Geçtiğimzi hafta Uber, sürücüsüz araçları ile yolcu alma testlerini Pittsburgh’da başlattı. Doğal olarak rekabette geri kalmak istemeyen Lyft de kendi testlerine başladı.
Lyft’in testlerinden daha da önemlisi, Kurucu Ortak ve Başkan John Zimmer’ın önümüzdeki 10 yıl içerisinde otonom araçları ne gibi bir gelecek beklediğine dair belirttiği öngörüler oldu.
Lyft 2021 yılında, filosundaki araçların çoğunun tamamen otonom olacağını öngörüyor. 2025 yılında ise, özellikle ABD’de kişisel otomobil sahibi olmanın geçmişte kalmış bir uygulama olacağını savunuyor. Bunun yerine insanlar, araç paylaşım ağlarından istedikleri yere, istedikleri araç ile, tamamen otonom olarak gidebilecekler.
Zimmer’a göre bu durum ancak insanlığın başına 100 yılda bir gelebilecek bir fırsat. Teknoloji geliştikçe ve toplum bu araçları kullanmaya ikna edildikçe, “şehir” kavramımızda da ciddi değişimler olacak.
Şehirler temel olarak otomobil trafiğinin mümkün olan en iyi şekilde akabileceği şekilde tasarlanıyorlar; eğer tasarlanıyorlarsa. Ancak burada bir sorun var: Her otomobilin ortalama ömrünün yüzde 96’sı park halinde geçiyor. Herhangi bir iş yönetimi standardında bu durum, hafif tabir ile “korkunç” demek. Kullanım ömrünün yalnızca yüzde 4’ünde aktif olarak kullanılacak herhangi bir araca on binlerce hatta yüz binlerce lira saymak, rakamlar karşısında delilik gibi geliyor. Ancak ABD’li otomobil kullanıcılarının pek çoğu, aylık otomobil harcamalarına yiyecekten daha çok para ayırıyorlar.
Şehirleşmenin önündeki en büyük engellerden biri ise, bu kadar çok otomobili koyacak yer bulamamak. Eğer tüm araçlar otonom olsaydı, şu andaki araç sayısının yalnızca yüzde 4’üne ihtiyacımız olacaktı. TÜİK’in 2013 verilerine göre yalnızca İstanbul’da 3 milyon 230 bin araç var. Otonom araçlar ile aynı ulaştırma yapılıyor olsaydı bu sayı rahatlıkla 130 bin seviyesine inebilirdi ve aynı ulaşım performansı alınırdı. 3,5 milyon araçlık İstanbul cadde ve sokaklarında 500 bin sürücüsüz araç olsaydı, bir tek kişinin bile taksi bulma derdi kalmazdı. Benzin tüketimi, çevre kirliliği, para tasarrufu ve trafik gerginliğindeki azalmaları saymıyoruz bile.
Zimmer, bunun gerçekleşmesi için sürücüsüz araçların iç konsollarının ne kadar güzel olduğunu veya yollarda test sürüşleri yapılmasını bir yere kadar etkili buluyor. Asıl etki, insanların bu hizmetlere nasıl, ne ücretle ve ne hızla ulaşabileceklerini anlatmakta. Otonom araçlar istediği kadar güvenli, güzel ve cazibeli olsun, halkın bunları nasıl elde edeceği noktası hala gizemini koruyor. Sahip olmadığınız bir otonom araçtan nasıl yararlanacaksınız? Zimmer’e göre, aynı bir Spotify veya Netflix üyeliği gibi. Aylık bir ücret karşılığında, çağırdığınız anda en kısa mesafedeki meşgul olmayan otonom araç kapınıza gelecek. Bu aylık ücretin, otomobil kredilerinden çok daha düşük olacağı da kesin.
Bir başka yöntem ise, çağrı başına ücretlendirme, aynı bir taksi gibi. Önceden belirlenen rota doğrultusunda veya araç seçimine göre otomatik olarak ücret belirlenecek ve kullanıcının hesabından kesilecek. Zimmer, bu iki yöntemin veya bileşkelerinin firmalar tarafından kullanılacağını düşünüyor. Lyft içinse şimdilik aylık abonelik gibi bir ücretlendirme üzerine çalışıyorlar.
Tabii, otonom kiralık araçlar bir anda ortalığı kaplamayacak. Zimmer, kendi hizmeteri ve diğer hizmetlerde görev alan insan sürücü oranının 2020 yılına kadar artacağını düşünüyor. Ancak bu sıralarda yaygınlaşmaya başlayacak tam otonom ve hız sınırlaması olmadan kendi kendini sürebilen araçlar ile, 2025 yılına kadar insan sürücü oranı yavaş yavaş azalacak. 2025 yılını ise bir milat olarak görüyor. Teknolojinin olgunlaşması ile diğer sürüş türleri ya gereksiz masraflı ve yorucu olduğu için ortadan kalkmaya başlayacak, ya da özellikle otomobil sürmeye meraklı ve bunu bir hobi gibi yapan ufak bir kesimin elinde olacak.