Bilişim sektörü doğası gereği rakamlarla fazlasıyla haşır neşir. Kendine dair pek çok şeyi sayı ve grafiklerle anlatabilme ayrıcalığı var. Fakat bu meziyeti kullanım tarzına bakınca olayın bir üsluptan çıkıp bağımlılığa dönüştüğü görülüyor. Ve bugün bireysel ve kurumsal dünyada kapladığı (ve yakın gelecekte gözünü diktiği) alan açısından bu tutumun getirdikleri fazlasıyla tartışılır.
Bir TED konferansı konuşması sayesinde tanıdığım ve sonrasında kitabını da alarak bir çırpıda bitirdiğim Simon Sinek’in artık ismiyle beraber anılan bir mottosu var: ‘Neden’ ile başla (Start with ‘why’).
Felsefenin özetini Sinek’in sunumunda verdiği örnekle yapayım.
Apple ve HP’yi düşünün. İkisi de neredeyse aynı bileşenleri kullanarak, aynı işe yarayan cihazları, aynı müşteri kitlesine satmak için çabalıyor. HP (ve bütün emsalleri) sabit diskinin gigabaytı, video işlemcisinin teraflopları, ekranının boyutu gibi ayrıntılarla sahneye çıkıyor. Apple ise her şeyi bir slogana sıkıştırmış: farklı ol.
Hemen hemen aynı özelliklere sahip cihazları üreten Apple’ın logosunu insanlar vücutlarına dövme olarak kazıtıp yeni ürününe bir an önce sahip olmak için günler öncesinden mağazasının önünde çadır kurarken diğer markalar neden öylesine geçiştiriliyor dersiniz? Sinek sebebini şöyle özetliyor: insanlar ne sattığınızla değil; neden sattığınızla ilgilenir.
Beklenti ve ihtiyaç uçurumu
Her alandaki istisna markalar bize ne alacağımızı değil, neden almamız gerektiğini; alınca ne olacağını anlatır.
Bir Porsche hayali kurarken amacımız 3.800 cc motor hacminde 400 beygir güç üreten bir dört çeker otomobil sahibi olmak değil, onun temsil ettiği hayata ve çevresini kuşatan bileşenlere kavuşmaktır.
Bilişim sektörünün Sinek’in bakış açısından öğrenmesi gereken çok şey var.
Büyük ama ne kadar?
Büyük veri, bulut bilişim gibi kelimeleri duymadığım bir toplantı, etkinlik yok gibi. Rakamlar havada uçuşuyor. Ama ne ifade ettiği hakkında çok azımız fikir sahibiyiz. Örneğin veriyi ‘büyük’ olarak etiketlememizi gerektiren şey nedir? 1 terabayt küçük müdür mesela? 9 terabayt yeterli midir?
Hepsi bir yana; veri ne zaman küçük oldu ki? Tarihin her döneminde mevcut depolama teknolojilerinin limitlerini zorluyorduk. Hadi onu da geçtim; anlamlandıramadığımız veri yığınının boyutuyla böbürlenmek neden?
Yüzlerce firmanın veritabanında dijital ayak izlerim var. Bana yansıyan yanı doğum günümü kutlayan otomatik, basmakalıp e-postalardan öte değil. Al sana büyük veri…
Veri merkezine eklenen her bir bayt bugünün rekabet koşullarında iş zekasından beklenen zeka ve çeviklik adına endişe kaynağımız olmalı. Veriyi nasıl depolayacağımızı değil depoladığımız veriyle ne yapacağımızı düşünmemiz gerekiyor. Stratejik bir hamle peşindeyseniz ilk adımınız şirketinize bir veri bilimci almak olmalı.
Daha fazla megapiksel daha iyi fotoğraf anlamına gelmiyor. Fotoğrafı güzelleştiren gözümüz ve zekamız. Yatırım planlarımızı da bu mantıkla yapmakta fayda var.
O kitabın Türkçe baskısıda var, Amazon’dan almaya gerek olmayabilir.