinci bir anonim kullanıcısı daha oluyordu.

Bunun altında yatan en önemli neden ise bireylerin kendi hayatlarında ifade etme fırsatı bulamadıkları kimliklerini, özgürce bu sanal kimlikler ile sergileyebiliyor olmalarıydı. Örneğin sosyal statüsü, içinde yaşadığı toplum ya da aile yapısı nedeniyle eşcinsel eğilimlerini günlük hayatında rahatlıkla yaşayamayan bir kişi, bu internet alanlarında tanınma riskini üstlenmeden tüm rahatlığı ile davranabiliyordu. Bu durum sadece cinsel kimliklerin sergilenmesinde değil, siyasi ya da sosyal kimliklerin sergilenmesinde de ciddi bir rahatlık ve güven duygusu getiriyordu bireylere. Bu sayede dünyanın farklı yerlerindeki birçok siyasi komplo, insan hakları ihlalleri ve benzeri durum, gerçek kimliği belli olmayan ama rumuzları çok iyi tanınan kişiler tarafından internet toplumuna ifşa edilerek ortaya çıkarıldı.

Facebook çağı
Teknolojinin daha da gelişmesi, akkılı telefonların devreye girmesi ve 2000’li yıllarla birlikte ise internet sosyolojisinde yeni bir döneme girildi: Gerçek kimlikler.

Yeni teknolojilerin, rumuzların gerçek kimliğini ve kaynağını çok rahat tespit eder hale gelmesi ve iktidarların teknolojiyi daha iyi anlayıp kullanmaya başlaması ile birlikte internette rumuz dönemi yok olmaya başladı. Ayrıca 70’li ve 80’li yıllardaki soğuk savaş dönemine ve polis devlet yapılanmalarına dair fikri ve tecrübesi olmayan yeni bir neslin internette daha hâkim hale gelmesi ve daha az saklanmaya ihtiyaç duyması da kişilerin internette gerçek kimlikleri ile yer almaları alışkanlığını oluşturmaya başladı.

Özellikle Facebook’un (kurucusunu da şaşırtacak kadar hızlı bir şekilde) önünü açtığı yeni arkadaşlık/sosyal paylaşım portalleri kişilerin tüm bilgileri ve özel hayatları ile yer almaktan çekinmedikleri yapılara dönüştüler. Linkedin ve Xing gibi sosyal iş ağları ile de güçlenen internette ‘gerçek kendin’ olma trendi, gittikçe OKcupid gibi yeni kuşak yetişkinlere yönelik arkadaşlık siteleri ile de yeni bir boyut kazandı. Artık bireyler sadece hangi yemeği sevdiklerini, hangi takımı tuttuklarını, hafta sonu havuzda çekilen fotoğraflarını paylaşmaktan çekinmedikleri gibi, en özel hayatlarında bile neden hoşlandıklarını açıkça söylemekten rahatsızlık duymamaya başladılar.

Mahremin olmadan mahremiyet istemek
Tabii bütün bu süreç beraberinde bambaşka tartışmaları da getirdi. Bunların en önemlilerinden birisi de mahremiyet yani kişisel gizlilik konusu. Özellikle son bir kaç yıl içerisinde üstüste yaşanan toplumsal olaylarla bir anda herkesin yeniden keşfettiği mahremiyet kavramının bu çağda yeniden tanımlanmasına şahit oluyoruz gibi görünüyor. Bugün bir kişi, bir paylaşım sitesinde bütün fotoğraflarını paylaşıp, bunların sadece istediği kişiler tarafından görüleceği varsayımını taşıyorsa, külliyen yanıldığını baştan kabul etmek durumunda.

Uydu fotoğraflarının burnumuzdaki sivilceyi dahi çekebildiği, görüşmüyorken bile telefonumuz aracılığıyla konuştuklarımızın kaydedilebildiği, internetten 100 doların altında bir fiyata satın alabileceğiniz aparatlarla komşunun evinde konuşulan her şeyin dinlenebildiği bir dünyada yaşıyoruz artık. Bunun üzerine gerçek adımızı kullanarak, kendi elimizle her tür bilgimizi ve yetmezmiş gibi fotoğraf ve videolarımızı paylaştıktan sonra, bunların neden herkes tarafından görünmesinden rahatsızlık duyulduğunu anlamakta zorluk çekiyorum, açıkçası.

Açık seçik kişisel gizlilik
Bugünün mahremiyeti açıklıktan geçiyor gibi görünüyor. Öylesine ortada ve yaptıklarınızın ve söylediklerinizin arkasında durabilmelisiniz ki mahremiyet sizin için korkacağınız bir gri alan olmasın. Yani sosyal medyanın birçok kıymeti kendinden menkul yıldızı gibi internette yağıp estikten sonra, yüzyüze gelindiğinde iki kelimeyi bir araya getirememe acizliğini sergilememek gerekiyor.

Tabii ki burada üç nokta var üzerinde ayrıca durulması gereken. Biri, kişisel bilgilerin ticari amaçla kullanılması. Bu her nedenle olursa olsun, izin alınmadan tatbik edildiğinde hukuken de suç oluşturan bir durum olduğu için zaten tartışmanın tarafı dahi değil, bence.

İkincisi bu bilgilerin, sizden habersiz bir şekilde devletler/iktidarlar/resmi kurumlar ile paylaşılması. Bu konu gerçekten halen birçok soru işaretini barındırıyor ve mahremiyetten daha ziyade kişisel verilerin güvenliği başlığına oturuyor. Kişisel verilerin güvenliği konusunu bir başka içerik başlığında daha detaylı irdelemek üzere şimdilik rafa kaldırıyorum.

Üçüncüsü ise paylaşmak istemeyenler. İşte, onlara da saygım sonsuz. Eğer becerebiliyorsanız, tecrit edin kendinizi. Paylaşmayın adınızı, fotoğrafınızı, sevdiklerinizi ve duygularınızı… Müthiş olur gerçekten bu çağda böylesine bir yaşamı kurgulamak. Yapabilene sonsuz tebrikler… Ancak bir yandan sosyal internet çağının her nimetinden yararlanıp, bir yandan da ”Ay ben Facebook’ta tag’lemiyorum hiçbir fotoğrafımı, tag’lenenleri de kaldırıyorum” ikiyüzlülüğünü yapmayın lütfen… İşte o zaman kişisel gizlilik kisvesi altında, “Ben herkesin hayatına girerim ama kimseyi benimkine sokmam” şark kurnazlığı başlıyor gibi geliyor bana…

Günün sonunda, bundan yüzyıllar önce ne doğruysa insanoğlu için bugün de o doğru aslında. Tüm zorluklarına, oluşabilecek sosyal baskılara, doğabilecek problemlere, tek başına kalma riskine rağmen cesurca tek bir desturu olmalı insanın: Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol!

Ondan sonrası hep iyilik, hep güzellik…

Exit mobile version