Şöyle de basitleştirebiliriz: Amerika mı güçlü, Çin mi? Masonlar mı etkili olaylarda yoksa kilise mi domine ediyor küresel vakıaları? IMF’den Greenpeace’e veya Kızılhaç’tan Deepweb’e güç testlerini yapabiliriz.
Madem “güç” test edilebiliyor, öyleyse “güç değişimleri” üzerine kafa yorabiliriz. Kimse de üstüne alınmasın. Varsa bir olumsuz bir durum, yeni güç testlerine hazırlık yapsın.
Bütün dünyada eksen kayması yaşanıyor. Devletlerin konumunda eksen kaymaları yaşandığı gibi Kurumların pozisyonlarında da değişimler olabiliyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tartışıldığı gibi NATO da tartışılabiliyor.
Bugün G20 Zirvesi, BM toplantılarından daha popüler olduğunu söyleyebiliriz. Cerattepe olayında görüldüğü üzere, Artvin halkınızın yerel tepkisi, katı hükümet icraatını durdurabiliyor. Halkın yumuşak gücü, katı iktidar gücünden daha etkili olabiliyor. Türkiye’de böyle olduğu gibi, yarı kapalı Çin’de de benzeri yumuşak güç örnekleri görülüyor.
Dünyanın neresinde bir olay varsa, orada güç değişimi izlerini bulabilirsiniz. Olaylar nerede yoğunlaşıyorsa, orada bir güç değişimi potansiyeli vardır. Güç Batı’dan Doğu’ya kayma gösterirken, güç yayılması da devlet dışı aktörlere geçiyor.
İletişim araçları, küresel şirketler, NGO’lar ve uluslararası kuruluşlar bu geçiş ve yayılma hızının artmasına katkı sağlıyor veya bu değişimden memnun görünüyor.
Bugün Çin, dünyanın ikinci büyük ekonomik gücü durumunda. 2030 itibariyle de en büyük ekonomik güç konumuna gelecek. Asya ülkelerinin yükselişleri de görülüyor. Peki, güç alanında da aynı etkiye sahip olabilecekler mi?
Sanayi Çağı Avrupa’da doğdu ama 2. Sanayi devri Amerika’da başladı ve 20 yüzyıl Amerikan inisiyatifinde şekillendi. Sanayi 4.0 olarak tanımlanan yeni yüzyılda, dijital devrimde Batı konumunu koruyabilecek mi?
Güç konusunda devlet dışı kurumları aklınızdan çıkarmayın. Facebook veya Google hiç mi inisiyatif almayacak. Malum şu an en büyük yatırım alanları GSM lisanslarına yapılıyor. 4G’de bunu gördük önümüzdeki yıldan itibaren 5G ihalelerinde de göreceğiz. Ancak, Facebook çıkıyor ve internet hizmetlerini bedava yapacağını açıklıyor. Hangi devlet, lisans gelirlerini bahane edip buna karşı çıkabilir?
Gelelim güç değişimine… Hangi devlet gücünü kaybediyor, hangisi kazanıyor?
Her on, on beş yılda bir Amerika veya Avrupa’nın batma noktasına gelen krizlerden salimen çıkmayı başardıklarının örneklerine girmek istemiyorum. Veya şu anda Çin’in Amerika veya Avrupa’nın üç katı büyüdüğünü ve bunun sonuçlarına dair rakamları da paylaşmaya gerek görmüyorum. Ama birşeyler olduğu muhakkak.
35 bin nüfuslu Vatikan’ın dünya genelinde 8 milyon kişiye maaş verdiğini okurduk. En yaygın, en etkili kurumların başında geliyordu. Masonların her şeyi yönlendirdiği bir komplo hikayeleriyle büyüdük. Yine aşırı silahlı örgütlerin, dünyadaki diğer tüm silahlı örgütlerle temas içinde olduğuna ve her şeye hakim olacaklarına dair değerlendirmeleri de çok gördük.
Şeffaflık (Saydamlık) Hareketi, çevrecilik anlayışı, insan hakları arayışları, kozmopolit yaşam tarzı, kültürlerarası kaynaşma, 1,5 milyara doğru giden uluslararası turizm hareketleri belki hepsinden daha etkili birer dalgadır. Bir de küresel şirketler var: Kimi beslenmemizi, kimi eğitimimizi, bir diğeri de eğlence hayatımızı zapt-u rapt altında tutuyor.
Eskiden güç, savaş kazanmaktı. Şimdi savaşlar, kazananları daha fazla yıpratıyor.
Unutmayalım ki bir tarafın güçlenmesi, diğer tarafta korku oluşturuyorsa, bu güç değişimi süreci kesintiye uğrayabilir. Poleponnes Savaşını böyle yorumlayabilirsiniz. Aynı şekilde Almanya’nın yükselişinin, iki dünya savaşıyla durdurulmasını da buna örnek gösterebilirim.
Günümüzde geleneksel sert güç ile yumuşak güç karşı karşıya geliyor. Ancak zeki güç diye bir dalga ikisini de alt edebilecek bir güç gösterisinde bulunabilir. Herkesin büyük iştiyakla beklediği sanayi 4.0, akıllı nesneler, nesneler arası internet bu “Zeki Güç” olabilir mi?
Ortadoğu’da yaşayan bir nesil olarak, dünyadaki bütün gelişmelerden etkileniyoruz. Her ne kadar bütün şartlar aleyhimizde görünse bile, yeni nesil güç toplamaya devam ediyor. Yani büyük rol üstlenecek olan şimdiki değil bizden sonraki nesildir.
Ancak bu konuda bir çekincemi belirtmek istiyorum. “Güç Mesafesi” testinden geçmeden güç testinin bir anlamı yok. Nedir güç mesafesi?
Malcolm Gladwell’in Outliers kitabında bahsedilen bir kural var: Güç Mesafesi (Power Distance).
Yeteneklerin ortaya çıkması için günde 4 saatten 10 yıllık bir gayret gerekirken; toplumdaki güç mesafesi endeksine göre de alt kademelerde çalışanların özgüvenleriyle çekincelerini ve fikirlerini rahatça ortaya koyabilmelerine bağlıdır. Güç Mesafesi kavramını Hollandalı yazar Geer Hofstede ortaya attı. Buna göre bireylerin üstleri veya içerisinde yer aldıkları grup liderlerine fikirlerini ifade ederken korkup korkmamaları oranına güç mesafesi deniyor.
Güç mesafesi ile elde edilen en yüksek endeks değeri 5,80, en düşük ise 3,25″tir. Ne kadar yüksekse o kadar olumsuz bir durum oluşturuyor. Maalesef Türkiye’nin güç mesafesi değeri 5,57 olarak belirtilmiş. Güç mesafesindeki bireylerin otoriteyi eleştirmelerini veya karar alma süreçlerinde kendi fikirlerini beyan edebilmeleri bilinçdışı olarak sınırlanıyor.
Çocukluğumuzda büyüklerimizin azarlamalarını hatırlayın. “Yapma, cıss, haddini bil, kes sesini” gibi kavramlar ileriki dönemlerimizde de şekil değiştirerek sürüyor. “İcat çıkarma”, “Eski köye yeni adet getirme”, “dünkü çocuk” vs…
İşte bunlar toplumdaki güç mesafesinin dışa yansıyan ifadeleridir. Bir taraftan dünyadaki eksen kaymaları bizim güç toplamamızı sağlarken; tecrübe, gayrete en büyük psikolojik duvar olarak güç mesafesi ortaya çıkıyor. Türk kurumlarının içinde bulunduğu en büyük ikilemlerden biri budur. Siz bunu okullardaki eğitime, ailedeki bireylerin silikliğine veya diğer toplum departmanlarına kıyas edin.
Aslında Gladwell’e göre daha vahim sonuçlar da doğabiliyor. Kitapta Güney Kore pilotlarıyla ilgili örnek aslında kendi kurumlarımızı da güç mesafesi açısından yeniden değerlendirmemiz gerektiğini düşündürüyor.
Kore Havayolları son ölümcül kazasını 1997’de yaptı. Ancak geçmiş rakamlar o kadar kötü ki hala modern zamanların en kötü istatistiklerine sahip havayollarından biri olarak kabul ediliyor. 1970’den sonra tam 16 kazada 700’den fazla can kaybı yaşayan havayolu olarak biliniyor.
Sovyetler Birliği tarafından bir uçağı 1983’te düşürülünce Güney Kore bunu ulusal bir konu olarak ele aldı ve dışarıdan danışmanlık almaya karar verdi. Teknik analizler, uçakların bakımı, kule sinyalleri, elemanların eğitimi ve masajları detaylı şekilde incelendi ve güç mesafesinin kazalarda etkin olduğu anlaşıldı.
Kültürel kodlar o kadar güçlü ki, baş pilot veya deneyimli kule yanlış veya yanlış yorumlanabilecek bir mesaj verdiğinde ekibin diğer elemanları buna itiraz edemiyorlar. Anlık karar noktasındaki teknik bir eleman analiz ve yorum yapma kabiliyetini kapatıyor. İkilem kazalarla sonlanabiliyor. Egosu şişmiş bir lidere karşı meramınızı anlatabilir misiniz? Bu nedenle şirketler, markalar ancak CEO veya genel müdürlerinin kabiliyeti ve vizyonu kadar ilerleyebilmektedir.
İki yıl önce okuduğum Outliers’ı şimdi tekrar etme ihtiyacı hissettim. Üniversitede ders vermeye başlayınca ve şirketlerin kurumsallaşma çalışmalarına katkıda bulunmaya davet edilince karşıma güç mesafesi endeksi çıktı. Güç mesafesi endeksi sağlıklı hale gelmeden ne işletmelerde mobbing azalır, ne de kurumlarda demokratik katılım sağlanabilir. Dahası, küresel “Güç Testi” ancak güç mesafesi aşıldığında kazanılabilecek bir sınavdır.
Büyük hedefleri olan kurumlar, liderler veya markalar Güç Mesafesi endekslerini kontrol ettirsinler sonra güç testinden bahsetsinler.