Geçtiğimiz günlerde, Dünya’ya tehlikeli olabilecek kadar yakın bir mesafeden geçen bir asteroid, ilginç görüntüsüyle bilim dünyasının dikkatini çekti. NASA tarafından “potansiyel tehlikeli” olarak sınıflandırılan 2024 ON adlı bu gök cismi, radar görüntülerinde tıpkı bir fıstığı andırıyor.
2024 ON isimli gök cismi, ilginç şekliyle olay yarattı
İlk olarak Temmuz ayında Hawaii’deki Asteroid Dünyaya Çarpma Son Uyarı Sistemi (ATLAS) tarafından tespit edilen 2024 ON, 16 Eylül’de Dünya’ya en yakın konumundan geçti. Bu geçiş sırasında Dünya’dan yaklaşık 1 milyon kilometre uzaklıkta bulunan asteroid, Ay’ın Dünya’ya olan uzaklığının yaklaşık 2,6 katı kadar bir mesafede yer alıyordu. Her ne kadar bu yakınlık tehlikeli olarak sınıflandırılabilecek bir aralıkta olsa da, bilim insanları 2024 ON’un Dünya için herhangi bir risk oluşturmadığını belirtti.
Asteroidin tam boyutları bilinmese de, uzunluğunun yaklaşık 350 metre olduğu tahmin ediliyor. Bu da, 2024 ON’un yaklaşık olarak Empire State Binası ile aynı yükseklikte olduğu anlamına geliyor.
2024 ON’u diğer asteroidlerden ayıran en dikkat çekici özelliği ise alışılmadık şekli. NASA’nın Derin Uzay Ağı’ndaki Goldstone Güneş Sistemi Radarı tarafından çekilen görüntüler, asteroidin iki farklı parçadan oluştuğunu ve bu parçaların birleşerek fıstık benzeri bir yapı oluşturduğunu ortaya koydu. Görüntülerde ayrıca, asteroidin yüzeyinde büyük kayaların parlak noktalar olarak göründüğü ve farklı yüzey özelliklerinin de bulunduğu gözlemlendi.
NASA’ya göre, 200 metreden daha uzun asteroidlerin en az %14’ü bu şekilde iki parçalı bir yapıya sahip. Bu tür asteroidler, genellikle iki ayrı gök cisminin düşük hızlarda çarpışması ve birbirine yapışması sonucu oluşuyor.
2024 ON, gezegenimizin yakınından geçen ve ilginç özelliklere sahip olan tek asteroid değil. Bilim insanları, Dünya’ya yakın konumlardan geçen ve potansiyel tehlike oluşturabilecek gök cisimlerini sürekli olarak takip ediyor ve inceliyor. Bu çalışmalar, Güneş Sistemi’nin oluşumu ve evrimi hakkında daha fazla bilgi edinmemizi sağlıyor ve gelecekte Dünya’ya yönelik potansiyel tehditleri daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.