Geçtiğimiz yılın ortalarında ülkemizdeki bir belediye başkanı, şehrinin nasıl akıllı hale geleceğini anlatmaya çalışırken şuna benzer bir ifade kullanmıştı: “Biz de akıllı şehir olacağız, bunun için çalışıyoruz, bakın şehrin dört bir yanını şantiye alanına çevirdik!..” Başkan, bunları söylerken bir yandan da bir toplu konutun maketini basın mensuplarına gösterirken, diğer yandan binaların akıllı bina niteliklerine sahip olacağını söylüyordu.
Maalesef, akıllı şehir algısı özellikle Anadolu’nun bazı bölgelerinde akıllı bina ile refüjlerin otomatik sulanmasının ötesine geçebilmiş değil. Türkiye’de örneklerin sayısı özellikle mobil operatörlerin desteğiyle artmakla birlikte, dünyada bir akıllı şehrin nasıl olması gerektiğine dair pek çok örnek mevcut. Bu örneklerin ortak yanlarından biri, yukarıda bahsettiğimiz “yeni bina” örneğinden daha çok, şehirde yaşayanların sisteme ve şehirdeki sorunların çözümüne katkıda bulunabilmesi.
Bir şehri akıllı olarak tanımlayabilmek için pek çok unsur var. Bunların her birini ayrı ayrı bir yazı konusu yapmak da mümkün. Bazılarına TechInside’ın YouTube kanalında her Cuma günü 17:00’de yayınlanan “5 gün önce 10 yıl sonra” programında da yer vermiştik. Programa ait videoyu yazının sonunda bulabilirsiniz.
Yerel yönetimlere destek olma ve akıllı şehir algısını oluşturma noktasında 1 Mart itibariyle önemli bir rapor kamuoyuyla paylaşıldı. Türkiye Bilişim Vakfı, MasterCard, Vodafone Türkiye, Intel, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Novusens Akıllı Şehirler Enstitüsü’nün ortak çalışmasıyla gerçekleştirilen rapor bu alanda bir referans olma amacını taşıyor.
Raporu oluşturan araştırma kapsamında toplam 105 kurumla yüzyüze görüşülmüş. Bunların beşte biri Büyükşehir Belediyesi statüsüne sahip olan kentler. Üçte ikisinin nüfusu 1 milyonun üzerinde ve yarıdan fazlası ise büyükşehir ilçe belediyesi. Kurumların dağılımında yüzde 13’lük sular idaresi kurumları dikkat çekiyor. Buna karşın gaz dağıtım yüzde 3, elektrik ise yüzde 2 paya sahip.
Akıllı Şehir uygulamalarının karşısındaki zorluklar
Araştırmaya katılan yetkililerin ortak görüşü, en zorlu aşamanın finansal yeterlilik olduğu yönünde. Kurumlar arası işbirliğinin ikinci sırada olması ise bürokrasinin sadeleşmesini işaret ediyor. Üçüncü sıradaki coğrafi bilgi sistemi altyapısı şu an pek çok şehirde bulunmakla birlikte ilçeler söz konusu olduğunda yetersiz kalabiliyor. Raporun alt sayfalarındaki tabloya göre kullananların oranı yüzde 52, planlayanlar ise yüzde 15. Yüzde 33’lük bir kesim ise buna planları arasında bile yer vermiyor. Diğer başlıklardan bazıları önem sırasına göre bilgi ve iletişim teknolojilerinde uzmanlık, vatandaşların sürece dahil olması/adaptasyonu, politik unsurlar ile akıllı şehirler konusunda hukuki düzenlemeler olarak sıralanıyor.
Bu noktada raporda kendine yer bulan merkezi kaynakların yardımıyla bir akıllı şehir fonu oluşturulması önerisinin finansal eksiklikleri gidermeye yarayacağı söylenebilir. Ancak benzer pek çok fon örneğinde yaşanan durumun tekrarlanması durumunda, başta İstanbul olmak üzere en fazla vergi veren illerin, diğerlerinin akıllanmasını finanse etmesiyle karşılaşılabilir. Yine raporda fonda toplanan paranın belirli standartları destekleyen projelere verilmesi olumlu bir yaklaşım. En azından paranın boşa gitmemesi bu şekilde sağlanabilir.
Belediye bize bakmasın, biz şehrimize bakalım…
Dünyadaki örneklere bakıldığında pek çok başarılı uygulamanın ardında, açık veri politikası olduğu rahatlıkla görülebiliyor. Çünkü bu sayede yönetim kademesi haricinde de veriye ulaşabilen o şehrin ‘sakinleri’ doğrudan sorunun çözümünü sağlayacak projeyi gerçekçi bir şekilde hazırlama olanağı elde ediyor. Bu ortam oluşturulmadığı takdirde ise yapılan iş, sahte bir dünyanın gelişimi gibi ütopik bir noktada kalabiliyor. Açık veri uygulamaları aynı zamanda yerel yönetimlerin aslında fark etmediği hata ve eksikliklerin de farkına varılabilmesi ve çözüm üretilebilmesini sağlıyor. Bu tip uygulamaların en yaygın örneği hackathon adı verilen etkinlikler. Türkiye’de az sayıda da olsa bazı örnekleriyle karşılaşmak mümkün. Ancak topyekün bir akıllı şehir hamlesine başlanacaksa bunun tüm şehirler tarafından aynı algıyla yönetilmesi gerekiyor. Bu noktada elbette STK’lara da önemli bir rol düşüyor.
Bahsettiğimiz bu bölüm raporda, “Vatandaş odaklı, toplumsal inovasyonu hedefleyen, kullanıcılarla üreticilerin birlikte ürün ve hizmetleri tasarlayıp geliştirdikleri ortamların oluşturulması” ifadesiyle yer bulmuş.
Öne çıkan uygulamalar
Raporda, mevcut akıllı şehir uygulamalarının beklenildiği ölçüde bulut bilişim ve büyük veri analitiğinden faydalanmadığının belirtilmesini aşılması gereken bir başka süreç olarak tanımlamak mümkün. Bunu gidermek için kurumların halen kullanıma açık mevcut verilerini, insanların değil ama makinelerin okuyabileceği şekilde kullanıma açması öneriliyor.
Akıllı kart veya akıllı cihaz uygulamalarıyla ödeme yapanların oranının yüzde 25’e ulaştığı görülüyor. Ancak bu oran beklentilerin üstünde gibi görünse de çoğunluğun sadece şehir içi ulaşımda kullanılan otobüs ya da tramvaylarda yolculuk etmek dışında bir fonksiyonu olmadığını dikkate almak gerek.
Ulaşım demişken akıllı şehirlerin en büyük faydasının belki de bu alan olduğunu belirtmek gerek. Raporda trafik izleme sistemlerinin yüzde 21 ile başı çektiği görülüyor. Elektronik ödeme sistemleri, akıllı duraklar, akıllı kavşaklar onu takip ediyor.
Raporun açıklandığı toplantıda ShiftDelete.Net ekibinin yaptığı röportaj
Enerji alanında ise akıllı sokak aydınlatma sistemleri yüzde 28 ile ilk sırada. Akıllı elektrik sayaçları, elektrik dağıtımı ve aslında bu ikisini kapsayan bir çözüm olan akıllı şebekeler yüzde 18 ile ikinciliği paylaşıyor. Şehre su yönetimi açısından bakıldığında ise elektronik ödeme sistemlerinin yüzde 25 ile bir liderliği söz konusu. Akıllı su sayaçları ve talep yönetimi ile otomatik su kalitesi izleme yüzde 21 ile ikincilikte yer alıyor.
Planlanan akıllı şehir uygulamaları
Rapordaki verilere göre şehri akıllandırmak adına en fazla yatırım ulaşım alanında gerçekleştirilecek. Onu enerji, su, ödeme sistemleri, yapılı çevre, sağlık ve sosyal hizmetler, telekomünikasyon ve kamu güvenliği takip ediyor.
Kurum yöneticilerinin algısı bu sıralamayı gösterse de pratikte asıl önemli konu bu değil, telekomünikasyon. Üst sıralarda yer alan konuların hepsi için şehrin tümünü kapsayan çok sayıda sensöre ve bunların iletişimini sağlayacak altyapıya ihtiyaç var. Bu da bizi nesnelerin internetinin doğru kullanımına, hızlı veri aktarımına ve veri güvenliğine götürüyor.
Projenin ikinci aşamasında bir Türkiye Akıllı Şehirler Yol Haritası ve Stratejisi Raporu hazırlanacağı da açıklandı. Belki bu yol haritası, üzerinde durduğumuz iletişim olmadan akıllı şehir olunamayacağının farkına varılmasını sağlayabilir. Diğer yandan 4-5 Mayıs’ta Ankara’da düzenlenecek olan Uluslararası Akıllı Şehirler Konferansı’nın takip edilmesinde fayda var. Özellikle yurtdışındaki gerçeğe daha yakın akıllı şehir örnekleriyle burada karşılaşılma ihtimali bulunuyor çünkü.
TechInside YouTube kanalında canlı yayınlanan “Akıllı Şehirler” temalı programın tekrarını aşağıda bulabilirsiniz.