Bu röportajda kültürel mirasın pasif bir şekilde kabul edilmesinin / ne de olsa geçmişte olup bitmiş bir tarihi zaten değiştirme şansımız yoktur / yetersiz olduğunu ve kültürün korunması bağlamında muhafazakârlığın, aslında kültürel mirasın dönüşümü ve yeniden üretimiyle mümkün olduğunu, geçmişte üretilen kültür mirasının ancak bu şekilde, toplumsal açıdan da yaşamaya / varolmaya devam edebileceğini belirtmiş. (*)
Haber nereden geliyor?
Yukarıdaki cümleden bağımsız olarak; günümüzde nasıl etkileşim kurduğumuz ve bilgiye, güncel duruma, özellikle de haberlere nasıl ulaştığımız, kendi içinde yepyeni katmanlar yarattı. Fakat daha ilginç olabilecek olan, zihnimizde yarattığımız ve algıladığımız dünyayı vareden parametrelerin tümünü etkileyen en önemli süreç, teknolojik araçlara nasıl ulaştığımız veya ulaşıp ulaşamadığımız haline gelmiş durumda…
O kadar içindeyiz ki yazınca artık ilginç değilmiş gibi gelmeye başladı, neredeyse: “Elbette balıklar suda yüzer ve kuşlar tabii uçuyor” doğallığına indirgenmiş bir durum bu. İstanbul’da yaşayanlardan kurgularsak, örneğin çok yüksek ses çıkaran ve kaynağı belirsiz bir gürültü duysak, ilk iş gazete sitelerine bakmak mı olacak, yoksa sosyal medyaya mı?
Tabii ki herkesin aynı şeyleri yaptığını ya da ne yaptıklarını bildiğimi söyleyemem, ama ben hemen, sosyal medya hesaplarıma bakıyorum ve çoğunlukla sonuçtan çok memnunum.
Geçtiğimiz günlerde çeşitli kentlerde yaşanan “şehir selleri” ile ilgili özellikle videoların ve ilk elden durumu apaçık ortaya koyan fotoğrafların büyük çoğunluğunu, gazeteler ve diğer profesyonel medya sitelerinden önce hepimiz görmedik mi ve hatta bir gün sonra gazetelerde, bir şekilde önceden sosyal medyada izlediğimiz “user content”lerin “güncel” haber olarak sunulduğunu görmedik mi?
Tabii ki bu olaylar ve haberler arasındaki eş zamansızlık artarak sürecek ve giderek medya araçları kişiselleşmeye devam edecek gibi görünüyor, en son Periscop örneğinde izlediğimiz gibi…
Gazetelerin kimlikleri
Muhtemelen gençler pek bilmez ama, eskiden gazeteler de kişiseldi, hangi gazeteyi alıp okuduğunuz size bir kimlik kazandırırdı, Tercüman okuyan ayrı Cumhuriyet okuyan bir farklı kimlik kümesindeydiler…
Günümüzde hergün neredeyse bütün gazeteleri okuyoruz. En azından bu olanağa çoğunlukla sahibiz. Bu gelişmeyle ortaya çıkan evet; bence bir kişinin neredeyse bütün gazeteleri okuması ve ya bu fırsatı olması önemli bir gelişmedir ve henüz benim tanımlandığına tanık olmadığım bu yeni durumun anlamı ne olabilir? Çoğumuz için “haber”e erişim, sosyal medya araçları ve siteler üzerinden gerçekleşen bir sürece dönüşmeye başladı ve böylece artık, “hepimizin gazetesi internet” olmuş oluyor…
Örneğin güncel sorunlarımız olan: “Şehir selleri” ve “kuraklık” gibi konularda, sansasyonel bir karşılığı yoksa, gerçekten “içerik değeri ve bilgi” taşıyan bir yazıyı, ana akım medyadaki herhangi bir mecrada bulabilmemiz mümkün müdür?
Yazı dünyayı yeniden değiştiriyor
Yazının; bulunuşundan binlerce yıl sonra, sıradan insanın hayatında gerçekten bir yer edinmeye başlamasını sağlayan “örgün eğitim” ülkemizde, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile başlamıştı ve bugün artık, okur yazarlık oranı oldukça yüksek, ülkemizde de dünya genelinde de…
İnternetin, içinden çıktığı dünyayı yeniden kurgulayan ve değiştiren doğasının bilincine varmakla ilgili aşamaları hıza geçerek, yepyeni ve neredeyse sınırlanamaz kaynakları geliştirebilmek zorlu bir yolun başındayız…
Yeni alışkanlıklar ediniyor ve yeni yollar geliştiriyoruz durmaksızın. İnsanlık, tarih boyunca her zaman kritik eşiklerde varolabildi, ancak ilk kez öncelikli ve tek gerçek tehlike olarak kendi varlığını tehdit eder noktasına ulaştı.
Küresel Ekonomi mi dediniz?
Bir kaç gün önce çoğumuzun gözüne ilişmiş bir haber olarak şu cümleye dikkat çekmek istiyorum: “Dünya genelindeki çatışmaların maliyetinin geçen yıl (2014 yılı) 14,3 trilyon dolara ulaştığı, bir başka deyişle küresel ekonominin yüzde 13’üne mal olduğu hesaplandı.”
Görünen o ki: 3. Dünya Savaşı çıkacağından korkmak için çok geç kalmış gibi görünüyoruz, 4. Savaş nasıl önlenebilir ona bakmak, belki de en gerçekçi gelecek planı olabilir.Yukarıdaki paragrafı yazdıktan sonra, gelecek için iyimser olmanın giderek zorlaştığı bir gezegende yaşamanın insan algısını nasıl ters yüz ettiğini derinden hissettim ve yazıyı bitirecek son sözleri bulmakta zorlanıyorum.
Bu yüzden, ustalardan yardım alarak bitirmek dışında bir çare yok gibi görünüyor: Bir kilo mavi yarim kilo maviden daha mavidir. Henri Matisse
(*) (Kaynak: Jacques Derrida ve Elisabeth Rudinesco, For What Tomorrow: A Dialogue, çev. Jefff Fort (Stanford, California: Stanford University Press, 2004), s. 1-19. / Aktaran: Elif Sezer: BAŞKA BİR TÜRK MUSİKİSİ TARİHİ MÜMKÜN OLABİLİR MİYDİ?: ZİYA GÖKALP VE RAUF YEKTA’NIN FİKİRLERİ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR OKUMA)