12 Kasım 2014 tarihinde, Avrupa Uzay Ajansı’na (ESA) ait Rosetta isimli uzay aracı, Philae ismi verilen kapsülü dünya tarihinde ilk kez bir kuyruklu yıldıza indirmeyi başardı. Bu kadar ilki bir arada kullanmak bir gazeteci için zor olsa da gerçekten dünya tarihinde bir ilk yaşandı. Bilime teknolojiye kafa yoranlar bir bilinmeyeni daha çözerek buradan veri toplamaya başladı.
Buradaki en önemli soru, “tüm bunlar karşısında biz ne yapıyoruz” sorusu. Sosyal medyayı takip edenler her konuda olduğu gibi bu konudaki bölünmeyi de görmüştür. Bir kesime yakın olanlar yeni cumhurbaşkanlığı köşküne harcanan parayla biz de Türkiye olarak bunu yapabilirdik mesajı verdi. Başka bir kesime yakın olanlar, ineğe tapanlar uzaya gidiyor biz hala yerimizde sayıyoruz yorumlarını yaptı. Başka birileri ilim Çin’de de olsa gidip alınız vecizine gönderme yaptı.
Somut ne var?
Bu sorunun cevabı kocaman bir sıfır. Ben de bu konuda fikrimi ortaya koymak istiyorum. Ülkemizin bilim ve teknoloji konusundaki yeri ortada. Bu geri kalmışlığımızı da her zaman yeterli beyinlere sahip olmayışımıza, eğitim sisteminin eksikliğine ya da bütçesizliğe bağlıyoruz. Ancak görüyoruz ki yeni cumhurbaşkanlığı köşküne bütçe ayrılabiliyorsa pekala bilimsel araştırmalar için de bütçe ayrılabilir. Turkcell Teknoloji Zirvesi’nde sahneye çıkan genç deha Kaan Göksal gibi beyinler bu ülkede doğuyor ve eğitilebiliyorsa o tarafta da sorun yok demektir.
Kısaca özetlemek gerekirse ülke olarak sorunumuzun “niyet” olduğunu düşünüyorum. Niyetlendik mi gerisi gelecek ama bunun için ne yapmak lazım onu bilemiyorum.