Uzun yıllardır ucuz işgücüyle dünyanın fabrikası haline gelen Çin’in planlarında artık çok daha fazlası var. Endüstri 4.0’la robotları adeta bağrına basan ülke, şu sıralar kuantum iletişim için altyapı oluşturuyor ve bu iş için kullanacağı uyduyu fırlatmaya hazırlanıyor…
Sosyal medyada rutin aralıklarla olmasa da ara ara karşıma çıkan bir grafik var. 1980 yılında, Çin’in ve ABD’nin gayrı safi milli hasıla değerlerini gösteren bir grafik. O tarihte ekonomik güç olarak aralarında uçurum olan iki ülkenin bugün hem ekonomik büyüklük hem de Ar-Ge alanındaki durumu Çin’in ne kadar hızlı bir yükseliş sergilediğini gösteriyor. Ülkedeki Ar-Ge payının pek çok alanı kapsayacak şekilde arttığını ekleyelim. Beklentiler, 2022 yılına gelindiğinde ABD ve Çin’in toplam Ar-Ge harcamasının 600 milyar doları bulacağı yönünde.
İşte bu Ar-Ge çabasının sonuçları arasında yakın gelecekte sıklıkla karşımıza çıkacak ve kısa olmasa da orta vadede yaşamımıza girecek kuantum iletişim de yer alıyor. Einstein’dan bu yana fizikçiler ya da konuyla özel olarak ilgilenenler dışında çok kimsenin algılayamadığı kuantum kavramıyla artık çok daha iç içeyiz.
Kuantum bilgisayarlar, teknoloji ve kuantum sözcüklerinin bir araya geldiği ilk ‘ürün’ olmuştu aslında. Bu bilgisayarların yetenekleri muazzam. Wikipedia bilgilerine göre yalnızca 300 işlem birimli bir kuantum bilgisayarın, 2300 işlemi, yani tüm Evren’deki toplam parçacık sayısı kadar işlemi, birkaç saniyede yapabileceği hesaplanıyor. Ama bu bilgisayarları kullanacak olanların, hayatın anlamı nedir gibi sorular sormasını beklememek gerek. Bu cihazlar, bugün süper bilgisayarların üstlendiği iklim modelleme, uzay çalışmaları gibi işlemesi uzun yılları alacak verilerle ilgilenecek. Elbette bir de siber güvenlikle. Çünkü bu cihazlar üzerinden çalıştırılacak, kuantum standartlarında şifrelenmiş bilgi ve verilere erişmek pek de kolay bir iş değil.
Çin’in kuantum macerası
Peki, Çin kuantuma neden bu kadar önem veriyor? Her şeyden önce ülke, TechInside’ın bir önceki sayısında yazdığım gibi ucuz işgücü sarmalından çıkıp yüksek teknolojili ürünlerle katma değer yaratması gerektiğinin farkında. Bu yüzden Endüstri 4.0’ı ve robot işgücünü adeta bağrına basan Çin’in veri dünyasına yatırım yapması kimseyi şaşırtmamalı.
Bununla birlikte, işin elbette psikolojik güç olma yönü de bulunuyor. Uzaya çıkmakla yetinmeyip Mars’a doğru yelken açan Çin’in, iletişimi geri planda bırakması ihtimal dahilinde bile değildi. İşte bu yüzden Çin, son birkaç yıldır kuantum iletişim altyapısını geliştirmek için hummalı bir çalışma içine girmiş durumda.
Çin Bilimler Akademisi’ndeki kuantum uzmanlarından biri olan Pan Jianwei başkanlığında 2012 yılında Hefei’de dünyanın ilk anakent alanı kuantum şebekesini kurmuştu. Bu şebeke, kuantum standartlarında gerçek zamanlı sesli iletişime, kısa mesaj gönderimine ve dosya transferine olanak tanıyor.
Çin’in bir sonraki adımı ise kuantum iletişimin ihtiyaç duyduğu altyapıyı hem yeryüzünde hem de gökyüzünde inşa etmek oldu. Uzay ile yeryüzü arasında kuantum iletişimi gerçekleştirebilecek dünyanın ilk uydusu bu Temmuz ayında fırlatılıyor. Ülkesi adına bu ‘müjdeyi’ veren Çin Uluslararası Radyosu, “Çin Kuantum İletişimde Dünya Lideri Olma Yolunda İlerliyor” başlıklı bir bülten yayınlarken pek de haksız sayılmaz. Zira bu bültende ülkenin pek çok kentte kuantum iletişim ağları kurmaya başladığı, Pekin ile Şanghay arasında 1000 kilometrelik bir hattın inşaasının tamamlandığı da belirtilmiş. Kurulacak sistem, öncelikle hükümet kurumları, Çin ordusu ile bankalar tarafından kurulacak ve siber güvenlik risklerini büyük ölçüde azaltmış olacak.
Dünyanın uzak bir köşesine ait bu bilgiyi ve vizyonu paylaştığıma göre, artık Türkiye’de fiber altyapının bile neden yavaş ilerlediğini tartışmaya devam edebiliriz…