O günü çok net hatırlıyorum; 1999 yılının Temmuz ayında e-posta kutuma bir gelmişti. Outlook Express’in hem haber sunucularına bağlanmak hem de e-posta alıp göndermek için kullanıldığı, kısacası kral olduğu, günlerdi. Şimdi Dünya Gazetesinde BT Yayınlar Grubu Direktörü Murat Yıldız (Abi) bana GamePro dergisinde köşe yazmakla ilgilenip ilgilenmeyeceğimi soruyordu. Böylelikle biraz uç bir noktada, akademik eğitimini almadığım, kariyer anlamında basamaklarını teker teker tırmanmadığım medya dünyasında kendimi köşe yazarı olarak buldum.
İlk köşe yazımdan bu güne aradan 15 sene geçti. Köprünün altından çok sular aktı, hatta kimi zaman biz köprünün altına girdik köprünün üstünden, genellikle insan olmak üzere, çok canlılar geçti. Pek çok gazeteci büyüğümüz ile kıyaslanamaz ama özellikle son beş yıl içinde yüzlerce yurt içi ve dışı seyahat yaptım, belki sayısı bine yakın basın etkinliğine katıldım. Tüm bunların sonucunda bir gazeteci için önemli pek çok şey öğrendim. Bunlardan bir biri ile alakalı olan ikisi için de iki ders çıkardım.
Birinci Ders: Pek çok basın etkinliğinde önemli olan kelle sayısıdır.
Hangi gazetecinin o etkinliğe katıldığı, ne kadar değer ürettiği, görüşmede masaya koyduğu veya salonda sorduğu soru (eğer ilgili kurumun canını acıtmayacaksa) hiç önemli değildir. Günün sonunda gazeteci istatistik tablosunda bir rakamdan ibarettir. (Bu kadar basit değil tabi işin makyajı her zaman olur)
İkinci Ders: Gazetecinin önceliği her zaman fayda getirisi olmalıdır.
Katıldığımız etkinlikler için asla geri dönüşü olmayan bir kaynak harcıyoruz; Zaman. Genellikle medya kuruluşları ve gazetecilerin beklentileri her ne kadar maddi olarak ölçülüyor algısı oluşsa da benim için bu yatırımın geri dönüşü sadece maddi değil fayda odaklıdır. Eğer ülkemiz, milletimiz, dünya ve insanlık için fayda ürettiğine inandığım bir etkinliğe katılmışsam ne kadar zaman ve maddi kaynak harcadığım kesinlikle hesabını yapmamak gerektiğini düşünüyorum. Öte yandan kimi zaman bu fayda kişisel olarak kazandığım bir deneyim, düşünce ufkumda bir bakış açısı da olabilir.
Bir gazetecinin üretkenliğini belirleyen şey yukarıda belirttiğim iki dersin bir birine oranı olarak yorumlanabilir. Kelle Sayısını, Fayda Getirisine böldüğünüz zaman eğer çıkan oran birden küçükse (hatta arzu edilen sıfıra doğru yaklaşmasıdır) gazeteci üretebiliyor ve kazanıyor (kazandırıyor) demektir. Aksi takdirde maalesef boşa harcanmış bir basın kariyeri (kişisel hayat) karşımıza çıkıyor.
Bir gazeteci olarak yıllar içinde hangi toplantı ve davetlerin “kelle sayısı” odaklı olduğunu ve hangilerinin “fayda getirisi” sağladığını tecrübe ile öğreniyorsunuz. Buradaki kayıpları da bu işin yatırım sermayesi olarak görmek lazım. Ancak üzücü bir nokta var. Cirosu yüz milyon doların üstünde olan, Türkiye’deki bütün büyük işletmelerin altyapısında imzası bulunan firmaların bile zaman zaman bu kadar basit kavramları yönetmekten aciz kaldığını görüyoruz. Hemen insanın aklına Cem Yılmaz’ın yıllar önce Telsim için çektiği reklam filmi geliyor.
Üçüncü Ders: Bunları çok yüksek sesle söylememek lazım.
Bir saniye iki ders demiştik değil mi? Üçüncüsü de bonus olsun malum günümüzde puan, mil kazandırmayan kredi kartı bile makbul değilken bonusu olmayan köşe yazısından medet beklememek lazım. Yukarıdaki tespitleri paylaştığımız zaman bazı dostlarımız (hem PR hem şirket tarafında) alınıp küsebiliyor. Bizim maharetimiz biraz da dostları küstürmemek üzerine kurulu zaten.
Burada suçu hiç kimseye yüklememeliyiz, bu hataya çok düşüyoruz. Esas büyük görev biz gazetecilerin üstünde olmalı. Eğer kendimizi kesrin üstünde konumlandırmaktan hoşlanıyorsak geriye yapacak bir şey kalmıyor. TechInside Genel Yayın Yönetmeni olarak bu yönde aldığım bazı kişisel kararları hep birlikte göreceğiz. Çok popüler bir söz ile yazımıza son verelim; Bizi izlemeye devam edin.
Ilgili kararlar bilisim yazinindaki kanar sorunsala sevgili Usta’nın bakis açısını verecek.