Güvenlik riskleri artık sadece cebimizdeki telefonlar veya masamızdaki PC’ler için bir sorun değil. Otomobiller de yoğun olarak dijital teknolojiye dayalı olarak çalışıyor ve hacker’lar, otomobillerin sistemlerine sızma fırsatlarını affetmiyorlar.
Son olarak, Jeep markalı bir aracın, otoyolda 100 km/s hızla ilerlerken, beyaz şapkalı, yani iyi niyetli bir hacker tarafından, demo amacıyla hacklenmesi, Jeep’in üreticisini panikletti. Fiat/Chrsyler’ın panik yapması da son derece doğal bir sonuç çünkü bu açık nedeniyle, kötü niyetli hackerler Jeep sürücülerine otoyolda kaza yaptırabilir, ölümlerine neden olabilir ve üstelik bu cinayeti bir trafik kazası gibi gösterip, hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam edebilirlerdi.
Fiat/Chrysler bu gelişme üzerine, 1.4 milyon aracı servise geri çağırdı. Firmanın operasyon planına göre, 1.4 milyon otomobile özel bir USB sürücüsü verilecek ve bu sürücü üzerinden, açığın bulunduğu multimedya cihazı yamanacak.
Elbette söz konusu açık, iyi niyetli bir hacker’ın güvenlik riskini medyaya açıklaması sayesinde ortaya çıktı ve yamanabildi.
Peki ya diğer üreticilerin, diğer markaların otomobillerindeki açıklar?
Eğer, hacker’lar 1,5-2 tonluk, 150-200 km/s hızla giden bir otomobilin kontrolünü otoyol üzerinde, hareket halindeyken ele geçirebiliyorsa, otomobil sürücülerinin hayatı artık güvende değil demektir. Üstelik sürücüsüz otomobillerin, yani tamamen dijital teknolojiye dayalı robot otomobillerin trafiğe çıkmasının tartışıldığı bir dönemde ortaya çıkan bu açık, yeni nesil otomobil teknolojilerinin artık çok daha sık güvenlik protokollerinden geçerek onaylanması gerektiğini ortaya koyuyor.
Belki de, bankacılıkta olduğu gibi, devletin üst kurumlarının otomobil firmalarının teknolojilerini ve bu teknolojilerin içindeki açıkları kontrol edip sıkı sıkı denetlemesinin vakti gelmiştir.