Türkiye, 1 Aralık 2024’te yürürlüğe giren “Tam Otonom Araçların Otonom Sürüş Sistemine İlişkin Yönetmelik” ile otomotiv sektöründe tarihi bir adım attı. Bu düzenleme, otonom araç teknolojilerinin geliştirilmesi ve uluslararası standartlarla uyum sağlanması açısından büyük bir öneme sahip.
Öyle ki uzmanlar bu düzenlemenin Türkiye’nin otomotiv sanayisi için uluslararası arenada rekabet avantajı yaratacağını belirtiyor. Yönetmelik otonom araçların güvenlik standartları, çevresel etkiler ve veri güvenliği gibi kritik alanlarda önemli gereklilikler sunuyor. Avrupa Birliği standartlarıyla uyumlu olan bu düzenleme Türkiye’nin ihracat potansiyelini de artırabilir.
Avrupa standartlarına uyum sağlayan yeni düzenleme Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
Otonom araç teknolojilerinin küresel pazardaki büyüklüğü hızla artarken bu alandaki yatırımlar da dikkat çekiyor. 2023 yılında 30 milyar dolarlık bir hacme ulaşan sektörün 2030 yılına kadar %23,2’lik yıllık bileşik büyüme oranıyla genişlemesi bekleniyor. Çin, ABD ve Almanya gibi ülkeler AR-GE yatırımları ve test merkezleriyle bu alanda liderliklerini pekiştiriyor.
Türkiye de yeni yönetmelik sayesinde uluslararası standartlara uyum sağlayarak bu büyüyen pazarda söz sahibi olabilir. Özellikle Avrupa’da giderek yaygınlaşan otonom otobüs uygulamaları ve Türkiye’nin bu alandaki inovatif çözümleri ekonomiye ve sürdürülebilirliğe katkı sağlayabilir.
Otonom araçların kazaları azaltma ve yaşam kalitesini artırma potansiyeli küçümsenemez. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, trafik kazalarının %95’i insan hatasından kaynaklanıyor ve her yıl 1,35 milyon kişi bu kazalarda hayatını kaybediyor.
Otonom araç teknolojileri insan hatalarını minimize ederek bu oranları düşürebilir. Ayrıca trafik akışını iyileştirme potansiyeli ile yaşam kalitesini artırabilir. Bu dönüşüm sadece ulaşım alanında değil ekonomik ve sosyal alanlarda da olumlu etkiler yaratacaktır.
Yönetmeliğin başarısı için hukuki altyapının oluşturulması ve AR-GE yatırımlarının artırılması kritik öneme sahip. Otonom araçların kullanımında özellikle araç kazalarında sorumluluğun belirlenmesi ve veri güvenliği gibi konularda net yasal çerçevelerin olması gerekiyor.
Hukuki altyapı hem üreticiler hem de kullanıcılar için güvence sağlayarak bu teknolojilerin sürdürülebilir bir şekilde gelişmesine olanak tanıyacak. Türkiye’nin bu süreçte Avrupa standartları doğrultusunda hukukçular ve uzmanlarla çalışarak daha sağlam bir zemin oluşturması gerekiyor.
Otonom araçların geleceği yalnızca mobiliteyi değil çevresel sürdürülebilirlik hedeflerini de etkiliyor. 2030 yılına kadar küresel otonom araçların yüzde 60’ının elektrikli olması bekleniyor.
Türkiye de yenilenebilir enerji entegrasyonu ve şarj altyapısının güçlendirilmesi gibi alanlara odaklanarak çevre dostu teknolojilerde öncülük edebilir. Bu alanda atılacak adımlar Türkiye’yi uluslararası arenada rekabetçi kılarken çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine de önemli katkılar sağlayacaktır.
Türkiye ise otonom araç yönetmeliği ile geleceğin teknolojilerine uyum sağlamaya yönelik önemli bir adım atmış bulunuyor. Yönetmelik sadece otomotiv sektörüne değil Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine de büyük katkılar sunma potansiyeline sahip.
Ancak bu potansiyelin tam anlamıyla değerlendirilebilmesi için altyapının güçlendirilmesi, yerli üreticilere teşviklerin sağlanması ve AR-GE çalışmalarına daha fazla yatırım yapılması gerekiyor. Bu süreçte doğru stratejiler izlenirse Türkiye’nin geleceğin otomotiv teknolojilerinde lider bir konuma ulaşması mümkün olabilir.