Yazının geçmiş ve bugünden oluşan iki ana ekseni var. İlk kısmı için tarihte biraz geriye gitmek gerekiyor. Robert Cringely imzalı Triumph of the Nerds belgeselinde de ayrıntılarıyla anlatılan IBM’in PC pazarına giriş öyküsüyle başlayacağız.
Üniversite öğrencisi Bill Gates’in elinde meşhur Popular Electronics dergisiyle yurt odasındaki arkadaşlarını “Geç kalıyoruz, dünya değişecek!” diye heyecana getirdiği yıllar. Geç kalıyoruz derken yanlış anlaşılmasın dünyada henüz bir adet kişisel bilgisayar var daha.
İçinden nice bilişim projesi, yazılımı, donanımı ve şöhreti çıkarmış Homebrew Computer Club’ın yeşerdiği dönemler. Herkes heyecanla PC denen cihazlarla anlamlı bir şeyler yapmak, faydalı olmak ve bunu başkalarıyla paylaşarak büyütme derdinde (Bill Gates zehri enjekte etmeden önceki naif zamanlar). Wozniak ve Jobs hayallerini gerçeğe dönüştürmek için çırpınıyor (sermaye toplama yöntemi olarak ülkenin en büyük telekom operatörü AT&T’nin altyapısını alt edip bedava konuşturan aletler yapıp satmayı seçiyorlar. En komik ayrıntılardan biri de aletin ilk testini yapmak için Wozniak’ın Vatikan’da Papa’yı araması).
Harvard’dan iki öğrenci -yıllar sonra Microsoft’un gelirinin yarısını oluşturacak Office setinin DNA’sı- ilk dijital hesap tablosu (spreadsheet) uygulamasını geliştirmiş.
Özetle her şeyin harika gittiği düşünüldüğü bir dönemde bir devin genel merkezinde alarm çanları durmaksızın çalıyordu. Bilişim dünyasının (hala) en büyüklerinden IBM o yıllarda 60 yaşlarındaydı. Büyük şirketlere ‘mainframe’ adı verilen devasa bilgisayar sistemleri satıyor ve çılgınlar gibi para kazanıyordu. Fakat PC denilen kişisel bilgisayar işinde kelimenin tam anlamıyla ‘yoklardı’.
Bunu anlayışla karşılayabiliriz. O dönemin IBM’ini hatırlamak yeterli:
- Tüm çalışanların giymesi zorunlu, kendine has renklerden oluşan takım elbiseleri var (şirket o dönem tarihinde sadece kıyafet yönetmeliğine uymadığı için çalışanlarını işten çıkartmış).
- Şirket için bestelenmiş özel marş her sabah işbaşı yapmadan önce coşkuyla söyleniyor (Japonya için sıradan ama ABD için hayli sıradışı). Sabah marşının dışında özel günler için farklı -ve epey milliyetçi- şarkılardan oluşan bir katalogları da var.
- Çalışma saatleri sabah 9, akşam 5 arası ve personelin Cumartesi günleri arabasını yıkama mecburiyeti var.
- Bu gibi uzayıp giden garipliklerine ve Vogonları aratmayan bürokrasisine rağmen her parlak üniversite mezununun rüyasında ilk sıralarda.
Bu çerçeveden bakınca gırtlağına kadar paraya gömülmüş IBM’in ter kokulu, mantarlı hippilerin üniversite amfisinde toplanan Homebrew Computer Club’ını ciddiye almamış olmasını anlayabiliriz.
Fakat 70’lerin sonuna doğru rüzgarın yönü değişmekteydi ve IBM Başkanı bunu fark etmişti. Müşterileri evlerine Apple bilgisayar almaya ve IBM yöneticilerine ne kadar faydalı, keyifli olduğunu anlatmaya başlamışlardı. Eğer bu keyfi işyerlerinde de sürdürmeye karar verirlerse IBM biterdi. Apple reklamlarında doğrudan IBM’i hedef alıp kendi iğneleyici üslubuyla dişlemeye başlamıştı.
Görev Bill Lowe’a verilir. Lowe getirdiği ‘açık mimari’ adlı bir teklifle her şeyi IBM’e ürettirmek yerine mümkün olan her bileşeni başka firmalardan alıp hızlıca birleştirip satmayı önerir. Dönemin Başkan’ı kabul edince çalışmaya başlarlar.
IBM böylece büyük bir pazarda silinmekten kurtulur (ve Microsoft’un ortaya çıkmasını sağlar).
Bugüne gelelim.
IBM an itibariyle teknoloji şirketlerinin gelir bazlı sıralamasında Samsung, Apple, Foxconn ve HP’nin ardından beşinci sırada (yılda 8 milyar dolar zarar yazdığı doksanları düşününce inanması güç). Ve listenin ilk 15’indeki sadece bilgisayar hizmeti veren tek şirket. 91’de Lexmark’ı satarak yazıcı pazarından, 2005’deyse Lenovo’yu Çin’e satarak PC pazarından çıktı. Bu arada 2002’de danışmanlık şirketi PwC’yi satın alarak tarihinin en başarılı hamlelerinden birini yaptı (gelir anlamında).
Bugüne dair ilginç ayrıntılardan biri IBM’in kurumsal sunucu bakım hizmetlerde rakiplerinin platformlarından dahi ciddi gelir eder hale gelmiş olması. Bir diğer ilginçlik kaderin garip bir cilvesi olarak da adlandırılabilir. IBM bugün Apple’ın kurumsal dünyaya yönelik Truva Atı görevini üstlenmiş durumda. Apple CEO’su Tim Cook Bloomberg Businessweek’teki beyanında bunu ‘her iki şirketin de güçlü olduğu yönlere hitap eden ve rekabet için kesişen çok küçük alana sahip’ bir anlaşma olarak özetliyor. Kesinlikle öyle.
Özetle IBM Başkanı’nın 80’li yıllarda gördüğü kabus gerçeğe dönüşüyor. İnsanlar kendi özel hayatlarında kullandığı becerikli, albenisi yüksek, esnek, birçok şey yapabilen cihazları kurumlarında da görmek istiyor. Ardından beraber çalıştığı kurumların da bu standarda yükselmesini istiyor. Teknoloji dünyasında önümüzdeki 10 yıl bu trendi iyi okuyup pozisyon alabilen şirketlerin parlayışına, alamayanların batışına sahne olacak.
Üstelik bu yeni düzende kimse sanıldığı kadar avantajlı değil. Rakip adayını küçükken yutma ya da rakibi yutmadan mideye indirme yarışı bile bir ölüm-kalım oyunu.
HP’nin ortadan ikiye ayrılma kararını bütün bunların ışığında yorumlayabilmek gerekiyor. Gönülsüz bir poker oyuncusu gibi HP. Kartları karıştırmaktan dağıtıp oynamaya bir türlü başlayamıyor.
Eğilim/tema değişimleri her daim zorlu olmuştur. Metne bakılırsa HP farkında olmadığı bir dönüm noktasında ve halen oyalanıyor. Seleflerinin güne uyumu HP’ye bir şifre vermeli. [İçi geçmiş IBM??]
Öyle ama milyar dolarların şirket ekonomisine tema giydirmekte bir hayli zor oluyor. Hem de borsa hisseleri, tahvillerin keskin şüphe kılıcı boynunuza asıkken.
Bana kalırsa HP, sevgili Serdar’ın da işaret ettiği üzere sonu gelmeyen reorganizasyondan derhal vazgeçmeli. HP için karar aşaması sayılan bugünlerde gereksiz bir girdabı varediyor. Kalabalık idareci ordusu tasfiye edilmeli. Karmakarışık, devletçi/seçkinci [part of] ürün gamı politikasına bir son vermeli. ‘Kurumsal’ın ‘Kişisel’ karşısında tutunamayacağını kabul etmeli ve gelecek 10-20 yılda korkunç kişiselleşecek dijital evreni öngörmeli. Kaldı ki bu bugün bir öngörüden çok ilerisi.
Sevgili Serdar’ın son cümlesindeki vargıysa daha çok sürecek gibi duruyor. Bayan ceo korkunç eleştiriliyor ve şirkete yetişemiyor. Derhal bırakmalı. Çokbaşlılık karar alımını sakatlıyor ve borsa hissedarlarını bir kere daha düşündürtüyor. İş dünyasının meşhur ‘imparatorluk algısı’ çoğu sorunsalı HP için kapatıyor. ‘Yılların ceoları’ firma içinde köklerini taze tutabiliyor. Arge/BT/Invf bölümleri klasizmin denizinde su alıyor. Son kullanıcıda neredeyse yoklar ve isimleri ‘efsane’ takısıyla anılıyor. Olumsuz algı.
HP kritizasyonunu bana bir felsefi soruyu hatırlattı: ‘Değişim, Gelişim midir?’
Guzel bir yazi olmus, Tesekkurler.
HP bilişim dünyasının monsantosu gibi, umarım sonları yakındır
Symantec de ikiye Bölünme kararı Aldı.