Resmi kraliyet ismiyle Prenses Catherine, yani Kate Middleton yeni yıldan bu yana neredeyse hiç ortalıkta görünmedi. Kensington Sarayı bu yılın başlarında bir açıklama yaparak prensesin karın ameliyatı geçirdiğini ve Paskalya sonrasına kadar iyileşeceğini belirtirken, kamusal alandan uzaklığı sosyal medya spekülasyonlarını ateşledi.
Bilgi boşluğunda komplo teorileri ortaya çıkarken dedikoduları bastırmak amacıyla saray 10 Mart’ta prensesin üç çocuğuyla birlikte çekilmiş bir fotoğrafını yayınladı; bu fotoğraf, en kötü yorumları bastırmak için tasarlanmış çok da ince olmayan bir yaşam işaretiydi. Ancak pek çok kişi fotoğrafı inceleyip görsel tutarsızlıklar buldukça, bu durum olağanüstü bir şekilde geri tepti. Bazıları prensesin fotoğrafta bile olmadığını öne sürdü. Aynı zamanda dünyanın dört bir yanındaki basın ajansları, üzerinde oynanmış olduğu gerekçesiyle fotoğrafı tedavülden kaldırmaya başladı.
Prensesin fotoğrafı düzenlediğini itiraf ettiği bir basın açıklaması fırtınayı dindirmeye yetmedi ve 11 Mart’ta kraliyet çiftini bir arada göstermek için tasarlanan bir sonraki fotoğraf, kalitesizliği ve garip konumlandırması (fotoğraftaki kadın kameraya arkasını dönmüş, yüzü gizlenmiş) nedeniyle eleştirildi.
Şimdi ise gerçek ortaya çıktı: Prenses oldukça ciddi bir ameliyat geçirdi ve iyileşme sürecinde. Dolayısıyla basına poz vermemesi veya kamuya açık yerlerde görünmemesi son derece normal. Ancak tartışmanın bu kadar uzun süre devam edebilmesi adeta içinde yaşadığımız dünyanın sosyal medya dedikoduları sayesinde daha da çirkinleştiğinin bir göstergesi.
Glasgow Üniversitesi’nde teknoloji sosyoloğu olan Gemma Milne, Kate Middleton tartışmasının “bir araya gelen söylemlerin bir kombinasyonu” olduğunu söylüyor. Öncelikle Milne, bu olayın “üretici yapay zekâ gelişmeleri nedeniyle dijital medyaya güven konusundaki tartışmaları, bizi zorlu doğrulama görevleriyle baş başa bıraktığını [ve] görüntü manipülasyonu, sahneleme ve düzenlemenin uzun geçmişine karşı daha açık görüntü yaratma zamanında neyin ‘gerçek’ görüntü sayılacağına dair tartışmaları” tek bir anda bir araya getirdiğini söylüyor.
Bu kendi başına yeterince karmaşık bir durum. Ancak buna bir de “gücü halktan beslenenlerin söz konusu halka ne borçlu olduğuna dair tartışmalar (basına poz verme zorunluluğu, mahremiyet – kamuya mal olma tartışmaları gibi) eklenince durum giderek karmaşık hale geliyor. Milne, monarşi için zor bir dönem olarak Birleşik Krallık’taki hayat pahalılığı krizine ve Kral Charles’ın annesi merhum Kraliçe Elizabeth’e kıyasla kraliyet ailesinin başı olarak nispeten popüler olmamasına işaret ediyor. Üstelik kısa süre önce kanser tedavisi görmeye başladığı açıklanan mevcut Kralın (Charles) tahtan feragat edebileceği de gündemde.
Ancak öte yandan, tartışmanın başka bir boyutu daha var. Saray, prensesin mutlu ve iyi olduğuna dair iki kez fotoğraflı kanıt sundu ve iki kez de gerçek olmadığı gerekçesiyle reddedildi. Sentetik medya uzmanı Henry Ajder, bunun kısmen, basit bir metin komutundan gerçeğe yakın görüntüler yaratan yapay zekâ araçlarının etkisinden kaynaklandığını söylüyor. “Çoğu insan ünlülerin fotoğraflarının yoğun bir şekilde düzenlendiğinin farkında ve kötü düzenlenmiş örnekler güven zedeliyor” diyor.
Ajder, “Yapay zekâ tarafından üretilen hiper-gerçekçi içerik, bazı insanları neyin gerçek neyin yapay zekâ tarafından üretildiği konusunda çok daha duyarlı hale getirdi” diyor ve ekliyor: “Eskiden görmek inanmak demekti. Artık öyle değil! “