Hayatımıza ait tüm zaman dilimleri içinde kendisine bir yer edinmeyi başaran teknolojik ürünlerin, servislerin ve hizmetlerin olmadığı bir hayatı düşünebiliyor musunuz? Eğer yaşınız 25’in üzerinde ise bu sorunun cevabı evet olmalı. Çünkü hayatlarımızın çocukluk, gençlik ve hatta orta yaş dönemini bu şekilde zaten geçirmiş bulunuyoruz.
Yaşı 25’in altında olanlar ise teknolojiden uzak bir dünyanın neye benzediğini sadece dizilerde ve kıyamet sonrasını yansıtan bilim kurgu filmlerinde görüyor. İlk gruba dahil olan bizler ise bir önceki cümlede bahsedilen ikinci grubun hayatlarının, algılarının ve eylemlerinin şekillendirilmesinde birinci derecede rol oynuyoruz. Farklı bir şekilde ifade edecek olursam; sahip olduğumuz en değerli doğal kaynağı; genç nüfusumuzu, işleyip kullanılabilir hale bizler getiriyoruz.
Peki, gerçekten getirebiliyor muyuz?
İlk okula gittiğim yıllarda 60 kişiye yaklaşan bir sınıf mevcudumuz vardı. Bir sırada üç kişi oturup tek bir öğretmenin anlattıklarını dinler, bize söylenen aynı şeyleri yazar, sonra tek tip bir sınava girerek döngünün başladığı noktada bize aktarılanların iadesini gerçekleştirmeye çalışırdık. Oysa 60 kişinin her birinin aile ortamı, algı yeteneği, ilgi alanı ve kabiliyetleri farklı insanlardık.
Aradan geçen 25 yıldan sonra o dönemlerde uygulanabilecek alternatif bir yöntemin olmadığını düşünerek kendimi avutmaya çalışıyorum ancak bu mazeret artık bu gün geçerli değil. Elimizde teknoloji adını verdiğimiz bir kavramın bir birinden farklı pek çok ürünü bulunuyor.
Tekrarlanabilir, ölçeklenebilir, kârlı bir model arayışı
Steve Blank temellerini kendisinin oluşturduğu Müşteriyle Geliştirme (Customer Development) metodolojisini anlattığı The Startup Owner’s Manual isimli kitabında girişimleri şöyle tanımlıyor; “Tekrarlanabilir, ölçeklenebilir ve kârlı bir iş modeli arayışındaki geçici organizasyonlar.”
Her yıl eğitim sistemimizi yap boz tahtası gibi yeniden tanımlamadığımıza göre tekrarlanabilir, ölçeklenebilir ve kârlı bir eğitim sistemi modeli arayışımızın sürdüğünü anlıyorum. Üstelik elimizde teknolojinin bu kadar ürünü bulunurken.
Blank girişimlerin yaşam döngüsünü içinde bulundukları arayış için tekrarlanabilir denemeler yapabilmek üzere ellerinde bulunan sermayenin tükenişi ile ölçeklendirir. Bizim üzerinde durduğumuz konuda ise bu sermaye sahip olduğumuz en değerli kaynağımız; genç nüfusumuzdur.
İstatistiksel veriler elimizdeki en değerli doğal kaynağın sürekli bu kadar bol kalmayacağını söylüyor. Kaynağımız her geçen gün tükenmekte. Kısacası eğer elimizdeki imkânlar ile kısa süre içinde tekrarlanabilir, ölçeklenebilir ve kârlı bir eğitim sistemi oluşturamazsak başarısız bir girişim olmanın eşiğindeyiz.
Bu girişimi başarılı kılacak şey teknolojinin kendisi değil onu nasıl kullandığımız ile alakalı. Bunu nasıl mümkün kılabileceğimiz ise dağıttığımız tabletlerin, kurduğumuz akıllı tahtaların veya internete bağladığımız sınıfların sayısı ile kesinlikle korelasyona sahip değil.
Peki, çözüm nerede saklı?
Bu yazıyı okuyan herkesin bunun üzerine düşünmesiniz rica ediyorum. Benim açımdan cevabı ise gelecek günlerde paylaşacağım başka bir köşe yazısında saklı olacak.